Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin göreceği Sinan Ateş davasının ilk duruşması, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü’ndeki salonda bugün başladı.
Ayşe Ateş çelik yelekle geldi
Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş, duruşma salonuna çelik yelekle ve 5 polis koruması eşliğinde geldi. Basın mensuplarına açıklama yapan Ateş, “Normal bir hayat yaşamıyorum. Bazılarının yaşaması gereken cezaevi hayatını bize layık gördüler” dedi.
Ateş-Özel-Kılıçdaroğlu yan yana
Duruşmayı CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve eski Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu da takip ediyor. Ayşe Ateş, Özgür Özel ve Kemal Kılıçdaroğlu, yan yana oturuyor.
Ayrıca İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu; Ülkü Ocakları eski Genel Başkanları Atila Kaya, Suat Başaran, Hakan Ünser ve Alişan Satılmış ile birlikte duruşma salonuna geldi.
Azmettirici Çep: “Bay Kemal nerede?”
Azmettirici olduğu iddiasıyla tutuklu bulunan Doğukan Çep, mahkeme salonunda “Bay Kemal nerede” diye atışmalarda bulundu. Bunun üzerine Çep salondan çıkarıldı. Mahkeme başkanının “Bırakın işimizi yapalım. Kimse laf atmasın, sataşmasın” uyarısı üzerine Doğukan Çep salona geri getirildi.
MHP’nin katılım talebi reddedildi
MHP vekiller, avukatlar davaya katılma talebinde bulundu. Mahkeme başkanı vekillerin katılma talebini uygun görüp görmediklerini sanıklara, savcıya sordu. Mahkemeye MHP’nin suçtan zarar görme sıfatı bulunmadığından katılma talebini reddetti. MHP’li vekiller izleyici kısmına alınırken, salondan alkış sesleri yükseldi. Başkan “Böyle şeyleri yapmayın dedik” diye uyarıda bulundu.
Tetikçi ifadesini değiştirdi: “Doğukan Çep azmettirdi”
Suikastın tetikçisi sanık Eray Özyağci’nin ifadesi alınmaya başlandı.
Özyağcı, Doğukan Çep’in anlaşmazlık nedeniyle kendisini Sinan Ateş’i vurmak için Ankara’ya gönderdiğini, kendisini de olay yerine Vedat Balkaya’nın götürdüğünü söyleyerek, “Aradım aradım ulaşamadım, bir dosya için bana söz vermişti, sözünü tutmadı. Bir para göndermiştim” dedi. “Ben senin için Sinan Ateş’i gider ayaklarından vururum” dediğini söyleyen Özyağcı, “Sonra Suat Abi’yi (Kurt) aradım, ‘Kalacak yer lazım’ dedik. Doğukan Abi ile beraber otoparka gittik. Otururken bana ‘Her şeyi ayarladım, Ankara’ya gitmem kaldı’ dedi” diye konuştu.
Mahkeme başkanı Özyağcı’ya, ifadesi ile savunması arasındaki çelişkileri sordu. Sanık Özyağcı, söylemediği şeylerin ifadeye yazıldığını öne sürdü.
“Ben ayaklarına sıktım, ‘Reisi vurduk, reisi vurduk’ diye bir ses duydum”
Tetikçi Özyağcı, olay anını anlatırken, “Doğukan Sinan’ın yanında iki kişi var, sadece ayaklarından vur uzaklaş dedi. Ben sadece Sinan Ateş’in sağlı sollu ayaklarına ateş ettim efendim. Bana yanındakiler ateş etti. En son şöyle bir ses duydum: ‘Reisi vurduk, reisi vurduk’ diyorlardı” diye savunma yaptı.
Mahkeme başkanı ise “Kamera kayıtlarını izledim, sana doğru koşuyorlardı. Kim reisi vurduk diye bağıracak sana” diye sordu. Özyağcı, “Ben duyduklarımı söylüyorum vallahi efendim” dedi.
“Doğukan Çep, ‘Ben size ayaklarından vurun demedim mi’ diye bağırdı”
Özyağci, savunmasına şöyle devam etti:
“Doğukan Abi’yi aradım, ben ayaklarından vurdum ama ‘Reisi vurduk’ diye arkadan ses geldiğini söyledim. ‘Bu işin içinde iş olmasın’ dedim. Sonra Doğukan Abi beni arayıp, ‘Oğlum Sinan Ateş ölmüş, ben size ayaklarından vurun demedim mi’ diye kızdı. ‘Ben öldürmedim, ben yapmadım abi’ dedim. Kızdı, bağırdı, çağırdı. İfadelerimde Doğukan Abi’yi korumak için yalan söyledim.
“Savcılar, ‘Bize iki üç MHP’linin adını ver’ diye telkinde bulundu”
“Üç tane savcı benim ifademi almaya başladı. Durmuş Ali Kaya, ‘Bize hikaye anlatma, biz bu işin siyasi olduğunu biliyoruz. Sana Devlet Bahçeli talimat verdiyse söyle, bize iki üç MHP’linin adını ver, içeride de dışarıda da seni koruyacağız. Sana birkaç araç fotoları göstereceğim, bunları onayla yeter’ dedi. ‘Ben bunlara alet olmam, bunlar yalan dolan’ dedim. ‘Ben hiç tanımadığım insanlara iftira atamam’ dedim.
“Bana fotoğraflar göstermeye başladılar. ‘Ben bu dosyanın kalemşörüyüm, sana göstereceğim’ dedi. Öyle bir ifade alıyor ki, abimi korumak için ne yazıyorsa yazsın dedim. Şunları imzala dediler, imzaladım. Sonra da cezaevine gönderdiler. Bana gösterilen araç ve insan fotoğraflarını televizyonlarda gördüm, meğer onlar Ülkü Ocakları’na aitmiş. Allah’a şükrettim beni bunlara alet etmedin diye. Doğukan Çep, benim abimdir, ben sadece abimle Sinan Ateş arasındaki anlaşmazlık yüzünden ayaklarından vurdum. Ben kimseyi öldürmedim.”
