Rus güçlerinin aylardır Rusya ve Belarus’un Ukrayna sınırlarına yaptıkları tahkimat, bu hafta itibariyle 160 bin askerlik bir güce ulaştı. Putin’in 21 Şubat’ta ayrılıkçı Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerini tanımasıyla artık kaçınılmaz olan savaş, tam da Batılı istihbarat teşkilatlarının günler öncesi paylaştığı bilgileri doğrulayarak 24 Şubat itibariyle başladı.
Savaşın gidişatı hakkında şimdiden çok net bilgiler vermek zor olsa da, Rusya’nın 2014’teki gibi inkâr edilebilir bir sınırlı harekâtı yerine bir işgal harekâtına giriştiği açık. Ukrayna’nın tamamının askeri işgali halen uzak ve oldukça maliyetli bir seçenek. Rus ordusunun harekatın ilk günlerinde Kyiv’e yönelik yoğun saldırıları, başkenti işgal ederek Ukrayna’da kukla bir rejim kurmayı hedeflediklerinin işareti. Bu başarılamasa da, Batı’nın, tüm stratejik altyapısı tahrip edilmiş, ekonomik olarak çökmüş, radikal Ukrayna etnik milliyetçilerinin demokratlardan daha fazla söz sahibi olduğu ve topraklarının bir kısmının Rus işgali altında bulunduğu bir Ukrayna’dan umudunu keserek Kyiv üzerindeki emellerini sona erdirmesi de, Kremlin tarafından kısmi bir başarı olarak değerlendirilebilir.
Ancak kesin olan şu ki savaşla birlikte, hem Ukrayna-Batı, hem Rusya-Batı ilişkileri, hem de NATO ve Avrupa güvenlik yapısı için Soğuk Savaş’ın sona ermesi kadar büyük etkilere yol açacak bir sürece girildi. Bu gelişmelerin sağlıklı okunabilmesi için bu noktaya nasıl gelindiğinin iyi tahlil edilmesi gerekiyor.
Ana aktörlerin Rusya ve NATO olduğu bu sürecin temel sebeplerine yönelik argümanlar iki temel görüş etrafında ele alınabilir. Uluslararası ilişkilere liberal perspektiften yaklaşanlara göre, Kremlin’in saldırgan tutumunu iç dinamikler tetikliyor. Buna karşılık realist perspektifi benimseyen görüşler Rusya’nın güvenlik kaygılarını ön plana çıkarıyor.
Putin, iktidarının ilk iki dönemine tekabül eden 2000’li yıllarda, dünya genelinde yükselen petrol fiyatlarının da yardımıyla 1990’lı yıllarda çökmüş bulunan Rus ekonomisini toparlamayı başardı. Yine bu süreçte Çeçenistan’da hakimiyetin sağlanması, oligarkların gücünün sınırlanması ve bürokratik kurumlara nizam verilmesi Putin’in Rus halkı nezdinde popülaritesinin artmasını sağladı.
Ancak 2010’larla birlikte Rusya’daki kısmi dinamizm yerini ekonomik durağanlaşmaya, tekrardan gün yüzüne çıkan yolsuzluklara ve özgürlüklerin daralmasına bıraktı. Bu gelişmeler Rus halkının gözünde Putin’in popülaritesinin düşmesine ve onun refah getiren lider imajına zarar vermeye başladı. Buna ilaveten, Arap Baharının sürdüğü 2011 yılında, parlamento seçimlerinin ardından ülke genelinde geniş çaplı gösterilerin yaşanmasının ve Batı’nın Kaddafi rejimine yönelik harekatının Putin üzerinde büyük bir etki bıraktığı ve güvensizlik duygusuna yol açtığı vurgulanıyor.
Nitekim liberal perspektife göre tüm bu gelişmeler Kremlin’i dış politikada iç kamuoyunu kenetleyecek daha agresif politikalar izlemeye sevk etti. Rusya’nın 2014 müdahalesinin temel amacı da buydu. Tarihsel olarak Ruslar için sembolik değere sahip Kırım’ın ilhakıyla birlikte Putin, “Kırım fatihi” olarak Rus halkı nezdinde eski popülaritesine tekrar kavuştu. Alexi Navalny gibi muhalefet figürlerinin dahi ilhakı desteklemesi, Kırım’ın iç politika için ne kadar büyük bir malzeme olduğunun önemli bir göstergesi.
