İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Habertürk’teki monolog eğilimli mülakatını izleyip, bundan iki sene öncesine kadar ‘Türkiye’nin bekasına yönelik saldırılara karşı mücadele eden bir vatansever’ muamelesi gören Sedat Peker’in şimdi nasıl olup da ‘Türkiye’nin bekasına kastetmiş uluslarası operasyonun bir elemanı’ olduğu tezine ikna olmayanların dikkatini, herhalde en çok okların gittiği diğer adresler çekmiştir.
Eğer Türkiye’ye yönelik uluslararası bir operasyon varsa okların içeriye değil, dışarıya doğru gitmesi beklenirdi.
Ama İçişleri Bakanı cepheyi büyütmeyi tercih etti; Sedat Peker’e edilmiş bir kaç cümle dışında, adını vererek ya da vermeyerek başka pek çok iç hesaplaşmayı kamuoyu önüne taşıdı.
Böyle yaparak da bunun uluslararası bir operasyon ya da mafyaya karşı verilen bir mücadele olduğu tezlerini ilk elden tekzip etmiş oldu.
İlk yarım saatte Davutoğlu ve Babacan’a atılan ve AK Parti’de uzun süredir çok bonus getiren okları bir yana bırakalım.
Orada hedef kitle biz değil, sadece bir kişiydi. Onun işe yarayıp yaramadığını bugün göreceğiz.
Ama okların gittiği diğer adresler, şu anda yaşadığımız hesaplaşmanın görünenin dışında aktörleri olduğunu söylüyor.
Soylu, TRT Haber’deki yayınında Peker’e koruma konusunda selefi İçişleri Bakanı Efkan Ala’ya topu atmıştı. Ala, hala AK Parti’nin genel başkan yardımcısı. Habertürk’te ise topu bu kez eski İstanbul Emniyet Müdür Selami Altınok’a attı. Altınok da hala AK Parti milletvekili. Atilla Peker’in Kutlı Adalı cinayetinden değil, ruhsatsız silahtan gözaltına alınması başta olmak üzere, adalet sisteminden şikayetlerinde oklar Abdülhamit Gül’e gitti. Mehmet Ağar’la arasındaki mesafeyi açtı, bunu yaparken ‘yüksek bürokratların siyasete girmesine ilkesel olarak karşı olduğuna’ örnek verirken eleştirinin ucu MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a dokundu. Kendi bakanlık dönemi öncesinde iktidarda AK Parti yokmuş gibi konuştu. Oğluna yönelik suçlamalara cevap verirken kurduğu “eski bir İçişleri Bakanı’nın oğlunun evinde para sayma makinesi bulunduğu algısı” cümlesi herhalde Ankara’da rahatsızlık yarattı ki açıklama tweeti attı. Hatta Peker ile Cumhurbaşkanı’nın karşılaşıp fotoğraf çektirdiği düğüne kendisinin katılmadığını söyledi, sonra topun yanlış ağlara gittiğini görünce konuyu düğün sahibine getirdi.
Bunların bir kısmı bilinçli, bir kısmı fazla konuşmanın ve dağınık zihnin sonuçları olabilir. Bir kısmı da galiba içeride kopan fırtınaların daha fazla saklanamaması, bir nevi lapsus.
Ama bir adrese giden oklar önceden hazırlanarak, bilinçli bir şekilde ve hiddetle atıldı.
Bu hesaplaşmanın geçmişini bilmeyenler tam olarak bakanın ne dediğini, kimlere bu lafları söylediğini anlayamadı.
Gecenin en ilginç anlarından biri bakanın Sedat Peker’in polis korumasının uzatılması konusunda kendisini yanılttıklarını iddia ettiği iki polis şefinin fotoğraflarının basılı olduğu kartoneti anlattığı andı.
Fotoğraflardan birinde gösterdiği ve Peker’le ilişkisi olduğunu söylediği eski Kadıköy Emniyet Müdürü Nurettin Demir, ablası 90’larda bir DHKP-C operasyonunda öldürülmüş, 17-25 Aralık’tan sonra açığa alınıp 15 Temmuz’dan sonra ihraç edilmiş, daha sonra da Bylock’tan tutuklanmış ilginç bir profil. Alevi ama FETÖ’den içeride.
Ama açıkta olduğu 2015’de Peker’e polis koruması verilmesinde herhalde bir dahli olmamıştır.
Bakanın diğer fotoğrafta neredeyse bir suçlu gibi gösterdiği kişi ise İstanbul Emniyeti eski İsthibarat Şubesi Müdürü Özgür Taşdemir’di.