Özyağci, soru üzerine “Ben yalnızca Doğukan Abi’mi korumak istedim” dedi. Özyağcı, ‘tahliye talebin var mı’ sorusuna da ‘hayır’ yanıtı verdi.
Doğukan Çep: “Davanın baş aktörüyüm”
Eray Özyağci’nin ifadesinden sonra Mahkeme Başkanı “Sorusu olan var mı” demesi üzerine azmettiricilikle suçlanan sanık Doğukan Çep, mikrofonu alarak “Ben bu davanın baş aktörüyüm. İfade vermek istiyorum” dedi. Mahkeme Başkanı, “İfadeni sırası gelince alacağız” dedi.
“Bana yalan söylettiler“
Tetikçi Eray Özyağcı’yı olay yerine getiren ve kaçıran motokurye Vedat Balkaya da ifadesini değiştirdi:
“O ifade benim değil. Polis yalan yanlış yazdı çizdi. Bana yalan söylettiler. Ben daha önce planlı projeli cümle kurmadım. Onlar polisin uydurması.”
Balkaya cinayete ilişkin şunları söyledi:
“Beni Kocaeli’nde bir ormana götürdüler. Fena dövdüler, ismini bilmediğim bir adamın ismini vermemi istediler. Çırılçıplak kaldım. Aynı üç gün boyunca Ankara Emniyet’te yaşadım. Ben işin aslını ilk Kocaeli Emniyeti’ne götürülünce öğrendim. Ben böyle bir şey olacağını, birinin vurulacağını bilseydim asla girmezdim. Ben kandırılarak getirildim, alet edildim. Ben bir alacak davası olduğunu, araç gerektiğini söyledikleri için yardım ettim.”
Özel: “Esas azmettiricilerle bağı ortadan kaldırmak için üst düzey bir çaba gördük”
Programı gereği duruşmadan ayrılan CHP lideri Özel, adliye çıkışında açıklamalarda bulundu:
“Dava yarım bir iddianame olarak görülmektedir. Bu cinayetin sıradan bir cinayet olarak kalmasına asla izin vermeyeceğiz. Tetikçi ve azmettirici bellidir. Ayşe Ateş ve evlatları adalete ulaştık diyene kadar biz onların yanında oturmaya devam edeceğiz. Kendilerine bugün verilen yeni vazifeyi yerine getirmeye çalışan bir tetikçi ve azmettiriciyle birlikteydik. Ettiği telefonları hatırlamayan aldığı talimatları hatırlamayan görüştüğü kişileri hatırlamayan ama birilerinin bağlantısını ortadan kaldırmak için yeni şeyler hatırlayan bir tetikçi ve azmettirici gördük. Ases azmettiricilerle bağı ortadan kaldırmak için üst düzen bir çaba gördük. Bunu herkes görüyor, bu işin peşini bırakmayacağız, tüm hukuki süreci takip edeceğiz.
Günü geldiğinde kimse kral çıplak demiyorsa biz diyeceğiz. ama o iki evladı gözü yaşlı eşi ve Türkiye’de siyaset yapıp, siyasi duruşundan dolayı endişe duyan kimsenin benim donum Sinan Ateş gibi olur diye korkmasına izin vermeyeceğiz. Türkiye’yi ise boğmaya çalışıyorlar, bundan sonrası için gözdağı vermeye çalışıyorlar, buna sessiz kalınmayacak. Herkes bundan emin olsun.”
Sanık Suat Kurt: “Doğukan ‘Dövülecek, en fazla ayaklarından sıkılacak’ dedi“
Suikasttan önce Sinan Ateş’in ofisinin etrafında keşif çalışmaları yapan sanık Suat Kurt, ifadesinde şunları söyledi:
“Doğukan Çep benim sevdiğim bir kardeşim. ‘Ankara’ya gider misin, alacak verecek işi var’ dedi. Onun ricasıyla Ankara’ya geldim. Kendi kimlik bilgilerimle otelde kaldım. Eray’ı ve Vedat’ı tanımam. Doğukan Çep, ‘Bana Ankara’ya gider misin, sadece bu şahıs kaçta giriş çıkıyor onu öğreneceksin’ dedi.
Kurt, Mahkeme Başkanı’nın “Alacak meselesi neydi?” diye sorması üzerine “Ben orasını bilmiyorum” dedi.
Mahkeme Başkanı’nın “Ne ilgisi var giriş çıkışın, alacak verecek meselesiyle” diye sorması üzerine Kurt şunları söyledi:
“Ben sadece Doğukan’la irtibattayım. Diğerleriyle hiç ilişkim yok. Cuma günü orasının çok kalabalık olacağını düşünemedim. Eray’ı olay yerinde karşılayan benim. Doğukan Çep’in bir hatırı var sadece bende. Ben, vurulacak-dövülecek bilmem. Doğukan ‘Dövülecek, en fazla ayaklarından sıkılacak’ dedi. Ne torbacılığımız kaldı, ne başka bir şey. Doğukan adres bilgilerini attı. Ben de giriş çıkışları takip ettim.”
Kurt, ifadesinin devamında şunları söyledi:
“30’u sabahı erkenden evden çıktım. Çıkıp yine Çukurambar’a gittim. Doğukan’a adamı gördüğümü söyledim. Benim cinayetle alakam yok. Benim cinayetle alakam olsa kendimi mobeselerin önüne atar mıyım? Kemdi kimliğimle otelde kalır mıyım?”
