HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Diyarbakır’daki tartışma yaratan çalıştay sonrası ilk kez konuştu.
Yeni Journal Haber Sitesine konuşan Yapıcıoğlu’nun açıklamalarından bölümler şu şekilde:
“Uçum’unki eleştiri değil hakaret, her küp içindekini sızdırır”
“Mehmet Uçum’un bu çıkışını eleştiri olarak isimlendirmek mümkün değil çünkü bu eleştiri değil. Hem içi boş, hem de değerlendirme kısımları ya da nitelendirme kısımları yanlış. Bize ilişkin ithamlar da tamamen hakarettir. Dolayısıyla biz bunları eleştiri olarak isimlendirmiyoruz ve diyoruz ki; bu kötü sözler sahibine aittir, her küp içindekini sızdırır. Mehmet Bey de kendi içindekini sızdırmıştır. Bu yüzden ona cevap verme ihtiyacı bile hissetmiyorum. Zira dediğim gibi eğer eleştiri olsaydı belki cevap verebilirdik ama eleştiri değil, hakarettir. Biz o seviyeye inmeyeceğiz ve o kelimelere de cevap vermeyeceğiz. Bu işin birinci kısmı.”
“Bize kimliğimizden dolayı düşmanlık eden İslam düşmanları hep olacaktır”
“Evet, bizim orada 15 maddelik bir sonuç bildirgemiz var. O sonuç bildirgesinin bir kısmına belki hiç okumamış kişiler tarafından eleştiriler yapıldı, daha doğrusu o hakaret kervana katılanlar oldu. Ama sorun sadece sonuç bildirgesinde yazmış olduğumuz şeyleri hazmedemeyen ya da ona karşı çıkan şeyler değil, çok benzer şeyleri zamanında kendileri bile söylemiş olsa da bazıları, bizim belki siyasi kimliğimizden dolayı çok sert söylemlerle işi hakarete vardırıyorlar.
Çok farklı siyasi çevrelerden, sağ, aşırı sağ, kendine sol diyen ama aslında sağın da sağında yer alan CHP ve benzer bazı şeyler bunları söylüyorlar ancak bizim için problem değil. Biz bunları birkaç sınıfa ayırıyoruz;
Bir kifayetsiz kibirliler, alçakça iftira atan yalancılar, fikri kabızlık çektiği için hakaret korosuna katılan zavallılar, ha bir de ontolojik olarak bize düşman olan, aslında bize değil, bizim kimliğimizden dolayı bize varoluşsal olarak düşmanlık eden İslam düşmanları hep olacaktır. Bizim bunları razı etme gibi bir şeyimiz de yoktur. Birileri de belki biraz popülist bir politika yaparak, milliyetçi damarları kabartmak suretiyle bizim üzerimizden acaba oy toplayabilir miyiz çabası içesinde olan kesimler var. Şüphesiz siyasette siz sahaya çıktığınızda eleştirilere, hatta bazen sert eleştirilere de hazır olmanız gerekir. Ama dediğim gibi bu söylenen şeyler eleştiri değil. Biz eleştiriye açığız. Her türlü eleştiriyi de dinleriz. Saygı da duyarız. O eleştiriler eğer haklıysa kendimizi düzeltiriz. Eğer haksızsa o eleştirilere cevap veririz ama kimsenin kimseye hakaret etme gibi bir hakkı, bir haddi yoktur.”
“Kuyruklu yalan: ‘Eski Taraf Gazetesi kurucuları bu kurultaya katılmış’ ”
Biraz önce o sıfatlarını saydığım grupların tamamı ne kadar ses çıkarırlarsa çıkarsınlar onlar bizi yolumuzdan döndüremeyecekler, bizi durduramayacaklar. Biz kendi bildiğimiz doğruları dile getirmeye ve o yolda siyaset yapmaya devam edeceğiz. Ancak biz onların düştüğü duruma düşmeyeceğiz. Biz kimseye hakaret etmeyeceğiz. Bugün sizin bazı meslektaşlarınız da öyle kuyruklu yalanlar yazmışlar ki, işte yok eski Taraf Gazetesi’nin kurucuları, falan filan isimler bu kurultaya katılmış diye. O bahsettikleri isimler kurultaya davet bile edilmemişler. Başka bir yerde, başka bir çalışmanın içerisinde olan insanlar, sanki onlar da gelmiş de bizim bu çalıştaya katılmışlar gibi köşe yazıları döşeniyor. Hem de böyle ağır gazeteciler tarafından. Acaba bu insanlar çok değil, bir iki saat içerisinde bu yalanın ortaya çıkma ihtimalini hiç mi düşünmüyorlar ya da artık kızaracak yüz mü kalmamış?
“Çok farklı siyasi kimliklerden insanlar vardı ama çok büyük bir olgunluk içerisinde, siyasi olgunluk içerisinde farklı fikirler sonuna kadar salondaki herkes tarafından dinlendi. Kimse kimsenin sözünü kesmedi. Kimse kimseye yumruğunu sıkmadı. Kimse kimseye bağırıp çağırmadı. Birbirine taban tabana zıt olan fikirler de dile getirildi ve biz oraya çağırdığımız insanların tamamını bizim gibi düşünen insanlar olmadığını biliyorduk. Zaten farklı fikirlerden insanlar gelsin. Hatta farklı inançlardan insanları da biz davet ettik. Geleceklerini de söylediler sonradan bazı mazeretleri, sağlık sorunları çıktığı için bazıları gelemedi. Çalıştayın ismine o yüzden insani bir çözüm dedik. Dediğim gibi farklı din gruplarından ve farklı dinlere mensup insanlardan da birilerinin orada olmasını istedik. Fakat maalesef olmadı. Keşke olsaydı. Farklı mezheplere mensup insanlar vardı. Farklı siyasi görüşlere mensup insanlar vardı ve çok uç noktalardaki bazı fikirler de dile getirildi. Elbette sonuç bildirgesi sadece bu çalıştayı tertip eden kişilerin cümlelerinden değil, oraya katılan bazı katılımcıların cümleleri de olduğu gibi sonuç bildirgesinde yer aldı ki bu onların fikirlerine saygının da bir gereğidir.”