Onun kim olduğunu 15 Temmuz sonrası Yeni Şafak ve Anadolu Ajansı’nın iki haberden okuyalım:
“Makamından çıkan İstanbul Emniyet Müdürü Dr. Mustafa Çalışkan ve ekibi konvoy halinde 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’ne gidiyor. Bir korumasını şehit veren Mustafa Çalışkan’ın yanında, şu an İstihbarat Müdürü olan Özgür Taşdemir de bulunuyor.”
“Çalışkan, bu sırada yakın koruması Münir Alkan’ın şehit olduğunu, Koruma Amiri Mehmet Onay ve Özel Kalem Müdürü Özgür Taşdemir’in yaralandığını ifade ederek, bulundukları yerde hem vatandaşları korumak hem de zayiatı azaltmak için çok dikkatli hareket etmek zorunda olduklarını anlattı.”
Taşdemir, 15 Temmuz’da darbe haberini alınca köprüye giden İstanbul eski Emniyet Müdürü ve şu anda Emniyet Genel Müdürü olan Mustafa Çalışkan’ın özel kalem müdürüydü ve darbecilerin açtığı ateşle yaralanmıştı. Bir 15 Temmuz gazisi olarak 15 Temmuz’dan sonra İstanbul Emniyeti’nin İstihbarat Müdürlüğü’ne getirildi.
Magazin olsun diye değil, sadece çevresi geniş bir polis müdürüyle karşı karşıya olduğumuzu anlamak için, görevi sırasında bir haber spikeriyle nikah töreninin gazetelerde çıkmış haberinden bir bölüm okuyalım:
“Törende gelinin şahitliğini eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan, eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar ve Ciner Medya Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Tekdağ yaptı; Özgür Taşdemir’in nikah şahitleri ise İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan ile İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan oldu.”
Özgür Taşdemir, 2017’in son aylarında kadar İstanbul Emniyeti İstihbarat Müdürü’ydü. Yani Bakan Soylu’nun İçişleri’ndeki görevi sırasında da 1.5 yıl bu konumdaydı. Aralarında Büyükada, Kavala’nın da olduğu pek çok kritik soruşturmada imzası vardı.
Habertürk’teki yayında Bakan Soylu, Taşdemir’in fotoğrafını göstererek, onu Peker’in korumasının uzatılmasında kendisini yanıltmakla suçladı ve hakkında şu ana kadar duyulmamış ağır iddialarda bulundu:
“Bir sektör oluşmuş. 2017’de Özgür Taşdemir. Bütün sistematiği, iki yerde kumarhanesi var. Bu kumarhaneler sebebiyle, DHKP/C baskını sebebiyle, bu tehdidi yenilediler. DHKP/C’nin kurgu tehdidi üzerine bir tehdit daha yenilediler. Ben bunu 2018’in ortalarında öğrendim. Sedat Peker’in polis koruması olduğunu öğrendim. Öğrendiğimde ne oldu? Başında ben bu korumayı verir miydim? Vermezdim. Öğrendiğimde 2018’in ortalarından sonra İstihbarat Başkanı ‘Bir operasyondayız, biraz sabredin’ dedi. ‘Biz bunları dinliyoruz, bir iş üstündeler, ne olursunuz sabredin’ dedi. Netice itibariyle biraz sabrettik, sonra da aldık onları.”
Taşdemir, şu anda herhangi bir davadan tutuklu ya da hükümlü değil. Ama hakkında yürüyen bir İçişleri Bakanlığı soruşturması var.
Geçen yıl Cumhuriyet Gazetesi’nde Seyhan Avşar, iki gün boyunca bu soruşturmanın detaylarını haber yapmıştı.
FETÖ Borsası olarak bilinen kirli işler hakkındaki bu soruşturma üzerine olan bu haberi geçen yıl bu köşede okumuştunuz.
Biraz uzunca bir alıntıyla hatırlayalım:
“Bugüne kadar çok dillendirilen ama daha çok küçük balıkların yakalanabildiği FETÖ Borsası hakkında yakalanmış en büyük balık bu. İddiaların başrolünde İstanbul Emniyeti’nin eski İstihbarat Şube Müdürü Ö.T. var. 2016’da darbe girişiminin hemen ardından getirildiği İstihbarat Şube Müdürlüğü’nden 2017’in Eylül ayının ortalarında alınmıştı. Peki 15 Temmuz gecesi köprüde darbecilere direnen bu emniyet müdürü, Cumhuriyet gazetesinin haberine göre İçişleri Bakanlığı müfettişinin raporunda ne ile suçlanıyor?
Haberden okuyalım:
“Çalık Holding’e bağlı Çalık Gayrimenkul Yönetim Kurulu Başkanı A. T. ‘nin kendisi ve ailesi hakkındaki FETÖ evrakı, eski İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü Ö. T. tarafından Boğaz manzaralı köşk karşılığında temizlendi.”