Mahkeme Başkanı’nın “Olaydan sonra otobüse bindin, nereye gittin?” diye sorması üzerine Kurt, “Otobüse bindim, otobüste yolcu wifisinden bağlandım. Silah seslerini duydum, rahmetliyi gördüm. Üzüntü yaşadım. Benim üzüntüme cinayet amiri Mustafa da şahittir. Devam ettim, Gebze’ye geldim. Doğukan’la görüştüm. Ataşehir’e taksiyle geldim. Oraya bir araba yollamış, 400 lira para yollamış, taksicinin parasını verdim. Kendi imkanlarımla arkadaşımın evine, Kurtköy’e geldim. Orda yakalandım zaten. Herhangi bir şey talep etmemişim. Biz sorumluluğumuzu bilen insanlarız. İhtiyacım oldğunda Doğukan’dan para istemişim. Kendimi cinayetin içinde buldum” diye konuştu.
Mahkeme Başkanı’nın, sanıklardan Hakan Saraç’la tanışıp tanışmadığını sorması üzerine Kurt, “2-3 ay öncesinden tanıyordum. Arsa alım satım işleriyle ilgili bir mesele olmuştu, onun için tanışmıştık” dedi.
Kurt, “Doğukan sana Ankara’ya gidip birisini vuracağını, öldüreeğini söylemiş miydi?” sorusuna “Baştan söylemedi” diye cevap verdi.
“Birisinin vurulacağını bilseydin, keşif yapar mıydın?” sorusuna ise “Yapmazdım tabii. Denetimli serbestlik hakkım felan da yandı” diye cevap verdi.
Müşteki avukatının, “‘Rahmetliyi gördüm, kaçtım, üzüldüm’ diyorsunuz. Neden polise gitmediniz de, kaçtınız?” diye sorması üzerine Kurt, “Cinayet olduğunu öğrendiğim anda kafam allak bullak oldu” diye karşılık verdi. Kurt, “Bu yargılama çerçevesinde size bir güvence verildi mi?” sorusuna ise “Bu söylediklerimin hiçbiri indirim olsun diye değil” diye cevap verdi.
Çep: “Ayağına sıkmaya gönderdim. Ben diğer sanıkların da başını yaktım”
İddianamede azmettiricilikle suçlanan sanıklardan Doğukan Çep, ifadesinde şunları söyledi:
“Tahliye oldum, Aziz Mahmut Camisi’ne gittim, baktım Sinan Ateş de orada. Sonra aradım onu. ‘Kardeşim senin dosyanı halledecekler, 1 milyon TL istiyorlar’ dedi. ‘1 milyonu veremem’ deyince ‘200 bin olur’ dedi. Sonra buluştuk, verdim 200 bin lirayı. 2021’de tekrar telefonum çaldı, ‘Kardeşim bir 200 bin daha vermemiz lazım’ dedi. ‘Tamam’ dedim. 3-4 gün sonra beni aradı, ‘Üsküdar’a gelebilir misin’ dedi. Parayı verdim. Havadan sudan konuştuk. Parayı verdim, çıktım. Ayet-el Kürsi okuyup, tatile gidiyordum. 2021 sonu yine aradı, ‘Paranın tamamını vermemiz lazım’ dedi. Bir hafta içinde 250 bin TL ayarladım. Beni Ankara’ya çağırdı. Çıktım geldim. Aradım, ‘Ankara’dayim’ dedim. Çukurambar Mahallesi Liva Pastanesi’ne gittim. ‘Abi olmuyorsa paramızı geri alalım’ dedim. Sonrasında telefonumu açmamaya başladı. Ben de ‘Ankara’ya gidiyorum, bunu ayaklarından vuracağım’ dedim. Ben öldürmeye gönderseydim, gönderirdim. Ölmesini istemezdim. Öldüğü için de üzgünüm. Ayaklarından vurdurmaya gönderdim.
“Şevket’le Kerem polisler orama burama vurdu”
“Şevket’le, Kerem polisler orama burama vurdular. Allah şahit ben öldürmek isteyeseydim, öldürmeye gönderirdim. Vurdurmaya gönderdim. Voltayız biz. Ben de gidebilirdim.
“‘Suat Abi’yi aradım, Ankara’da ev lazım’ dedim. Bu insanlar bu işlere asla girmezler. Ben onların da başlarını yaktım. Suikast yapmaya gelen maske takar, kendini gizlemez. Ayaklarından vurmasını istedim. Nasıl öldü bilmiyorum. Şok oldum. Bütün dünyam bitti. Suikast diyorlar ama değil. Biz kimseye suikast yapacak değiliz. Halk TV, Sözcü TV; hiçbir şehit ailesinin haberini yapmayanlar suikast dedi. Ben cezama razıyım.”
Çep, Mahkeme Başkanı’nın “Tahliye talebin var mı” sorusuna “Yok efendim” diye cevap verdi.
Çep, olay sırasında Sinan Ateş’in yanında bulunan, Ateş’in korumalığını yapan akrabası Selman Bozkurt’u işaret ederek “Ayaklarından vurunca yere yatıyor. Bence Selman’ın mermisiyle karnından vuruldu” dedi.
“Eray’ın silahındaki mermiler nerden, kimin” sorusuna “Alıyorduk, Sterling. MKE değil” diye cevap verdi.
Çep, “Siz bu paraları nereden buluyorsunuz” sorusuna “Aracılık yapıyorum, tahsilat yapıyorum” diye cevap verdi.
