İzlemek için:
Evvela vatandaşların “çuval geçirme” olayına değinmek istiyorum. Bu, tatsız bir durum. Vatandaşın yapması tatsız, Amerikalıların Irak’ta yaptıkları daha da tatsız. Çünkü onlar devlet memuru. NATO-SOFA diye bir anlaşma var. 1951’de imzalanan bu anlaşmaya göre NATO askerleri, kendi ülkelerinin dışında suç işlerlerse işledikleri suç, kendi ülkelerinde yargılanır. Beğenir ya da beğenmezsiniz, durum budur. Ancak şunu söyleyeyim, vatandaşın kendisinin cezalandırmaya kalkışması son derece yanlıştır.
Gelelim geçen hafta bahsettiğimiz BRICS olayına. BRICS olayı, adını koyalım, bir eksen kaymasıdır. Demokratlarla otokratlar arasında, mevcut sistemi bir ölçüde muhafaza etmek isteyenlerle mevcut sistemi yıkmak isteyenler arasında bir mücadeledir. Ve Türkiye, otokratların tarafına katılmıştır. Bu durumun birtakım sonuçları olacaktır. Yani Türkiye, yüzünü batıdan, doğuya veya güneye çevirmiş oluyor. Bunun ekonomik ve siyasal bakımdan bir takım etkileri olacaktır. Türkiye gibi bir ülkenin, 21. yüzyıla girerken bu eksende yer alması bence oldukça acı.
Şimdi gelelim İsrail Dışişleri Bakanı’nın tehditlerine. Ciddiyetten yoksun bir konuşmaydı. Yani “Rusya, Türkiye’yi savunuyor” diye övünmenin de yeri yok. Türkiye kendisini savunur. Ancak burada dikkat etmemiz gereken bir husus var: Uluslararası birçok banka ve şirket, Musevilerin etkisi altında. Bu durum, bize karşı bazı engeller çıkarabilir. Bu konuda dikkatli olmamız lazım.
Mehmet Şimşek para bulmaya çalışıyor. Ancak para bulmaya çalıştığı yerlere karşı biz olumsuz bir tutum sergiliyoruz.
Sisi… Vallahi, diplomaside riyakârlığın sanat haline geldiği bir dönemdeyiz. Erdoğan-Sisi görüşmesinden bence kazançlı çıkan Sisi’dir. Çünkü biz 200 milyon dolarlık yatırım yapacağız. Birçok tekstil şirketimiz Mısır’a taşınıyor. Kendi işsizliğimizle mücadele ederken, Mısır’daki işsizliğin azalmasına katkıda bulunmak hoş bir şey değil. Akıllıca bir şey de değil, onu söyleyeyim. Yani Erdoğan-Sisi görüşmesinden Sisi kazançlı çıkmıştır. Bu açık. Ancak Doğu Akdeniz’de deniz alanlarının sınırlandırılması konusunda neye varıldığı ya da varılmadığı, ya da bu konunun uzmanlara mı bırakıldığı zamanla görülecek.
Amerika’daki seçimler ise akıl alır gibi değil. Suç işlemiş, mahkûm olmuş bir adam seçimde kazanabilecek durumda. Putin, “Biz her işi tutuyoruz” dese de Trump’ı desteklediğini açıkça belirtmesi Trump’a oy kaybettirir. Bu da diplomaside bir tür riyakârlık bana göre. Amerikan seçimleri herkesin, özellikle Avrupa’nın, ilgisini çekiyor. “NATO’nun geleceği ne olacak? Ukrayna yardımı ne olacak?” Trump kazanırsa bu soruların hepsi belirsiz. Şu anda 48’e 48 gibi bir oy oranı var. Ancak Amerikan sisteminin garip bir tarafı var: Daha fazla oy alsanız bile seçimi kaybedebiliyorsunuz. Çünkü eyaletler temelinde ne kadar delege kazandığınıza bağlı. Barack Obama bir keresinde, “Sistem, Cumhuriyetçilerin kazanması için kurgulanmış” demişti. Bana da öyle geliyor. Her halükârda, son 5-10 yılda Amerikan demokrasisi birçok bakımdan yara almış durumda.