spot_img
Ana SayfaManşetKürtler ve yeni tarz-ı siyasetin ilkeleri

Kürtler ve yeni tarz-ı siyasetin ilkeleri

Kürtlerin bir Türkiye partisine ihtiyaçları yok derken, Kürtlerin Türkiye siyasetinden tamamen çekilmesi ve olup bitenlere seyirci kalması anlamında bir öneride bulunmuyorum. Anlatmaya çalıştığım, Kürtlerin Türkiye’yi yönetmeye ve iktidar olmaya aday bir partiye ihtiyaçlarının olmadığıdır.

Kürtler son 30 yıldır Türkiye siyasetinde bir arpa boyu kadar yol almadı. Gelinen nokta, varılan aşama, tam anlamıyla bir kördüğüm, bir keşmekeş. Bu kördüğüm ya sökülmeli ya da kesilmeli.  Kartacalı komutan ve devlet adamı Hannibal’ın deyimiyle, bu keşmekeşten kurtulmak için “ya bir yol bulmalı, ya bir yol yapmalı!” Zira tam otuz yıldır gidilen yol, bırakın bir köy veya belde belediyesini yönetmeyi,  Kürtlere anadilde eğitim hakkı gibi en temel ve en insani hakkı dahi sağlayamadı.  

Kürtlerin âcilen yeni bir anlayış, yeni bir siyasi feraset ve yeni bir tarz-ı siyasete ihtiyacı var. Son 30 yıllık siyaset tarzı Kürtlere pek bir şey kazandırmadığı gibi, Türkiye demokrasisine de bir katkı sağlayamadı. Öyleyse Kürtler öyle bir siyaset tarzı benimsemeli ki, bu hem kendi meselelerinin çözümüne katkı sunsun, hem de Türkiye demokrasisini güçlendirip kurumsallaştırsın. Peki, yeni tarz-ı siyasetin temel ilkeleri neler olmalı?

(1) Kürtler bir Türkiye partisi söylemi ve politikasıyla Kürt meselesine bir çözüm üretip Türkiye demokrasisine bir katkı sağlayamaz. Son 30 yıllık tecrübe bunu açıkça ortaya koydu. Çünkü Kürtlerin kurduğu ve kuracağı hiçbir partinin Türkiye’de iktidar olma şansı ve olanağı bulunmamakta.  Her seçim sürecinde  ağırlıklarını bir tarafa koyarak diğer bir tarafın galip gelmesine yol açan Kürtler, ne geleni ne de gideni memnun edebildi. Üstelik her kaybeden, bu kaybın bedelini en ağır bir şekilde Kürtlere ödetti. Deyim yerinde ise Kürtler “hem camiden hem de kiliseden oldu!”

(2) Kürtlerin “Türkiye partisi” iddiası, sadece Kürtlerin dillendirdiği bir siyasi sloganın ötesine geçemedi.  15 Temmuz 2016 darbesinden sonra, İstanbul’da, Yenikapı’da toplanan bütün Türkiye partileri, Kürtlerin ve kimi “sol” kesimin “Türkiye partisi” olarak tanımladığı HDP’yi aralarına almadı.  Oysa HDP tabanın çoğunluğunu teşkil eden Kürt seçmen,  gelmiş geçmiş bütün darbelerin en büyük mağduru olması nedeniyle, herkesten çok darbe karşıtıydı.   Üstelik Yenikapı’da toplanan bütün partiler de bunu çok iyi biliyordu.  Buna rağmen Kürtlerin “Türkiye partisi” diye adlandırdığı partiye, birlik ve berberliğe en çok ihtiyaç duyulan anda bile aralarında yer vermediler. Kısacası, Türkiye partisi söylemi kimi Kürtler ve kendisini “Türk solu” diye tanımlayan sınırlı bir kesim dışında dikkate alınmadı.

(3) Kürtler “Türkiye partisi” gibi sorumluluğu büyük yüklerin altında ezileceklerine, daha yerel ve daha mütevazı siyasi araçlar geliştirmenin arayışı içine girmeli. Türkiye hukuk sistemi, gelinen aşamada, Kürtlerin kendi kimlikleriyle siyasi partiler kurmasına müsaade ediyor. HAKPAR, PAK ve KDP gibi Kürt partilerinin, Kürtler arasında örgütlenme ve siyasi faaliyetlerini sürdürmelerine olanak tanınıyor.  Öte yandan örgütlenmek, sadece siyasi parti kurup tabela asmakla sınırlı bir süreç değil. Dernekler, vakıflar, sendikalar, hayır kurumları ve çeşitli baskı grupları aracılığıyla da yapılabilir. Asıl olan, örgütlü ve güçlü bir sivil toplum bilinci yaratmak. Kürtler bunu yerelde mutlaka başarmalı, Türkiye’yi yönetmek yerine kendi kendilerini yönetmenin zeminini oluşturmalı. Kürtler önce köylerini, adım adım şehir ve kasabalarını yönetme araçlarına sahip olmalı.

