Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet’in Uygur Özerk Bölgesi’ni de kapsayacak Çin ziyareti öncesinde, yakınları uluslararası toplumun “toplama kampı” dediği yerleşkelerde tutulan Türkiye’deki Uygurlar ve insan hakları savunucuları BM’ye çağrı yaptı.
İnsan hakları savunucusu hukukçu Av. Gülden Sönmez ve avukatlığını üstlendiğini sivil inisiyatif “Kamp Mağdurları” grubu tarafından Kazlıçeşme Kültür Merkezi’nde düzenlenen toplantıda, yakınları kamplarda tutulan bazı Uygurların yanı sıra Mazlum-Der İstanbul Şube Başkanı Ali Öner ve Özgür-Der Başkanı Rıdvan Kaya konuşma yaptı.
Toplantı sonrası avukat Gülden Sönmez ile BM heyetinin Çin ziyaretiyle ilgili girişimleri ve Sönmez’in Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in de aralarında bulunduğu 112 Çin devlet yetkilisi hakkında Türkiye’de suç duyurusunda bulunmasıyla başlayan süreci konuştuk.
Gülden Sönmez, basın toplantısı sonrası sorularımızı yanıtladı.
BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Bachelet’in Çin ziyareti öncesinde, BM nezdinde ne tür bir girişiminiz oldu ve buradan nasıl sonuçlar elde edilebilir?
Müvekkillerimizle birlikte BM İnsan Hakları Konseyi’ne ve yine BM nezdindeki bazı çalışma gruplarına başvurular yaptık. BM’ye toplama kamplarında tutulan isim listeleri sunduk, bazı toplama kamplarının yerlerini bildirdik.
BM’nin sunduğumuz bilgi, belge, delillerle ilgili sorgulamalar yapmasını; belirttiğimiz yerlerdeki toplama kamplarının varlığını tespit etmesini, verdiğimiz isimlerin durumlarını tespit etmesini ve bunların sonucunda bir karar çıkartmasını istiyoruz.
Heyet olması gerektiği gibi bir inceleme yapabilecek mi bilmiyoruz. Başarılı bir denetim yapabilmesi, Çin makamlarının kontrolü dışında bir çalışma yapabilmesi halinde mümkün olur.
Çin buna ne kadar müsaade edecek bilmiyoruz ama heyetin kamplara girmesi ve oralarda Çinli yetkililer ile kameraların olmadığı ortamda konuşması gerekir. Bu durumda içeride nelerin yaşandığını kolaylıkla görebilirler.
“BM, misyonu doğrultusunda hareket ederse birçok yaptırım kararı çıkabilir”
BM’nin hukuki olarak yapabilecekleri nedir? Mesela bu denetim sonucunda, Çin’in inkâr ettiği iddialar lehine bir kanaat oluşması durumunda doğrudan bir yaptırım kararı çıkabilir mi?
Tabii ki yaptırım kararı alabilir. Kampların kapatılmasını sağlayabilir. Kamplarda tutulanların bırakılmasını sağlayabilir.
Yine bizim başvurularımıza binaen BM, Çin’den resmi yazışmayla savunma isteyecek. Çin savunma verirse bizim de karşı beyanlarımız olacak. Bunun sonucunda bir karar çıkar ve çıkacak bu kararla birlikte; insan hakları konseyinde Çin’in insan hakları durumu oylamaya sunulabilir, BM heyetinin raporu oylamaya sunulabilir veya genel kurul kararı çıkartılabilir.
BM, misyonu doğrultusunda hareket ederse birçok yaptırım kararı da çıkabilir.
“Çin karartma, manipülasyon yapma konularında çok başarılı”
Uluslararası basında özellikle Çin’in Uygurları fabrikalarda “köle işçi” olarak çalıştırdığıyla ilgili bulgular geniş yer alıyor ve bu ziyarette BM heyetinin üzerinde durması gereken bir konu olduğu vurgulanıyor. Çin medyasında da Çin’in Dünya Çalışma Örgütü’nün “zorla çalıştırılma” ile ilgili iki sözleşmesini imzalayacağı haberleri çıktı. Bu kapsamdaki dosyalar üzerinden Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi uluslararası yargı yetkisi olan kurumlarda bir süreç başlatılabiliyor mu?
Normalde Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde de (UCM) Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’nda da yargılama mümkün. UCM’de Çinli yetkili ve sorumluların yargılanması mümkün. Savcı, BM talebiyle, resen dava açabilir ya da mağdur başvurularıyla da yapılabilir.
Adalet Divanı’nda, Myanmar örneğinde olduğu gibi devletlerin şikâyetiyle bu yargılama gerçekleşebilir. Bunu İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi olan bir devletin başvurusu da sağlayabilir.