Kremlin’in Ukrayna’daki gerilimi artırarak yeni bir savaş başlatmasının sebebi de, yine Rus halkını sürekli bir dış tehdit tedirginliğine maruz bırakarak Putin etrafında kenetlemek. Moskova böylece gittikçe kötüleşen ekonomik şartlar ve daralan özgürlükler karşısında halkın direncini zayıflatarak rejimin güvenliğini korumayı amaçlıyor.
Bu görüşe göre Kremlin’in Ukrayna hususundaki bir diğer çekincesi ise Ukrayna’nın demokratikleşmesi. Tarihsel olarak Rusya’yla yakın ilişkilere sahip ve ekonomik olarak Rusya’dan hep geri kalmış Ukrayna’nın liberal demokratik bir refah devleti olması, Slavların tarihsel olarak Avrupa’dan farklı bir gelişim gösterdiği ve Avrupa reçetelerinin Slav halkları nezdinde başarılı olamayacağı tezlerini çürütebilir. Böyle bir durumun Rusya’da da bir domino etkisine yol açması Putin için ciddi bir tehlike olarak değerlendirilebilir. Çünkü liberal görüşe göre böylece Ruslar aslında Batı’nın Rus halkıyla bir probleminin olmadığını ve asıl sorunun Putin kleptokrasisi olduğunu idrak edebilir.
Realistlere göre ise Rus halkının Putin’e olan desteği hiçbir zaman Kremlin’i tedirgin edecek seviyelere düşmedi. Bu yüzden iç politikada istediği gibi at koşturabilen Putin’in Ukrayna’ya yönelik tavrını belirleyen ana etmen Rusya’nın güvenlik kaygıları. ABD’nin ve Avrupalı müttefiklerinin NATO’nun Doğu Avrupa’ya yönelik genişlemesini sürdürmesi Moskova’nın güvenlik kaygılarını körükleyerek daha agresif bir tutum içine girmesine yol açıyor.
Rusya 1990’lı yıllar boyunca, Soğuk Savaş’ın bitmesiyle birlikte NATO’nun varlık sebebini yitirdiğini ve Rusya’nın da başat bir aktör olacağı yeni bir Avrupa güvenlik mimarisinin kurulması gerektiğini savundu. Ancak Rusya’nın bu görüşleri Batı tarafından ciddiye alınmadı ve Doğu Avrupa ülkelerinin yoğun talebiyle birlikte bu ülkeler NATO’ya entegre edildi. Rusya Atlantik ittifakının genişlemesine muhalefetini sürdürmüş olsa da bu süreci baltalayacak sertlikte bir tepki ver(e)medi. Bunun sebepleri ise genel olarak o dönem Rusya’nın ekonomik açıdan çok zor durumda olması, iç siyasette Sovyetlerin yıkılışının şokunun atlatılamamış olması ve Batı ile iyi ilişkiler kurulabileceğine dair ümitlerin devam etmesidir.
Ancak 2008 Gürcistan müdahalesinden de anlaşılacağı üzere, son 15 yıldır varolan Rusya 1990’ların Rusya’sından oldukça farklı. Başka bir ifadeyle, realist perspektife göre ekonomik olarak kendisini toparlamış, Putin etrafında devlet mekanizmalarını tekrar organize edebilmiş, bir milyon askere ve dünyanın en büyük ikinci nükleer cephaneliğine sahip olan bir Rusya’nın, NATO tarafından çevrelenmeyi kabul etmesini beklemek fazlasıyla naif bir düşünce. Nitekim ABD de benzer bir çevrelenmeyi kabul etmemişti: ABD Monroe Doktrini ile Avrupa devletlerinin Güney Amerika’da varlık göstermesine karşı çıkmış ve Küba’ya Rus nükleer füzelerinin yerleştirilmesini savaş sebebi saymıştı.
Bunun yanı sıra, NATO’ya katılan diğer Doğu Avrupa ve Baltık ülkelerinden ayrı olarak Ukrayna’nın Rusya için özel bir önemi de var. Tarihsel yakın bağlar, kayda değer bir Rus popülasyonu ve uzun kara sınırı, Ukrayna’yı Rusya’nın gözünde farklı bir konuma taşıyor. Ancak bu, Moskova’nın Çarlık Rusyasını veya Sovyetler Birliğini yeniden kurmak istediği anlamına da gelmiyor. Kremlin Ukrayna’yı daha ziyade bir tampon bölge olarak görmek istiyor. Rusya’nın 2014 öncesinde daha dengeli bir politika yürüten Ukrayna’nın egemenliğini doğrudan ihlal edecek herhangi bir harekette bulunmaması da bunun önemli bir göstergesi.