(4) Kürtler yerelde, kendi evleri sayılan köy, belde, kasaba ve şehirlerini yönetme fırsatına sahip olmadıkları sürece Ankara’da, Mecliste bulunmaları pek anlam ifade etmez. Gelinen aşamada, HDP’nin halen Mecliste bulunmasının Kürt sorununun çözümüne ve Türkiye demokrasisine katkıları tartışılır.

(5) Kürtler “bizim partimiz Türkiye partisi, bizler bu ülkenin asli unsurlarıyız” gibi düşüncelerle kendi kendilerini aldatmamalı. Kürtler Türkiye Cumhuriyet’inde kurucu unsur değil; olsa olsa aldanmış, aldatılmış unsur.  Azınlık kategorisinde yer alıp, nüfusları 60-70 bini bulmayan Ermeni kardeşlerimizin sadece İstanbul’da, ilk, orta ve lise düzeyinde ana dillerinde eğitim yapan 30 civarında okulları bulunmakta.  Ancak “asli unsur” kategorisinde kabul edilip ülke nüfusunun üçte birini teşkil eden Kürtlerin bu ülkede bir ilkokulu bulunmamakta.

(6) Kürtlerin bir Türkiye partisine ihtiyaçları yok derken, Kürtlerin Türkiye siyasetinden tamamen çekilmesi ve olup bitenlere seyirci kalması anlamında bir öneride bulunmuyorum. Anlatmaya çalıştığım, Kürtlerin Türkiye’yi yönetmeye ve iktidar olmaya aday bir partiye ihtiyaçlarının olmadığıdır.

(7) Kürtlerin, kendi bölgelerindeki yerel yönetimleri ve dolayısıyla yerel iktidarı hedef alan siyasi partileri, halk ile bütünleşerek en aktif şekilde çalışmalarını sürdürmeli. Ancak bütün Türkiye’de, Kürt meselesinin çözümünü ana hedefi ve temel ilkesi olarak benimsemiş bir ittifak (hevkarî; işbirliği) partisine de ihtiyaçları var.

(8) Yerelde siyaset yapacak Kürt partileri, Kürt dilini hayatın her alanında birinci dil olarak kullanıp kamusal alanda kullanımını teşvik ederken,  Kürt kültürü, tarihi ve edebiyatını olabildiğince görünür kılmalı. Kürt partileri, Kürt meselesinin özerk veya federatif bir sistem içerisinde çözüme kavuşturulmasını programlarına alabilir ve meşru siyaset zemininden ayrılmaksın bunun savunmasını yapabilir.   Zaten hâlihazırda HAKPAR, PAK ve KDP gibi partiler, bu çerçevede Türkiye’de siyaset yapmakta. Bugün dünyanın en zengin, en müreffeh ve en demokratik ülkelerinin federal bir sistem ile yönetiliyor olmaları tesadüf değildir.

(9) Kürtler yeni siyaset tarzında şiddetten uzak durup yumuşak güçlerini ön plana çıkarmalı. Kürtlerin yumuşak gücü: Türkiye’nin üçte birine denk gelen nüfusları, seçimlerde kullanacakları oyları, Kürt dili, Kürt müziği, Kürt folkloru ve Kürt edebiyatıdır. Kürtlerin ulusal ve uluslararası düzeyde sürdürdüğü diplomatik temas ve faaliyetlerdir. Buna karşılık Almanya’da yolları trafiğe kapatanlar, Avrupa’da ve dünyanın diğer ülkelerinde şiddet eylemleriyle halkların huzurunu bozanlar, Kürt halkına kasıtlı zarar vermek isteyenlerdir.

(10) Kürtler Batılı anlamda sivil toplum örgütlenmelerini güçlendirmeli, yumuşak güçleri ile siyasete müdahil olmalı. Kürtlerin en sert eylemleri, sivil itaatsizlik eylemlerini aşmamalı.

(11) Yerelde, demokratik bir zeminde birbirleriyle yarışan ve rekabet halinde olan Kürt partileri, Türkiye’de Kürt meselesinin çözümünü ana ilke olarak benimsemiş ittifak partisini desteklemeli. İttifak partisi tüm Kürtlerin Türkiye genelindeki çatı partisi şeklinde hareket etmeli. Yerelde siyaset yapacak Kürt partilerinin, genel seçimlere katılmak üzere tüm Türkiye çapında temsilcilikler oluşturup parti teşkilatlarını kurmalarına gerek yok. Tüm Türkiye’de siyaset ittifak (hevkarî) partisine bırakılmalı.