Haberde temizlenen evrakın ne olduğundan bahsedilmiyor. Haberde alıntılanan Mülkiye müfettişinin raporundaki tanık polislerin ifadelerinde şöyle bilgiler var:
“Çalık Gayrimenkul Yönetim Kurulu Başkanı A. T., 15 Temmuz darbe girişiminden sonra FETÖ soruşturmaları tamamlanana kadar yurtdışına çıktı. T’nin yurtdışında bulunduğu 3 Eylül 2017 tarihinde pasaport tahdidinin bulunup bulunmadığı İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü personeli tarafından İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ö. T talimatıyla sorgulandı.”
A.T., Çalık Holding’in sadece profesyonel bir çalışanı değil, aynı zamanda iktidara da çok yakın olan holdingin patronunun yeğeni. Bu bilgi ve güçlü ilişkiler ağı yine Google kadar yakın.
Yani büyük ve dokunulmaz isimlerden bahsediyoruz.
İkinci gün devam eden haberde, mülkiye müfettişinin, köşkün nasıl çaktırmadan el değiştirildiğiyle ilgili saptamaları yer alıyor. Müfettiş bu dolambaçlı satış için raporunda “Söz konusu taşınmazın satışı başarısız bir kurgudur” demiş.
Haberde, yine mülkiye müfettişinin raporuna dayandırılarak İstanbul Emniyeti eski İstihbarat Müdürü’nün mal varlığının dökümü de verilmiş:
“Arnavutköy’de bir taşınmaz, Bahçeşehir Koleji’nde eşi ve kendi adına yüzde 7.5’er hisse, muhtelif tarihlerde 3 adet Mercedes marka otomobil ve Land Rover marka arazi aracı, 2017-2018 yılları arasında hesabında 3 milyon 287 bin 770 TL, eşinin hesabında ise 259 bin 339 TL’lik bir artış, yurtdışı hesapları ve bunlara yapılan iki para transferi, 2018’de Belçika’dan hesabına gönderilen 130 bin Avro, kendisi ve eşine ait 2 ayrı banka kasası.”
Bu mal dökümü listesi bile meselenin tek bir FETÖ dosyası silme işleminden ibaret olmadığını söylüyor.
Fakat emniyet müdürü 2017 yılının eylül ayında görevden alınmasına ve iddialar bu kadar ciddi olmasına rağmen haberde yazdığına göre açılan soruşturmadan üç yıldır bir sonuç çıkmamış.
Dördüncü yılda da durum aynı. Hala adli bir davaya dönmemiş bir soruşturma bu.
Ama bakanın bu konuşması üzerine tweet atan Cumhuriyet muhabiri Seyhan Avşar, bu haberi yüzünden İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında soruşturma açıldığını yazdı.
2017’nin Eylül’ünde görevden alınan Taşdemir’in Peker’in polis korumasının uzatılmasının tek sorumlusu olduğu tezi çok sağlam görünmüyor.
En azından Habertürk’teki yayından Peker’in polis korumasının tam olarak hangi tarihte kaldırıldığını öğrenemedik. O da karambole gelen meseleler arasında yer aldı. Peker, korumasının 2020’de yurtdışına gittikten sonra bile altı ay yanında olduğunu söylüyor. Habertürk’teki bazı sözlerden korumanın en azından Peker 2020 Şubatında yurtdışına gidene kadar yanında olduğu anlaşılıyor.
Yani koruma meselesini Taşdemir’e yıkmak sorulara cevap vermiyor.
Ama tartışmaya bu ismin dahil edilmesi ortada Youtube’da izlediğimizden daha büyük ve başka hesaplaşmaların olduğunu anlatıyor.
Zaten Soylu programda, Peker’e polis koruması verilmesinde bu iki polisten önce bizzat adlarını vererek dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Selami Altınok ve yardımcısı Mustafa Çalışkan’ı eleştirdi.
Programın başka yerlerinde de ismini vermeden, ancak aralarındaki gerilimi bilenlerin anlayacağı referanslarla ve hiddetli bir tonda Çalışkan’dan bahsetti.
Mesela, Silivri Emniyet Müdürü’nün intiharını anlatırken şöyle dedi:
“Cumhuriyet gazetesine benim altımda biri şunu söyler mi? ‘Biz bu konuda sayın bakanla ayrı taraflardayız.’ Bu söylenir mi Allahını seversen. Bu ne demek ya, bu ne demek bana birisi bana bunu izah edebilir mi?”