Demirbaş: “İddianameyi defalarca okumama rağmen kimin neyi azmettirdiğini anlamadım”
Azmettiricilikle suçlanan diğer sanık, Ülkü Ocakları eski Genel Merkez yöneticisi Tolgahan Demirbaş, ifadesinde şunları söyledi:
“Hakkımdaki bütün suçlamaları reddediyorum. Diğer sanıklarla bağım, bağlantım yoktur. Ben onları tanımam, onlar beni tanımaz. Şerefim üzerine, namusum üzerine, kutsal saydığımız her şeyin üzerine yemin ederim ki benim bu olaydan haberim yoktu. İddianameyi defalarca okumama rağmen kimin neyi azmettirdiğini anlamadım. Benim bu olaylarla ilgim yoktur. Sistemli ve organize bir şekilde FETÖ iltisaklı hesaplara dosyadan cımbızla çekilmiş bilgiler servis edilmiş. Birilerini suça azmettirmedim, suça karışmadım. Vicdanım rahat. Bir camiayı zan altında bırakmak için yapılan kara propaganda ortadadır. Ben yüksek lisans mezunuyum, iki çocuğum var ellerinizden öper. 2 yabancı dil biliyorum. Böyle bir olaya karışarak cezaevine gitmeyi göz önüne alacak biri değilim. Üzerime atılan suçlamaları reddediyorum. Adil, tarafsız bir yargılama olacaksa kamuoyu baskısı, algı operasyonu olmazsa bu dosyadan aklanacağıma inanıyorum.
“Ben maktule ait hiçbir bilgiyi hiç kimseye yönlendirmedim. Basında hakkımda mesnetsiz spekülasyon yaptı. Bizim ülkemiz kabile devleti değildir. Kimse kimsenin konum bilgisini veremez. Bir polis çocuğu olarak bunu ben biliyorum. Ama bunu bilen bazı büyüklerimiz magazin malzemesi yaparak bizim konum bilgisi paylaştığımızı söyledi.
“Yaşanan üzücü olaylar nedeniyle maktule karşı camiada bir tepki oluşmuştu. Maktulün evinin önüne pankart asılacaktı. Herkes bu konuda bir çaba sarf etmiştir, ben de ettim. Cep telefonumdan çıkan bilgilerin maktule ait olduğu iddia ediliyor. Ben o bilgilerin maktule ait olduğunu bilmiyorum, kimseye atmadım. Maktule ait uçuş bilgilerini kimseye atmadım. Bizim ülkemiz kabile devleti değildir. Ricayla emniyet müdürünü de arasan kimse kimsenin güncel konum bilgisini veremez. Ben bunu bir polis çocuğu olarak biliyorum. Telefondan çıkan, art niyetli olduğuna inandığım bilirkişi raporunda, olaylar 8 ay öncesine ait olduğundan, bu olayla ilgisi olmadığı su götürmez gerçektir. Maktulle aynı camianın insanı olduğumuz için bana soruldu. Ankara’nın saygın eski cinayet büro amiri Mustafa Ensar Aykal beni aradı, ‘Çukurambar’da yaşanan olaydan haberin var mı’ diye sordu. ‘Haberim yok’ dedim, kapattım. Bilirkişi raporunda da 1 dakika 6 saniye yazmaktadır. maksimum 10 saniye sürmüştür. Tutuklandığım süre boyunca bir kere daha görüşmemiş, konuşmamışızdır. Bilirkişi raporundaki adreslerin hiçbirine gitmedim. Bu hususların hepsi görmezden gelinmiş.”
“Emre Yüksel’le aynı camiada olmakla birlikte tanışıklığımız vardır. Ben Emre’yle o gün sosyal faaliyet yapmak üzere, hep gittiğim, arkadaşıma ait olan çiftlik evine gitmeye karar verdim. Ben öğretmenliği bırakıp kamu görevliliğine geçmeye çalıştığımdan beri özellikle sık giderim, mangal, piknik yaparım. Emre Yüksel bir gün önce ruhsatlı tabancasını almıştı. Yüksel beni aradı, yanında bir arkadaşı olduğunu söyleyip ne yapacağımı sorunca çiftliğe geçeceğimi söyledim. Atış da yapacaktı. Ben geçtim, merkezi yerden kendisine konum attım. Gecikeceğini söyleyince yolun karşısına geçtim, benzinliğe girdim, arabayla ilgili işlerimi yaptım. Emre Yüksel misafirinden ayrılamayacağını söyleyince çiftliğe geçtim. Sonra gelemediği için buluşmak için Ankara’ya döndüm, restoranda yemek yedik. Ben sonra İstanbul’a geçtim, geldi beni aldı İstanbul’a gittik. Gece kaldık.”
Mahkeme Başkanı, “Ankara’da eğlenecek yer mi yok” diye sorunca Demirbaş, “Efendim biz hayatı böyle yaşayan insanlarız, yollarda geçiyor. Aklımıza geldi, gitmek istedik. Ben bir gece cumadan çıkıp Hakkari’ye de gittim” dedi.
Demirbaş, ifadesine şöyle devam ettti:
“Serdar Öktem’le suç tarihinde bir irtibatım olmadı. Serdar Öktem niye Ankara’ya geldi bilgim yok.
Tabii ki maktulün çocukları kadar mağdur değil ama benim oğlum da çok mağdur. Cezaevinde olduğunu sosyal medyadan öğrendi. Ben çocuğum diplomat olacak diye 4 yaşında Fransızca, 10 yaşında İngilizce kursuna gönderdim.”
Demirbaş, avukatların soruları üzerine şu cevapları verdi:
“Ben Mustafa Bey’e ev adresini sordum, dönüyorum dedi, dönmedi. Telefonunu yollayan Mustafa Bey değildir. Maktule ait eve, iş yerine gitmedim, görmedim. Tekrar ediyorum; bana konum bilgisini Mustafa Ensar Aykal vermedi. Ben kimseye ‘kalemi kırıldı’ demedim. Oğlum yılbaşını geçirmek istediği için annesinden aldım. Oğlumla birlikte ablamların evine gittim. Evde eksik kalan gıdaları almak için markete çıktığımda birden etrafımı polisler sardı. Elimden telefonu aldı. Beni gözaltına almaya gelen polislerden biri de Mustafa Ensar Aykal’dır, biz nasıl suç ortağı olabiliriz. Ayşe Hanım’la hiçbir alakam yok, biz sadece evin önüne pankart asmak istedik. Hiçbir ülküdaşımın hiçbir çocuk ve kadınla ilgisi olamaz. Aytaç Bey’i (sanık Aytaç Ataç) 8-10 yıldır tanırım, Çukurambar’daki mekanların da sahiplerini aşağı yukarı tanırım. Çocuklarımız birlikte büyüdü, sahibi olduğu kafeye sıklıkla gideriz.”
