“İsterseniz 1908 Jön Türk Devrimi’nden diyelim, isterseniz 1923 Cumhuriyet’in ilanından diyelim; Türkiye’nin içinde yaşadığı belli bir siyasal paradigma, hattâ daha geniş bir halini oluşturan, bunu da çevreleyen bir kültürel paradigma söz konusuydu; o sona erdi, tükendi. Türkiye çeşitli yeni geçişler içinde. Bunların nereye kadar gideceğini veya gidemeyeceğini, ne kadar uzun ömürlü olup olamayacağını hep birlikte göreceğiz. Türkiye için çıkış nedir diye sorduğumda; kısa vâdeli, dar anlamda politik çıkış değil, orta ve uzun vâdeli çıkış nedir diye düşündüğümde, yeni bir kültürün, yeni bir birlikte yaşama tarzının, yeni bir toplumsal varoluş anlayışının gerçekleşmesinden başka çare göremiyorum. Bu siyasi, aynı zamanda sosyal ve kültürel kutuplaşmayı aşabilmemiz lâzım. Bunun için de hem sağın hem solun — bu terimleri konvansiyonel olarak kullanıyorum — her iki mahallenin kendi kendisiyle hesaplaşıp, diğerinden, ötekinden öğrenerek yeni bir şekilde örtüşmesi ve zaman içinde kaynaşmasından başka bir çare göremiyorum. Mahallelerin birbirine erişebilmesi, kaynaşabilmesi, konuşabilir olması lazım. Siyasi bakımından, siyasetin makul demokratik merkezinde buluşabilmek lazım. Kültürel bakımdan da, geçmişin kültürel mahallelerini aşan yeni bir kültürel melezleşmeye ulaşabilmemiz lazım.
“Sol örgütlerin muhasebelerini yapması, kendi geçmişlerini değerlendirmesi gibi bir umuttan bahsetmiyorum. O fasıl kapandı artık. Zaten bunu yapacak aktörler de ortada kalmadı. Ama sol kültür tek tek insanların içinde yaşamaya ve günlük olaylara verdikleri tepkileri yoğun olarak belirlemeye devam ediyor. CHP tabanındaki tipik insanları alalım. Hâlâ Kemalist bir altın çağa dönüşün mümkün olabileceğini hayal ediyorlar. Bu kültürel takıntı siyaset alanında ellerini kollarını bağlamaya, her türlü esnekliği yok etmeye, çok dar bir siyasi çizgi içine onları hapsetmeye devam ediyor. Bu muhasebe, çıkarılması gereken kültürel envanter, örgütsel bir mesele değil. Neydi solun kültürü siyaset yelpazesi? Türkiye somutunda bunun içine Marksist ve sosyalist bir alan giriyor, aynı zamanda ilerlemeci, inkılapçı olduğu ölçüde Kemalist alan da giriyor. Bu kültürün zaman içinde nasıl geliştiğini ve değiştiğini ve zaman içinde nasıl yok olduğunu evet yok olduğunu incelemeye çalışacağım.”