(12) Temel stratejisi seçim ittifakları olacak böyle bir parti, Türkiye’nin tamamında iktidar olmayı hedeflememeli.  İttifak partisinin ana stratejisi, Kürt sorunun çözümüne katkı sağlayarak Türkiye demokrasisine destek sağlamak olmalı.

(13) İttifak partisi, şiddeti tamamen reddetmeli; meşru zeminde siyaset yapmayı ana felsefesi olarak benimsemeli.  İttifak partisi ne İmralı’nın, ne Kandil’in, ne de başka bir merkezin emir ve direktifleri doğrultusunda hareket etmeli.

(14) Türkiyeli liberal ve demokratların Kürtlerin ittifak partisi ile hareket etmeleri, Kürt meselesinin çözümü ve demokrasiye ulaşma amacına katkı sağlar. Ancak, HDP örneğinde olduğu gibi Türkiyeli liberal ve demokrat aydınlar, ittifak partisinin yöneticisi, aklı ve lokomotif gücü haline gelmemeli. Kürtler kendi politikalarını belirlemeli ve kendi göbeklerini kendileri kesmeli. Örneğin 2015 Haziran seçimlerinden hemen sonra HDP’li Kürt seçmen, AK Parti ile bir uzlaşma zemininin bulunmasından yana iken, HDP içindeki solcu kesim buna müsaade etmedi. Böyle hatâlar tekrarlanmamalı.

(15) Türkiye nüfusu bir bütün olarak göz önünde bulundurulduğunda, batıdaki Kürt nüfusu, ittifak partisini bütün seçimlerde sonuç belirleyici bir pozisyonda tutabilmekter.  Bu anlamıyla Kürt seçmen, Türkiye siyasetinde king-maker (kralı belirleyici) bir rol üstlenmiş olacak.

(16) Kürtler tüm Türkiye’yi yönetmek iddiasını bir tarafa bıraktığında, Türkiye’yi yönetmek isteyen parti veya partiler,  Kürt seçmenin desteklediği ittifak partisi ile daha rahat uzlaşma arayışına girecek.  Diyelim ki herhangi bir taraf, Kürt seçmenin desteklediği parti ile anlaşmak istemedi; böyle bir durumda Kürtler tarafsız kalacak ve güç dengesinin bir taraf lehine değişmesine yol açmayacak. Böylece Kürtler, en azından nefret objesi olmaktan kurtulacak.

(17) Kürt nüfusun önemli bir kesimi batıda yaşıyor. Batıda yaşayan Kürtlerin, başta dil hakları olmak üzere kültürel özelliklerini korumaları, insani bir ihtiyaç. Kürtlerin batıda kendi başlarına belediye seçimi kazanmaları, sayısal çoğunluk teşkil ettikleri kimi yerleşim yerleri dışında mümkün değil. Ancak, Kürt meselesinin çözümünü temel siyaseti olarak belirleyen bir ittifak partisi, hem genel hem de yerel seçimlerde işbirliği arayışlarına girebilir.

(18) Genel seçimlerdeki ittifak arayışı, Kürt sorunun çözümünü kolaylaştırma esaslı iken, yerel seçimlerdeki ittifaklar, Kürt dili ve kültürünü koruma amaçlı projelerin yanı sıra, Kürtlerin belediye meclislerinde yer alması ve istihdam edilmesi doğrultusunda olmalı.

(19) AK Parti’nin MHP’yle,  CHP’nin de İYİ Parti ile ittifaka mecbur olduğu bir siyasi denklemde Kürt meselesi çözülemez ve Türkiye gerçek anlamda bir demokrasiye kavuşamaz. Buna karşılık her partinin gerçek kimliği ve ideolojisi doğrultusunda siyaset yapması, sorunların çözümünü kolaylaştırır.  Geçmişte muhafazakâr-demokrat bir çizgide siyaset yapan AK Parti’nin MHP ile ittifaka gitmesinde, HDP’nin yanlış ve uzlaşmaz tavrının payı az değil.

(20) Son olarak, Kürt sorunu devam ettiği sürece Türkiye’de AK Parti yönetiminden daha demokratik bir yönetim inşa edilemez (eminim okuyucu, AK Parti’nin MHP ile ortak olmadığı dönemlerden söz ettiğimi anlıyordur). Zira Kürt meselesi sistemin yapısıyla alâkalı. Bugünkü yapıda, Kürt meselesini çözme yolunda irade ortaya koyabilecek yegâne oluşum halen de AK Parti.  Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye toplumunun yüzde 70-80’ini savaşa da, barışa da ikna etme kabiliyetine sahip lider olarak eski pozisyonunu koruyor.

- Advertisment -