“Yaşanmamış olayı 5 gün öncesinden tahmin edip pankart asmak mı istediniz?”
Ateş ailesinin avukatı, “Mersin’deki Çağrı Ünel olayı 15 Mart’ta yaşanıyor. Siz 10 Mart’ta Mustafa Ensar Aykal’ı pankart olayı için, konum için arıyorsunuz. Siz yaşanmamış olayı 5 gün öncesinden tahmin edip pankart asmak istiyorsunuz?” diye sordu. Demirbaş, “Bilirkişi raporu yanlış yazılmıştır o zaman” cevabını verdi.
Ateş ailesinin avukatının bugünkü duruşmada hatırlattığı, sanık Demirbaş’ın savcılık ifadesindeki “tarihleri karıştırması”na Serbestiyet’ten Onur Erkan dikkatleri çekmişti.
Demirbaş, şöyle devam etti:
“Benim camiada yetkim yoktur. Ben şerefli camiama ömrümü verdim. Audi marka araç kamuya ait. Arabayı Emre’ye sorun. Benim bildiğim kadarıyla o araç, işi olan herkesin kullanabileceği bir araç. Bütün bunların hepsi komplo teorisidir. Devletimiz muz cumhuriyeti değildir. Bu yalnızca pankart asma olayı için sorulmuştu. Ben emniyete alındığımda plakası, modeli, rengi bile olmayan bir araç gösterildi. Bu araca Eray Özyağcı’nın bindiği söylenmektedir. ‘Bu eşkale yönelik başka aracın geçmediği değerlendirmekte olup, bu kişinin de Tolgahan Demirbaş olduğu düşünülmektedir’ diye zan altında bırakıldım ben. Bilerek ve isteyerek algı yaratılmıştır. HTS’den sonra aktarım noktasına geçmek için bir sürü alternatif olduğu belirtilmesine rağmen, ‘bizim tespitimiz bu’ denilseydi anlardım. Her şey gözardı edilmiş, art niyetli bir tutumdur.”
“Kılavuz’la görüştüğümü hatırlamıyorum”
Demirbaş, Olcay Kılavuz’la ilgili gelen soru üzerine şunları söyledi:
“Olcay Kılavuz’la olaydan önce görüştüğümü hatırlamıyorum. Olay bir yere çekilmek istenmektedir. Bu kayıtlar yalandır, bu bilirkişi raporu bence hatalıdır.”
Avukatların konuyla ilgili diğer soruları üzerine Mahkeme Başkanı, şunları söyledi:
“Biz o kişileri yargılamıyoruz. İddianamedeki sanıkları yargılamakla yetkiliyiz. Sizin merakınızı tatmin etmek gibi bir yetkimiz yok. Biz basına yansımış iddiaları araştırmıyoruz. Biz burada soruşturma yapmıyoruz, yargılama yapıyoruz.”
“‘İpi çekildi’, aforoz edildi anlamında kullandığım bir ifade”
Demirbaş, bilirkişi raporuna giren kendisinin olaydan 9 ay önce bir komiserden Sinan Ateş’in ev adresini istedikten sonra Ateş için sarf ettiği “Onun ipini çekmişler” mesajı için “İpini çeken eden yok. Böyle bir husus söz konusu değil. Ben böyle bir şeye hiçbir yerde şahit olmadım. Teşkilatla, camiayla bir bağı olmadığını, aforoz edildi anlamında kullandığım bir ifadedir” dedi.
Sanık Asarkaya: “Kullanıldım”
Sanık Suat Kurt’un, tetikçi Eray Özyağci’nin kalması için evini ayarladığı sanık Zekeriya Asarkaya, ifadesinde şunları söyledi:
“Kullanıldım, suçsuz yere yatıyorum. Afedersiniz şey gibi kullanıldım. Kimin öldürüldüğünü felan çok sonra duydum. Kimseyi tanımam etmem. Suçlamaları kabul etmiyorum. Vallahi de billahi de her şeyin üzerine yemin ederim, benim böyle bir cinayet işleneceğinden haberim yoktu. Ben Sinan Ateş’in kim olduğunu bile olaydan sonra öğrendim. Bu kişileri tanımam etmem, resmen arada kandırıldım. Evimin karşısında kamera var, bilsem bunları misafir eder miyim? Her şeyin üzerine yemin ederim benim böyle bir cinayetin işleneceğinden haberim yoktur. Tahliye talebim ne demek, ben beraatimi talep ediyorum. KOAH hastasıyım. Hastalğım da ileri dereceye varmış. Zor nefes alıyorum.
“Ben Sinan Ateş’in adını ilk kez emniyette öğrendim. Vedat’la Eray gençlerdi, Suat biraz daha büyük. Ben rahat etsinler diye yanlarında fazla kalmak istemedim. Benden yardım isteyen Suat’tı. Suat, ‘Benim param var, sana yük olmayayım, diğer arkadaşların durumu yok’ dedi, onlar bende kaldılar. Suat, otelde kaldı.”
Gelenbey: “PKK’lılara yapılmayan işkence bana yapıldı”
Tetikçi Eray Özyağci’yi suikast öncesinde İstanbul’dan Ankara’ya götüren özel harekat polislerinden Aşkın Mert Gelenbey, ifadesinde Özyağcı’yı çocukluktan tanıdığını, son konuşmalarında Ankara’ya geleceğini öğrendiğini, bunun üzerine birlikte Ankara’ya gitmeyi teklif ettiğini öne sürdü.