Köle işçilikle ilgili hassasiyet dünya çapında büyük bir boykota dönüşürse Çin’i çok kötü etkileyecek. Çünkü Çin’in ekonomik yükselişinin altında yatan şeylerden biri de zorla çalıştırılan Uygurların dahil olduğu üretim kanalları.
Çin hem bunu kaybetmekten hem böyle anılarak başka üretimlerinin de şüpheli hale gelmesinden korkuyor. Haliyle de bir balans ayarı yapmaya çalışıyor.
Çin karartma, manipülasyon yapma konularında çok başarılı. Bu nedenle de bu adımların ne kadar gerçekçi olduğuna dikkatle bakmak lazım.
“Heyetin bir şey göremeden gelmesi, BM’nin meşruiyetinin sorgulanması anlamına gelir”
Çin makamlarının, BM heyetinin karşısına engeller çıkartabileceği konusunda kaygılarınız var. Uluslararası medyada farklı insan hakları savunucuları da bu kaygıları dile getiriyor. Çin makamları ne tür engellemeler yapabilir? Bu tip durumlarda ziyaret edilen ülkenin sunacağı bir program mı izleniyor?
Normalde Çin’in BM’ye taraf bir devlet olarak heyetin istediği şekilde hareket edebileceği bir serbestlik tanıması lazım.
Çin mutlaka yönlendirme yapmak isteyecektir, mühim olan delegasyonun buna ne kadar boyun eğeceği ya da eğmeyeceği.
Ama şunu söylemek lazım, delegasyon diğer yandan çok büyük bir baskı altında. Bütün dünyanın gözü üzerlerinde.
Milyonlarca insanın Nazi türü kamplarda tutulduğundan bahsedilen bir ortamda, BM’nin en az 1 milyon insanın kamplarda tutulduğu yönünde kendi beyannamesi varken; bunu tespit etmek için giden BM heyetinin bir şey göremeden çıkıp gelmesi demek, BM’nin meşruiyetinin sorgulanması anlamına gelir.
Kendilerini bu duruma düşürmemek için ellerinden geleni yapacaklardır diye düşünüyorum.
İslam ve Batı coğrafyalarından BM’nin Çin’in yaptıklarıyla ilgili doğru düzgün tespitler yapmasını isteyen devletler de söz konusu, Uygurlara yapılanlar için soykırım kararı almış parlamentolar söz konusu.
Bu şartlar altında heyetin dönüp gelmesi çok büyük bir skandal olur. Bunun olmaması için de her türlü tedbiri almış olduklarını düşünüyorum.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in de aralarında bulunduğu 112 Çin devlet yetkilisi hakkında Türkiye’de adli makamlarına verdiğiniz bir suç duyurusu var. Onunla ilgili süreç ne durumda?
Savcılıkta ön inceleme aşamasında devam ediyor. Deliller inceleniyor ve delil toplama da devam ediyor. Çok kapsamlı bir dosya olduğu için biraz daha sürecektir. 19 mağdurlu bir dosya fakat her mağdurun yakınlarından toplam 116 insan hikâyesi var.
Aralarında Türk vatandaşları var, onlarla ilgili prosedür daha farklı olacak. Suçlularla ilgili veriler var. Bütün bunların incelemesi savcılık tarafından sürdürülüyor.
Umarız en kısa zamanda iddianame hazırlanır ve yargılanmaya başlarlar.
Bu hukuki süreçten ne gibi sonuçlar alınabilir?
Bunun çok büyük bir etkisi olur. İlk defa ciddi bir yargılamayla karşı karşıya kalmış olacaklar. Özellikle Çin Komünist Partisi (ÇKP) Merkez Komitesi üyeleri için birçok ülkede tutuklama kararı çıkma ihtimali söz konusu.
Çin bu tür süreçlerden ciddi endişe duyuyor. Burada bir tutuklama kararı çıkarsa bu sadece Türkiye’ye giriş çıkışlarını değil başka ülkelere seyahatlerini de engelleyecektir. Interpol vasıtasıyla yakalanarak yargı önüne çıkartılmaları da mümkün olabilir.
O yüzden bunu onlar önemsiyor ve endişeleniyorlar.
“Dünya 5’ten büyük, Türkiye’nin vicdanı Çin’den büyük. O zaman bunu göstermek lazım”
Türkiye’deki bu yargı sürecinden; örneğin Çin’in dışişleri bakanıyla ilgili bir karar çıkarsa, Çin dışişleri bakanı Türkiye’ye geldiğinde tutuklanabilir mi?
Evet, tutuklanabilir. Normalde insan haklarına karşı suçlarda böyle bir uygulama var.
Eski İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni’nin İngiltere’den nasıl kaçtığını hatırlıyoruz. Evrensel yargı yetkisi, bizde de var.
