ABD Dışişleri Bakanlığı, ülkelerin insan hakları uygulamalarının kapsamlı şekilde değerlendirildiği yıllık raporunu açıkladı. Raporun Türkiye bölümünde hükümetin ifade özgürlüğü, basın özgürlüğünü engellemeye ve internet erişimini kısıtlamaya devam ettiği belirtildi.
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararı raporda yer almadı ancak bakanlığın 2021 yılı ortasında raporun kadınlara ilişkin bölümü için ek bir rapor yayımlayacağı vurgulandı.
Bakanlıkta düzenlediği basın toplantısında İnsan Hakları Uygulamaları Üzerine Ülke Raporlarını açıklayan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, insan haklarını ABD dış politikasının merkezine koyma konusundaki kararlılıklarını yineledi.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın dünya genelinde insan haklarının durumunu belgeleyerek sivil toplum, akademi dünyası ve aktivistlere nesnel ve kapsamlı bilgi sağladığını belirtti.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın sayfasında rapora ilişkin yer alan yazılı açıklamada Antony Blinken, bu yıl açıklanan raporun Corona virüsü pandemisiyle mücadeleye özgü zorlukları da yansıttığına dikkat çekti.
Blinken, pandeminin bireylerin yalnızca sağlığını değil aynı zamanda temel insan hakları ve özgürlüklerini güvenli bir şekilde kullanma imkanını da etkilediğini vurguladı. Bazı hükümetlerin krizi temel hak ve özgürlüklere kısıtlama getirmek ve otoriter yönetimlerini pekiştirmek için kullandıklarını kaydetti.
Pandemi döneminde karantina uygulamaları ve geleneksel sosyal korumaların yokluğu sebebiyle, toplumsal cinsiyete dayalı ve aile içi şiddetin yaygınlaşmasıyla kadın ve çocukların daha büyük riskle karşı karşıya olduklarına dikkat çekti.
Yaşlılar, engelliler ya da LGBTİ bireyler gibi toplumun dezavantajlı kesimlerinin bu dönemde daha savunmasız olduklarını belirtti.
Çin ve Rusya öne çıkarıldı
Yazılı açıklamada Çin ve Rusya özellikle öne çıkarıldı. Çin’de hükümet yetkililerinin “Uygur Müslümanlarına ve diğer dini ve etnik azınlıklara karşı soykırım ve işkence ve zorla kısırlaştırma dahil olmak üzere insanlığa karşı suç işlediği” belirtildi.
Rus hükümetinin de siyasi muhalifleri ve barışçı göstericileri hedef aldığı, yolsuzluğun yaygın şekilde devam ettiği kaydedildi. Venezuela’da Nicolas Maduro yönetiminin yolsuzluğunun halkın yaşadığı insani krizi arttırdığı belirtildi.
Türkiye raporda nasıl yer aldı?
Raporda Türkiye’nin tek kamaralı ve başkanlık sistemine sahip anayasal bir cumhuriyet olduğu hatırlatıldı. 2018 yılındaki başkanlık ve parlamento seçimlerinde, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) gözlemcilerinin, haber ve yayın konusunda kısıtlamaların yanı sıra, başkan adaylarından birinin cezaevine alınması dahil olmak üzere seçim kampanyası ortamına ilişkin endişelerini ifade ettikleri hatırlatıldı.
Bu durumun muhalefet adaylarının eşit bir şekilde yarışmaları ve özgür bir şekilde kampanya yapma imkanlarını sınırlandırdığı belirtildi.
Raporun “yaşam hakkından keyfi şekilde mahrum bırakma ve diğer kanun dışı ya da siyasi cinayetler” başlığını taşıyan bölümünde, terör örgütü PKK’nın saldırılarında sivilleri hedef almayı sürdürdüğü, hükümetin bu tür saldırıları engellemeye çalışmaya devam ettiği ve bununla birlikte güneydoğuda PKK ile mücadeleyle bağlantılı olarak önceki yıllara kıyasla daha düşük bir düzeyde sivil ölümlerine yol açtığına ilişkin güvenilir iddiaların olduğu belirtildi.
Uluslararası Kriz Grubu’na göre, 1 Ocak-10 Aralık arasında 35 sivilin, 41 güvenlik gücünün ve 235 PKK mensubunun doğu ve güneydoğu illerinde PKK bağlantılı çatışmalarda öldüğü belirtildi.