Gelenbey, ifadesinde şunları söyledi:
“Muratcan Çolak’ın (diğer polis) yola çıkacağımızdan haberi yoktu. Bir süre sonra Ankara’ya gitmeyi teklif ettim. Böyle bir olay için gideceğimizden haberim yoktu. Efendim tutanaklarda yanlışlık var. Eray’ın dedesinin hasta olduğuna inandım, bırakırken Suat Kurt’u gördük. Ben yanında olan silahları da görmedim. Eray’la vedalaştık, alkol aldım, abimle görüştüm, Muratcan uyanmadı, abimle vedalaştım yola çıktım. Sonra uyandırdım, arabayı Muratcan’a verdim. Gözümü açtığımda Bolu’daydık, Muratcan yine uyuyordu. Sürmeye devam ettim. Ben eşimi aldım, eve bıraktı, sonra Muratcan aracı bıraktı. Doğukan Çep’i tanımıyorum. Muratcan da tanımıyor.
“Üzerime atılan suçlamaların hiçbirini kabul etmiyorum. Bu ülkede PKK’lılara bile yapılmayan işkence bana yapıldı. Ankara Emniyet cinayet büroda oldu bu. Çırılçıplak soyuldum, suyla ıslatıldım. Sonrasında doktor, yüzüme bakmadan darp raporu vermek istemedi. Cumhuriyet Savcısı Ayhan Ay, söylediklerimi tutanağa geçirmedi. Bu nedenden ötürü daha önce verdiğim ifadeyi kabul etmiyorum. Geçerli olan sizin huzurunuzda verdiğim ifadedir.”
Mahkeme Başkanı’nın Muratcan Çolak’ın ifadesinde Gelenbey’in de olduğu yerde ‘Dodo’ lakaplı Doğukan Çep’le tanıştığını söylediğini hatırlatarak, “Bak adam bir oturmada tanışmış, sen tanıyamadın mı?” diye sorması üzerine Gelenbey, şunları söyledi:
“Aynı yerde bulunmuş olabiliriz ama hatırlamıyorum. Benim buradaki ifadem esastır. Günlerce işkence gördük, bu ülkede PKK’lılara yapılmayan işkence bize yapıldı. Çırılçıplak soyulduk. Emniyette söylemediklerim yazıldı, söylediklerim çarpıtıldı. Savcılıkta savcı Ayhan Ay, söylediklerimi tutanağa geçirmedi.”
Gelenbey, Mahkeme Başkanı’nın “Telefonunda ‘Dodo’ diye Doğukan Çep nasıl kayıtlı o zaman?” sorusuna da “O numaralardan arayan hep Eray’dı” yanıtı verdi. Mahkeme Başkanı, bunun üzerine, “Tanımadan mı Doğu’yu kaydediyorsun?” diye sordu, ancak yanıt alamadı.
Ateş ailesinin avukatlarının soruları üzerine Gelenbey, “Siz Emre Yüksel ve Tolgahan Demirbaş’la görüşüp görüşmediğimi sıkıştırıyorsunuz. Hayır görüşmedim” dedi.
Bu sırada araya giren Mahkeme Başkanı, Gelenbey’e, “Mustafa Uzunlar, otopark sahibi. Enes Sayınlar isimli şahısla mesajlaşıyor. Buna göre siz aracı saat 04.00’te otoparka bırakmıştınız. Aynı Uzunlar, sizin için ‘İcraate gittiler’ diyor. Herhalde icraatten anladığı bir şey var. Bu adam bu lafı edebilirken sen bilmiyor muydun Eray’ın niçin Ankara’ya gittiğini?” diye sordu. Gelenbey, “Hayır” yanıtı verdi. Mahkeme Başkanı, “Peki” diyerek soruyu bitirdi.
İkinci gün duruşması başladı
İkinci günde kalan 12 sanık dinlenecek. Davanın iki tutuklu sanığı MHP milletvekili adayı da olan avukat Serdar Öktem ve Ülkü Ocakları yöneticisi Emre Yüksel’in söyleyecekleri önem taşıyor.
Tetikçi Eray Özyağcı’yı taşıyan ikinci özel harekat polisi Murat Can Çolak: “Gelenbey’in teklifiyle Ankara’ya gittik. Tanımadığım Özyağcı geldi, dedesinin hasta olduğunu söyledi. Aşkın da bana abisinin sıkıntılı olduğunu söyleyerek, ‘gitmişken eğleniriz’ dedi.”
Cinayetten bir gün önce azmettirici Doğukan Çep’e 4 bin TL gönderen MHP İstanbul Yönetim Kurulu Üyesi Ufuk Köktürk:
“Ne alakası var bunun MHP’yle? 55 yıllık kurumsal bir parti böyle bir işin içinde olur mu? Bana Olcay Kılavuz’u soruyorlar. Ne alaka abi? Doğukan Çep, cinayetten bir gün önce beni arayıp borç istedi, ödeme bu yüzden yapıldı. 4 bin lira atmışım. Ben suçlu olsam, kaçarım. Kaçmadım. Ben niye Doğukan’a ‘Bu parayı al da suç işle’ diyeyim?”