Görevde olan yetkililer “görevdeyiz, dokunulmazlığımız var” diyebilirler. Görevlerini devrettikleri zaman tutuklanma durumu söz konusu olabilir ama görevdeyken bile ifadelerine başvurmak için işlem yapılabilir. Önünde engel bir durum yok. Siyaseten yapılıp yapılmayacağı ayrı bir mesele ama hukuki olarak yapılabilir.
Türkiye’de böyle bir hukuki süreç başlatacağınızı, Aralık ayında pek çok siyasi partinin üst düzey yöneticisinin de katıldığı “Uygurlar İçin BM Göreve” konulu toplantıda yaptığınız konuşmada duyurmuş, “Tüm siyasi partileri bekliyorum” demiştiniz. Girişiminiz siyasi partilerden ilgi gördü mü?
İktidar partileri de muhalefet partileri de insanlığın vicdanını kanatan meselelere bir siyasi angajmanla bakabiliyorlar.
Bazı konularda siyasi angajmanla baktıklarında daha olumlu bir sonuç vermesi de gerekir. Neticede Uygurlar bunu neden yaşıyorlar; Müslüman ve Türk oldukları için, yani etnik ve dini durumlarından dolayı.
İslami bir söylemi olan AK Parti’nin en önde ses çıkaran olması gerekir değil mi bu durumda. İktidar ortağı MHP, Türk dünyası konusunda hassasiyeti olduğunu söyleyen ve böyle bir politikası olan bir parti. Her ikisi için de çok önemli bir gündem bu.
Hatta bütün partilerin tam bir konsensüsle itiraz edebilecekleri ve Türkiye’den böyle bir itirazla da çok ciddi sonuçlar elde edebilecekleri bir siyasi konsept var. Ama büyük bir suskunluk görüyoruz.
Siyasi partilerin ekonomik, siyasi hiçbir alanın angajmanına girmeden insanlığa karşı suçlarda en önde itiraz edenler olması gerekir.
Uygurların Türk olup olmadığına, Müslüman olup olmadığına yani dine, ırka bakmadan; dünya üzerinde her kime zulüm yapılıyorsa Türkiye siyasetçilerinden beklentimiz bunun seslendiricisi olsunlar. Bunu yapan devletlerle politikalarında da bir ön şart koysunlar.
Mesele can yakıcılığıyla bu kadar ortadayken Türkiye’de bütün siyasi hareketlerin BM heyetine bir çağrı yapması gerekir. Hakikati araştırın, doğru dürüst denetim yapın demesi gerekir.
Dünya 5’ten büyük, yani dünya Çin’den büyük. Türkiye’nin vicdanı da nüfusuna bakmayın, Çin’den büyük. O zaman bunu göstermek lazım.
“Türkiye’de ve dünyada hukuk ile gücün kavgasının, zalim lehine yürüdüğünü görüyorum”
Yine aynı konuşmanızda “AK Parti’ye sesleniyorum. Çin’le ekonomik ilişkilerinize karşıyım. Başka diplomatik ilişkilerinize de karşıyım” diye seslenmiştiniz. Hükümetin Çin’le ilişkilerine dair neler söylemek istersiniz?
AK Parti’ye de bütün partilere de Doğu Türkistanlıların yaşadığı zulme karşı ses çıkartmalarını ve bunu Çin’le olan ekonomik, ticari ilişkilerine kurban etmemelerini söylüyorum.
Buna gücüm yetmeyebilir, onlar kendi politikalarını belirleyebilir ama bu sözü söyleme hakkım var bir vatandaş olarak. Hele hele iktidar partisine bir vatandaş olarak itiraz etme hakkım da var.
Benim o isyanım basit bir görüş değil. Kendimi bir taraf olarak koyuyorum, bu zulmü reddediyorum diyorum ama bu bir talep de içeriyor.
İnsan haklarını ihlal eden bir yapıyla politik ilişkileriniz olmamalı. Ne Ukrayna ne Suriye ne başka bir yer. Suriye’de Tedamun’da insanların nasıl katledildiğini seyrettik. Dünya kadar delil var.
Uygurların her birinin hikâyesini dinlediğinizde her birinin derin acılarını duyuyorsunuz.
Bir avukat olarak, bir insan hakları savunucusu olarak Türkiye’de ve dünyada hukuk ile gücün kavgasının zalim lehine yürüdüğünü görüyorum. Buna itiraz ediyorum.
Dünya 5’ten büyüktür diyen, buna itiraz eden partilerden biri de AK Parti. O zaman politik pratiğimiz de söylemlerimize hizmet etmeli.
Mesela bugün İsrail’le olan ilişkiler için Filistinlilerin kurban edilmesine de karşıyım. Olamaz böyle bir şey.
İnsanların acıları, gözyaşları, hayatları üzerinde tepinerek politika yapılamaz. Kimlerle nasıl ilişki kurulursa kurulsun bir kırmızı çizgi olmalı.