Koronavirüs pandemisi, bir yıldır tüm dünya gibi Türkiye’nin de gündeminde. Alınan tedbirler, getirilen yasaklar ve kısıtlamalarla bir nebze de olsa kontrol altına alınabilen salgının gidişatı, geliştirilen aşıların uygulanmasına bağlı olarak değişecek.
Şimdiye kadar üretilen aşılar arasından Türkiye, Çin merkezli Coronavac aşısını tercih etti. Kamuoyunda “Çin aşısı” olarak bilinen Coronavac’ın üçüncü faz deneylerinin tamamlanmamış olması, yan etkilerinin tam olarak bilinememesi ve üretici şirketin daha önce ürettiği aşılar için rüşvet karşılığı onay aldığının ortaya çıkması yüzünden, uygulanacak aşılara güven de sorgulanmaya başladı.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, ilk etapta aşı olmanın zorunlu tutulmayacağını, insanların ikna yoluyla aşı yaptırmaya teşvik edileceğini söyledi. Fakat Koca ilerleyen dönemlerde aşının zorunlu tutulabileceğini de sözlerine ekledi.
Peki Türkiye’de devlet, herhangi bir aşıyı vatandaşlarına zorunlu olarak uygulayabilir mi? Buna anayasada yer var mı? Zorunlu aşı uygulamasına geçilirse, aşı olmayanlara karşı ne gibi müeyyideler söz konusu olabilir? Aşının zorunlu tutulmasıyla bireysel özgürlükler arasında bir çelişki var mı? Bu soruları Avukat Raşit Sarıkaya’ya yönelttik.
Aşı hukuken zorunlu tutulabilir mi? Anayasa’da aşının zorunlu tutulmasının dayandırılabileceği hükümler var mı?
Anayasanın 17. maddesine göre, tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamaz.
Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında uyulacak esasları düzenleyen Anayasanın 13. maddesine göre de, temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar da Anayasanın sözüne, ruhuna ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.
Anayasanın 13. ve 17. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, kişiye rızası hilâfına, zorunlu olarak aşı yapılabilmesi için iki maddede düzenlenen koşulların bir arada olması lazım. Buna göre, tıbbi zorunluluklar veya kanunda düzenlenen haller dışında kişiye rızası dışında aşı yapılamaz. Bu sebeple, öncelikle zorunlu aşının kanuni bir dayanağının bulunması ve sonrasında da, kanundaki bu düzenlemenin ölçülü ve de demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olması gerekecektir.
Dolayısıyla zorunlu aşılama için kanun çıkarılması şarttır. Kanun çıkarılmadan kişilerin zorunlu bir aşılamaya tâbi tutulması mümkün değildir.
Hali hazırda yeterli bir aşı stoku olmadığı için de zorunlu aşı uygulamasına geçilmiş değil. Ancak herkese yetecek miktarda aşı temin edilmesi durumunda, pandeminin kontrol altına alınabilmesi için bu yönde bir kanun çıkarılması düşünülebilir.
Halen pandemi ile mücadele kapsamında getirilen kısıtlamalar, büyük ölçüde, 1930 yılında çıkarılan 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanununa dayandırılmaktadır. Ancak bu kanunun, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan uygulamalara cevaz verip vermediği tartışmalıdır. Kanaatimce olağanüstü hal (OHAL) ilan edilmeden seyahat ve sokağa çıkış tahdidi getirilmesi mümkün değildir. Buna mukabil hepimiz mevcut fiili duruma rıza gösteriyor; bu durumu, OHAL ilân edilmesine yeğliyoruz. Zira bir defa OHAL ilân edildi mi uygulamalarının nereye varacağını kestirmek mümkün olmuyor.
Zorunlu olursa, buna uymayanlara ne tür cezai müeyyideler uygulanabilir?
Zorunlu aşı uygulamasına geçilmesi durumunda, buna uymayanlara uygulanacak cezai müeyyidelerin, çıkarılacak kanunda açıkça düzenlenmesi gerekir. Bu müeyyideler idari para cezası olabileceği gibi, kısa süreli hapis cezası veya adli para cezası da olabilir. Bunların yanı sıra belli haklardan yoksun kılınması yönünde de bir düzenleme içerebilir. Ancak her halükârda bu müeyyideler, öngörülen amacı gerçekleştirmek açısından ölçülü, gerekli ve zorunlu olmalıdır.
Aşının zorunlu tutulması, insan hakları ve özgürlükler açısından nasıl değerlendirilebilir?
Anayasa’nın 56. maddesine göre, herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir. Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak için gerekli tedbirleri alır.
1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu da devleti, memleketin sağlık koşullarını iyileştirmek, milletin sağlığına zarar veren bütün hastalıklarla mücadele etmek ve sağlıklı bir neslin yetişmesini temin etmekle görevli kılmıştır.
Anayasanın 17. maddesine göre de herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Ayrıca Anayasada özel hayatın gizliliği, konut dokunulmazlığı, haberleşme hürriyeti, yerleşme ve seyahat özgürlüğü, dernek kurma hakkı gibi bir çok hak ve özgürlüğün sınırlanma nedenlerinden birisi de sağlığın korunmasıdır. Anayasa, devlete sağlığı koruma görevi verdiği gibi, gereken hallerde özgürlükleri sınırlamanın yaygın gerekçelerinden birisi olarak da kabul etmiştir.
Dünyada ve ülkemizde aşının faydalarına inananlar kadar, zararları konusunda tereddütleri olan ya da aşıya külliyen karşı olanlar da var.
Aşıya karşı tereddütü olan ya da aşıya tamamen karşı olan insanların iradesi, aşının zorunlu tutulması halinde nasıl tecelli edecek?
Sadece ergin kişiyi ilgilendiren hususlarda, zorunlu aşı uygulamasının temel hak ve özgürlüklere aykırı olacağı kuşkusuzdur. Ancak Covid-19 pandemisi sadece kişiyi ilgilendirmemekte; bütün ülkeyi, hattâ dünyayı ilgilendirmektedir. Bu hastalığa maruz kalan bir kişi dahi virüsü tek başına bütün dünyaya yayabilir. Kuvvetle muhtemeldir ki mevcut pandemi de bir kişinin bütün dünyaya yaydığı virüsün sonucudur.
O nedenle, burada yarışan iki haktan kişi özgürlüğü ile toplum sağlığı arasında bir tercih yapmak gerekir. Zorunlu ya da değil, aşı ile kişinin özgürlük alanına, kişiye özgü gerekçelerden ziyade üçüncü şahısların ve toplumun üstün çıkarı sebebiyle müdahale edilmektedir.
Nitekim Anayasa Mahkemesi de 2015 yılında bireysel başvuru yoluyla önüne gelen bir olayda, çocuğuna zorunlu tutulan aşılardan yapmak istemeyen bir kişinin başvurusunu, başvuruya konu müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı gerekçesiyle kabul etmiştir. Ancak kararın gerekçesinde, kanuni bir düzenleme yapılması halinde ölçülülük ve tıbbi gereksinimler dahilinde zorunlu aşı uygulamasına cevaz vermiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları da bu yöndedir.