Rusya’nın temel motivasyonunu güvenlik kaygılarına bağlayanlara göre, bugün geldiğimiz noktada Batı geri adım atarak kendi karizmasını çizdirmemek için Ukrayna’yı ateşe atıyor. Zaten imkânsız hale gelen Ukrayna’nın NATO üyelik sürecini resmi olarak sona erdirmiyor ve Kyiv yönetimini Rusya’ya karşı cesaretlendiriyor. Ancak tüm bunlara karşın Ukrayna Batı’dan kayda değer bir destek görmüyor.
Batılı ülkeler bir savaş durumunda Ukrayna’ya asker göndermeyeceklerini peşinen açıkladı. Her ne kadar Ukrayna’ya ciddi bir silah desteği verilse de bunun Rus ordusunu durdurmakta ne kadar yeterli olabileceği tartışmalı. Buna bağlı olarak harekât öncesi Batı’nın yaptırımlar konusunda ortak bir düşünceye varamaması ve muğlak bir tavır takınması da caydırıcılığını tartışmaya açıyor. Nitekim Ukrayna ekonomisi son bir yıldaa olası bir işgal ihtimalinden dolayı ciddi zarar gördü. Uzun süredir böyle bir harekata hazırlanan Rusya’ya gelen yaptırımların ne denli caydırıcı olacağı ise tartışmalı.
Realist perspektife benzer biçimde bir diğer görüş ise, tüm bu süreci Rusya’nın güvenlik endişelerinin yanı sıra statü kaygılarına da bağlıyor. Rusya gerek Çarlık döneminde gerekse de Sovyetler döneminde uluslararası hiyerarşinin tepesinde olduğundan, kendisini bugün de büyük güçler kulübünün bir üyesi olarak tanımlıyor. Batı’nın ve özellikle ABD’nin Rusya’nın bu eşit statü savlarını ciddiye almaması ise Moskova’yı daha agresif politikalar izlemeye sevk ediyor.
Rusya, Sovyetler Birliğinin dağılışını takip eden yıllarda Batı ile yakın ilişkiler güderek kendisini uluslararası meselelerde uyumlu ve sorumluluk sahibi bir aktör olarak konumlandırmaya çabaladı. Moskova böylece Batı tarafından büyük güç kulübüne tekrardan kabul edilmeyi ve eşit bir güç olarak görülmeyi umuyordu. Ancak Rusya’nın Batı’yı kendisine karşı kayıtsız olarak algılaması, Kremlin’i 2008 Gürcistan, 2014 Ukrayna, 2015 Suriye örneklerinde görüleceği üzere saldırgan bir çizgiye itti. Böylece Rusya için kendini büyük güç olarak kabul ettirmenin yolu artık Batı’yla uyumdan ziyade rekabet oldu.
Bunda, 2008 küresel finans krizinin Batı’da çok ciddi sarsıntılara yol açmasının ve Çin’in ekonomik bir süper güç olarak yükselmesinin de rolü büyük. Tek kutuplu bir dünyada Rusya, büyük güç olmak için kendisini liberal düzene az çok ayak uydurmak zorunda hissediyordu. Ancak artık liberal dünya düzeni etkisini yitiriyor. Rusya da bu süreci hızlandırarak, 19. yüzyılı andıracak çok kutuplu bir dünya düzeninin kutuplarından biri olarak dünyanın geri kalanından hak ettiği statüyü ve saygıyı görmeyi hedefliyor.
Rus dış politikasında güvenlik ve statü kaygılarının rolünü ele alan bu özetler, elbette Rusya’nın Ukrayna politikasını meşrulaştırmak gibi bir amaç taşımıyor. Son tahlilde, Moskova’nın Kyiv yönetiminin Donbas’ta etnik Ruslara karşı bir soykırıma giriştiğine dair iddiaları oldukça gülünç ve bu iddialara dayandırarak başlattığı saldırı da uluslararası hukukun tüm normlarına aykırı. Ancak özellikle Batı’da bu objektif görüşlerin ideolojik saiklerle baskılanması, olayların çok yönlü ele alınmasını engellemekte ve maalesef tarihin tekerrür etmesine yol açmakta.
_________
Abdullah Keşvelioğlu Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Yüksek lisansını University College London’da Güvenlik Çalışmaları bölümünde tamamladı. Şu anda University of Edinburgh’da Siyaset Bilimi doktorası yapıyor. Çalışma alanları arasında uluslararası güvenlik, Rusya ve Balkanlar yer almakta.