MHP’den aday olan avukat sanık: Savcı olayı camiaya yıkmak için soruşturma yaptı
Davanın tutuklu sanığı MHP milletvekili adayı da olan avukat Serdar Öktem şunları söyledi:
“Savcı Durdu Özer’in olayı bir camiaya yüklemek amacıyla soruşturma yaptığını düşünüyorum. Bana ilk gelen soru MHP üyesi misin oldu? Onur ve şeref duyuyorum bu camiaya üye olduğum için. Bu sorunun cinayetle ne ilgisi var. Emniyete niye gittiğimi sordu. Ben avukatım. Benim emmiyete gitmemim bile sorgulanması kasıtlıdır. Benim birilerinin avukatı olmamdan daha doğal ne olabilir. Ne kadar devlet düşmanı, PKK’lı, FETÖ’cü varsa hakkımda gözaltıma alındığıma, tutuklandığıma dair videolar yaptı. O yüzden kendimden gittim emmineyete. Emniyet’e girişte, cinayet büroda hakkımda soruşturma olduğunu söyledim. Benim Ufuk Köktürk’ün görüşüne geldiğime dair iddialar da oldu. Gelsem, görüştürmediyseniz de suç işlediniz. Dolayısıyla tamamen algı yürütüldü hakkımda. 16 aydır bas bas bağırdım benim HTS kayıtlarımı getirsinler diye. 30-31 Aralık’ta İstanbul’da olduğum görülür. Savcı ‘31 Aralık’ta Bolu’da durmuş’ dedi. Ben yolda değilim ki.”
Telefonunun şifresi sorulan Öktem, “Hatırlamıyorum. COVİD geçirdim, elime telefonu aldığımda isim hatırlamadığım oluyor” dedi.
Tutuklu sanıklardan eski MİT Personeli Çağlar Zorlu: “Tolgahan Demirbaş’la kafe ortamında tanıştık. Savcı Durdu Özer’in ‘Bu davanın içine bir MİT’çi koyalım. Dava renklensin. Ordan belki Hakan Fidan’a yürürüz’ düşüncesi yüzünden beni dosyaya eklediler. Davaya renk katmam için getirdiler beni. Dediklerimi doğru düzgün yazmamışlar.”
Duruşmayı izleyen siyasiler Serbestiyet’e konuştu
Bugünkü duruşmayı izleyen siyasetçiler Serbestiyet’e açıklamalarda bulundu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Murat Bakan: “Yargılamayı kontrol etmek için başkan bağırmayı tercih ediyor. Böyle yargılama olmaz. Konuya en hakim avukatlardan Ali Yücel’in atılması son derece yanlış.”
İYİ Parti Milletvekili Selcan Taşçı Hamşıoğlu: “Mahkeme başkanının gerekçesiz sert tavrı bizi kaygılandırıyor. Ateş’in avukatlarına dönük mobbing’e varan dili anlamak mümkün değil.”
Milli Yol Partisi Genel Başkanı Remzi Çayır: “Sağlıklı bir duruşma olmuyor. Bağıran bir hakim var. Bir avukatı dışarı çıkarırken tarafsız olmasını söylemiştim, ‘O zaman siz de çıkın’ dedi.”
Sanık Ülkü Ocakları eski yöneticisi Emre Yüksel: “Uzun yolda daha iyi olduğu için Ülkü Ocakları’na tahsisli araçla yola çıktık”
Sanıklardan Ülkü Ocakları eski yöneticisi Emre Yüksel, ifadesinde şunları söyledi:
“Üzerime atılan suçları kabul etmiyorum. 12 yıllık mimarım. Yüksek lisansım var. Futbol turnuvalarına katıldım. Bir dönem Amerika’da yaşadım. Kanunlara saygılıyım. Sinan Ateş’le hiç ilgim yoktur. Olaydan bir gün önce silah ruhsatım çıktı. Yeni aldığım tabancıyı denemek için önce Tolgahan’la çiftliğe gidecektik, gidemedik. Çünkü yanımda misafirim vardı. Sonra Ankara Hüsrev Lokantası’nda yemek yedik. Ben olayın olduğu gün MKE’de işlemlerimi hallettim. Hiç tanımadığım Aytaç Ataç ve Çağlar Zorlu’nun ifadeleri yüzünden tutuklandığımı söylediler. Taktiri size bırakıyorum. Kimseye, Sinan Ateş’in arkadaşı Ali Yücel’i sormadım. Ben bir plaka mesajı atmışım Çağlar Zorlu’ya, o da Ali Yücel’e ait çıkmış. İki buçuk yıl önce atılmış bir mesaj, ifademde gösterilince hatırlamıştım. Ben bir kafe açmıştım, bu araç da orada rahatsız olunmuş bir araç olabilir, o yüzden sormuşumdur. Tolgahan Demirbaş abimdir, ona sordum.
“Tolgahan’ın konumuna gitmedim. Misafirlerimin işi uzadı, çiftliğe gitmedim. Akşam Tolgahan Demirbaş’la İstanbul’a geçtik. Kullanımı bana ait olan 06 AT 5021 plakalı araçla gittik. Erken dönmemizin sebebi, eşiyle ayrıydı. Telefon geldi, oğlu yılbaşını birlikte geçirmek istedi, döndük.”
Mahkeme Başkanı’nın ”Olay saatinden sonra 58 görüşmenizi açıklayın” demesi üzerine Yüksel, “Bizim 58 görüşmemiz yok. 3 gün içinde yapılan görüşmeler, çoğu cevapsız çağrı. Hem benim ruhsat işlerim hem misafir işlerim gibi nedenlerle aradım, bu husustan yapılan görüşmelerdir. İstanbul’a giderken yanımızda kimse yoktu” dedi.
Yüksel, avukatların soruları üzerine şunları söyledi:
“Bana tahsisli araç hala İstanbul’da. Benim bir ayağım İstanbul’da. Şehir dışına çıkmak benim rutinim. Bolu’da durduk, Çorbacı Mülayim’de çorba içtik, dinlenme tesisine geçip İstanbul’a geçtik. İki kişi gittik. 06 AT 5021 plakalı Milliyetçi Hareket Partisi’ne ait araç Ülkü Ocakları’na tahsisli. Sıkça kullandığım bir araç. Sadece şahsımın değil birçok yöneticinin de kullandığı araç. Ülkü Ocakları yöneticisi olarak Ülkü Ocakları’na ait bir aracı kullanma hakkım var.”