“Darbe dönemindeki muhtıralar gibi aba altından sopa gösteriyorlar”
Şimdi bir taraftan birileri bu süreç silahsız, terörsüz, şiddetsiz bir dönem olsun diyorlar ama öte taraftan, birileri silahın bir çözüm metodu olmadığını yüksek sesle dile getirirken, sorunun çözüm zemininin siyaset kurumu olduğunu bildirgede açıkça beyan etmişken, “vay efendim siz nasıl şöyle söylersiniz, orada şu kelime ya da şu cümle nasıl geçer?” diye racon kesmeye, bazıları da belki o hani darbe dönemlerindeki muhtıralara benzer bir tavırla ya da cümlelerle tabiri caizse aba altından sopa göstermeye çalışıyor. Bunlar tarihsel süreç içerisinde insanlar tarafından görülecek, değerlendirilecek ve o insanlar da toplumun maşeri vicdanında yargılanıp, hak ettikleri yeri bulacaklar.
“PKK silah bıraksa da bırakmasa da Kürt meselesinin halledilmesi lazım”
Şimdi aslında süreç konusunda belki şundan dolayı iki şey karıştırılıyor birbirine. Sayın Bahçeli’nin 1 Ekim’de Meclis’te Dem Parti grubuna gidip onlarla tokalaşması, ardından 3 hafta sonra Meclis grubunda eğer örgütü lağvedeceğini, dağıtacağını söyleyecekse Abdullah Öcalan gelsin, Dem Parti grubunda Meclis’te konuşsun çıkışıyla devam eden süreci hükümet şöyle isimlendiriyor; Diyorlar ki bu, 10 yıl önceki gibi bir çözüm süreci değil. Bu PKK’nin silahsızlandırılması ve silahın devreden çıkarılması sürecidir ve bu süreçle ilgili olarak bu konuda herhangi bir pazarlık falan yok. Bu ayrı bir şey. Biz de diyoruz ki evet silahın dönemi bitti, silah bir çözüm aracı değildir. PKK’nin elindeki silah Kürt meselesinin çözümünün de önünde büyük bir engeldir ve mutlaka PKK silah bırakmalıdır. Sorun siyaset zemininde tartışılmalıdır ama bunu söyledikten sonra şunu da söylüyoruz;
Şimdi diyelim ki silah devreden çıktı, şiddet bitti, terör bitti, tamam. Peki, mesele bitmiş mi olacak? Mesele bundan ibaret değil ki. Bundan bağımsız olarak bir Kürt meselesi var. Birileri Kürt meselesi yoktur, tamamen çözülmüştür diyor. PKK silah bıraksa bile Kürt meselesi henüz çözüme kavuşmuş değil. PKK kaç yaşında? Kurulalı 47 yıl olmuş. 47 yıl önce kurulmuş olan bir örgüt, sorunun bizzat kendisi ve tamamı olabilir mi? Şimdi şiddet meselesi bir sorun, eyvallah. Onu bir şekilde nasıl olacaksa onun yol ve yöntemlerini bulup bunu halletmek gerekir. Ama bundan bağımsız olarak da bir mesele var ve bizim bu meseleyi de halletmemiz gerekir. Şimdi zaman içerisinde, farklı farklı tarihlerde, hem hükümet cenahından hem farklı farklı muhalefet partilerinden şu açıklamalar geldi. İşte iç cepheyi güçlendirme, kardeşliği güçlendirme ya da barışma…Farklı farklı kelimelerle ifade edildi ama aslında söylenen şey aynıydı. Bu topraklar üzerinde yaşayan en büyük iki etnik grubun aralarındaki meseleleri halletmek ve toplumsal barışı sağlam bir zemine oturtmak. 1071’den bu yana, 1000 yıllık bir kardeşlikten bahsediyor. Evet, 1000 yıldır beraber yaşayan bir toplum ama son 100 yıl hatta son 200 yıla yakın belki Tanzimat Fermanı’ndan bu yana Osmanlı’nın o merkezleşme adımları ve batılılaşma adımları ikisi üst üste geldi. Bundan sonra sorun hissedilmeye ve büyümeye başladı. Şimdi 47 yıl önce kurulan bir örgüt var ama 100 yılı aşkın bir mesele de var ortada, İkisi aynı olabilir mi? O yüzden biz diyoruz ki; bundan bağımsız olarak PKK silah bıraksa da bırakmasa da Kürt meselesinin halledilmesi lazım. Kürt meselesinin çözülmesi, çözüm yolunda adımlar atılması lazım. Hatta hükümete de devlete de şunu söylüyoruz. Siz şu anda PKK’nin çok zayıfladığını ve devletin de en güçlü dönemde olduğunu söylüyorsunuz. En güçlü dönemdeyken adım atarsanız bu daha kıymetli olur.