Programı izleyenler bakanın neden bu kadar kızdığını ve kimden bahsettiğini muhtemelen anlamadı.
Burada bahsettiği kişi de Mustafa Çalışkan’dı.
Çalışkan, Silivri Emniyet Müdürü’nün intiharıyla ilgili 2018’de Cumhuriyet gazetesinde çıkan “Emniyet müdürünün intihar dosyası Bakan Soylu’ya uzandı” başlıklı haberde Ahmet Şık’a görüş vermişti:
“Konuyla ilgili görüşlerine başvurmak istediğimiz İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan, ‘Bu konuyla ilgili soruşturmalar sürüyor. Ben de olayın bir tarafıyım ve benim bir şey söylemem doğru olmaz. Benim dışımda kalan yerlerden bilgi toplamanız daha doğru olur. Haberinizde hakkımda geçen kısımla ilgili bilgilerin doğru olup olmadığına vicdani kanaatinizle karar vereceğinizden eminim. Merhum emniyet müdürümüzün başarılı ve kendisini intihara sürükleyecek herhangi bir sorunu olmadığını bildiğimiz bir kişi olduğunu da söyleyeyim’ dedi.”
Bakan Soylu, Sedat Peker ile ilgili 2018’de İstanbul’da başlatılan soruşturmadan haberdar edilmediğini TRT Haber’den sonra Habertürk’te tekrarlarken de İstanbul Emniyeti’ni suçladı:
“Bu suç örgütü lideri dosyası, Bursa’daki şu olayda, siz hazırladınız, bunun 9+9, kişi tutuklandı. Bu dosya niçin ayrıldı? Niçin yakalama çıkarmadınız? Ankara’da bunu söyleyeceğim. İstanbul’da 2018’de başlayan soruşturma emniyetten 2019 galiba Kasım ayında, suç örgütü ele başısı yurt dışına çıktı. Emniyet’ten dosya fezlekeyle adliyeye gitti. Adliyeden üç gün sonra yurt dışına çıktı. O tarihten, bundan 3 ay öncesine kadar İstanbul Emniyet Müdürü ‘bu dosyayı ne yapacağız’ dediği zaman ‘gereğini yerine getirin’ dedim. İşlem niçin yapılmadı? Bunun sorumlusu ben değilim. Ben bu meselenin nasıl olduğunu, hukuki izahatını isteyeceğim. Bu dosyanın İstanbul dosyasıyla ilgili en ufak bilgim yok.”
Bu bilgiyi neden ısrarla tekrarladığını bilmiyoruz. Normalde bir bakan yönetimi altındaki bir müdürlükte sözünün geçmediğinin bilinmesini istemez. Ama anlaşılan Soylu, tam da bunun bilinmesini istiyor.
Eski İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan’ın Berat Albayrak’a yakın olduğu, Soylu’yla arasının açık olduğu zaten biliniyordu.
Ama işin tuhafı, Soylu’nun iki programda da tekrarladığı “Peker’e açılan ilk soruşturmadan benim haberim yoktu” sözleri ile Sedat Peker’in videolarında sık sık söylediği “İstanbul Emniyeti’ne ben karışamıyorum dedin. Berat Bey ile düşman ettin” sözlerinin çakışması.
Kulislerde uzun süredir bilinen ama ilk defa bu kadar aleni olarak kamuoyu önüne taşınan bu kavga belki de şu anda karşı karşıya kaldığımız hesaplaşmanın esas merkezinde yer alıyordur.
O yüzden de bakan, Sedat Peker’in iddialarına cevap vermek için çıktığı televizyonda bu kavgayı Peker’e karşı söylediği sözlerden daha hararetli cümlelerle deşifre etmekten çekinmedi.
Bütün bu bilgilere, karmaşık iktidar ilişkilerine yukarıdan baktığımızda görünen manzarada, güç odakları arasında parsellenmiş bir devlet, herşeyin hukuken muğlak olduğu, herkesin hem suçlu hem suçsuz olabileceği FETÖ davaları başta olmak üzere polis ve yargı gücünün bir sopa ve ikbal kapısı olarak kullanılması, güç mücadelesinin içine sokulmuş organize suç figürleri ve diğer güç simsarları var.
Yani Youtube’da konuşan Sedat Peker ve televizyonlarda konuşan İçişleri Bakanı kısmını çıplak gözle izleyebildiğimiz bu kavganın henüz çıplak gözle göremediğimiz başka aktörleri de var.
Onları tam olarak göremediğimiz için de kimin kime niye yumruk salladığını anlamak kolay olmuyor.
Youtube ve televizyonda bu tartışmaları izlerken, bu iki mecrada görünmeyen aktörleri ve kavgaları da akılda tutmakta yarar var.