“Emniyet’te alınan birinci ifademde tek soru var: ‘Cuma günü öğleden sonra şu saate kadar ne yaptın?’ Kimle görüşecektin, niyetlendin mi diye sorulmuyor. Soru kapsamındaki her şeyi söyledim.”
Emniyet’teki ifadesinin neden farklı olduğunun sorulması üzerine Yüksel, “Silahlı atış yapacağımızın ifadesini emniyet ifadesinde geçirmek istemedik. Bolu’da kimseyle görüşmedim, kimseyle buluşmadım. İstanbul’a gezmeye giderken çorba içtik. Telefon geldi, zaten gezmeye gittik diye döndük” dedi.
Ateş ailesinin avukatları, Bolu’ya neden Tolgahan Demirbaş ile Emre Yüksel’in kendilerine ait araçlarla gitmek yerine Ülkü Ocakları’na tahsisli araçla gittiklerini sormaları üzerine Yüksel, “Bu araç, uzun yolda daha iyi. Ülkü Ocakları’na tahsisli her araba, Ülkü Ocakları’nın her bir yöneticisine anasının ak sütü gibi helaldir” dedi.
Aykal: “Tolgahan Demirbaş’ın Emniyet’te çevresi geniş”
Sinan Ateş’in konum bilgisini attığı iddia edilen dönemin Cinayet Büro Amiri, Komiser Mustafa Ensar Aykal ise ifadesinde şunları söyledi:
“Soruşturmada 8 ay boyunca adli kolluk görevlisi olarak yer aldım soruşturmanın delillerinin toplanmasında çalıştım. 9 aydır cezaevinde olduğum süre zarfınca olayı gerçekleştirenlere Ateş’in konumunu verdiğim medyada yazılmış, bunları okumuşum, bu olayın içinde Gazi Meclis’in içinden bir vekilin de olduğunu görmüş, tüm bunları sabırla dinlemiş, başkaları gibi 40 kapının ipini çekmeden beklemişim.
“Alınan ifademde de ‘aldatma’ usulünün tamamını anlatacağım. Tolgahan Demirbaş isimli şahıs dışında kimseyi tanımıyorum. Tolgahan Demirbaş’la Emniyet Müdürlüğü’nde tanıştım. Çok sayıda Emniyet büyüğümle tanışan biri, Emniyet’te geniş çevresi olan biri. Herhangi bir adli suça karışmadığını bildiğim, öğretmen ve evli biridir. Tolgahan Demirbaş, gerekçelerini açıklamak suretiyle bazen şahsımdan bilgi taleplerinde bulunmuştur. Ben de yerine getirdim bu suçtur biliyorum. Türkiye’de benzer durumlar fazlaca oluyor. Ama olağanüstü durum gibi yaklaşılıyor.
“Raporda, tarafıma atılan telefon numarası üzerinden benim şahsa ‘Bu numara eski genel başkana çıkıyor’ diye geri dönüş yaptığım buna karsın da Tolgahan’ın bana ‘Reis onun ipini çekmişler’ dediği yer alıyor. Tolgahan Demirbaş, bana GSM numarası iletti. Adresini istedi. Ben de ilgili birime numarayı ilettim. Bu personel, numaranın eski Ülkü Ocakları başkanına çıktığı bilgisini verdi. Haiz olduğumuz sistemlerde bu sorgulama ekranlarında meslek bilgisi görme şansı yok.
“Bilirkişi raporu bana gösterilmedi. Bu şaibeli bilirkişi raporunda maktulün ikamet adresinin Demirbaş’ın da cebinden çıkması, bu adresin benim tarafımdan verildiği değerlendirilebilir denmesine rağmen, bu konuda herhangi bir beyan olmamasına rağmen, söz konusu adresin tarafımdan verildiği belirtilmiştir.
“Bu söz konusu adresi neden vermediğim sorulabilir. Verdiğim zaman şikayetçi olabileceği, personelimin de zan altında kalabileceğini düşündüm. 29 Aralık’ta Demirbaş’la aramda 5 kez diye iddia edilen görüşme sayısı şaibeli bilirkişi raporunda bile ikisi 0 saniye gösteriliyor, diğerleri 3 saniye.
“Olay yerine 13.45’te ulaştık. 5-6 dakika sonra maktulün kimlik bilgisini öğrendik. Tanıdığım tek ülkücü Tolgahan Demirbaş olduğu için onu aradım bir olay var dedim Çukurambar’da. Bilgisinin olmadığını söyledi. Ben görevimin gereğini yaptım. Gerekçesi söylenmedikçe telefonumun şifresini vermek istemiyorum.
Aykal, “Tolgahan, bir evde yakalandı mı” sorusunu “Hayır” diye cevapladı.
“Tolgahan, yakalandığında mukavemet gösterdi mi sorusuna” da “Hayır. Kimse mukavemet göstermedi” diye cevap verdi.
Sanık Serdar Öktem, Aykal’a “Cumhuriyet savcısı benim şüpheli olmama nasıl karar verdi?” diye sordu. Aykal, “Talimat üzerine sizinle ilgili işlem yapıldı” diye cevap verdi.
Sanık Doğukan Çep’in Aykal’a “Silahların kaçırılma motivasyonu nedir? Silahlar savcılığa teslim edildi mi?” sorusu üzerine Mahkeme Başkanı, “Yorum yapacak soru sorma, otur yerine, otur” diye tepki gösterdi.
Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi, Sinan Ateş davasında Ayşe Ateş’in avukatı Ali Yücel’i dışarı çıkarmayan kolluk görevlileri hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmaya karar verdi. Duruşma, yarına ertelendi.