PKK’nın ülke genelinde güvenlik güçlerini ve bazı durumlarda da sivilleri hedef aldığı saldırıları sürdürdüğü ifade edildi. Türkiye’nin kendi sınırları dışındaki askeri operasyonlarda sivil can kayıplarının yaşandığına ilişkin güvenilir iddiaların olduğu belirtildi.
25 Haziran’da Türkiye’nin PKK’nın kolu PJAK’a düzenlediği hava operasyonunda Irak’ta en az altı sivilin hayatını kaybettiğine ilişkin iddialar yer aldı. 19 Haziran’da da İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre, Irak’ın aynı bölgesinde PKK’ya yönelik hava saldırılarında üç sivilin hayatını kaybettiği belirtildi.
Adil yargılanma hakkı ve Osman Kavala davası
Raporun bu bölümünde gözlemcilerin bazı yargılamaların sonuçlarının önceden kararlaştırıldığına ya da yargıya müdahale edildiğine ilişkin endişeleri gündeme getirdikleri belirtildi.
Şubat ayında mahkemenin 2017 yılından bu yana gözaltında tutulan Osman Kavala ve sekiz kişiyi 2013’teki Gezi Parkı protestolarını hükümeti devirmek için kullanmaya teşebbüs suçlamasından akladığı, serbest bırakılmasına hükmettiği; ancak Kavala’nın aynı gün bu kez casusluk suçlamaları ve 2016 darbe girişimiyle bağlantılı olarak devlet düzenini devirmek suçlamasıyla gözaltına alındığı hatırlatıldı.
Ekim ayında Kavala hakkında üç kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle casusluk, anayasal düzeni devirmeye çalışmak, Gezi Parkı protestolarını düzenlemek ve Gülen hareketine destek vermek suçlamalarını içeren yeni iddianame hazırlandığı belirtildi.
Anayasa Mahkemesi’nin Aralık ayında Osman Kavala’nın yeniden tutuklanmasının hak ihlali olmadığına hükmettiği hatırlatıldı.
Siyasi suçlular
Türkiye’de siyasi suçluların sayısının tartışma konusu olmaya devam ettiği, savcıların terörizm ve ulusal güvenliğe yönelik tehdit tanımını geniş tuttuğu ve savunma avukatları ve muhalif gruplara göre bazı durumlarda gazeteciler, başta HDP olmak üzere muhalif siyasetçiler, aktivistler ve hükümeti eleştiren bireylere yönelik suçlama getirilmesi ve yargılanmasında hukuki olarak sorgulanabilir delil kullandığı ifade edildi.
HDP Eski Eş Başkanı ve eski başkan adayı Selahattin Demirtaş’ın 2018 ve 2020 yıllarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin serbest bırakılması yönünde aldığı kararlara rağmen, cezaevinde kalmaya devam ettiği; Haziran ayında Anayasa Mahkemesi’nin Demirtaş’ın yargılama öncesinde uzun süre gözaltında kalmasının hak ihlali olduğuna hükmettiği ancak buna rağmen hükümetin Kobani protestolarına ilişkin ayrı bir soruşturmadan kaynaklanan ikinci bir gözaltı emri sebebiyle Demirtaş’ı serbest bırakmadığı anımsatıldı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 22 Aralık’ta Türkiye’nin Demirtaş’ın ifade özgürlüğü ve güvenliğini ihlal ettiğine hükmettiği ve derhal serbest bırakılması çağrısında bulunduğu hatırlatılarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni teröristi savunmakla suçladığı kaydedildi.
Öğrencilerin, sanatçıların ve dernek üyelerinin sosyal medya paylaşımları sebebiyle terör bağlantılı faaliyetler iddiasıyla cezai soruşturmalarla karşı karşıya kaldıkları belirtildi.
İfade ve basın özgürlüğü
Gazetecilikte pek çok kişinin hükümetin 2016 darbe girişiminden bu yana, önde gelen muhalefeti ve bağımsız gazeteleri temsil eden gazetecileri yargılamasının ve gazetecilerin cezaevine konulmasının ifade özgürlüğünü engellediğini bildirdiği kaydedildi.
Medyada görevli kişilerin hükümetin eleştirilmesi durumunda misilleme ile karşı karşıya kalınabileceği konusundaki endişeler sebebiyle oto sansürün yaygın olduğunu rapor ettiği belirtildi.
Türkiye’de cezaevinde bulunan gazetecilerin sayısının Gazetecileri Koruma Komitesi’ne göre 37; Uluslararası Basın Enstitüsü’ne göre de 79 olduğu belirtildi. Bunların çoğunun hükümet karşıtı haber ve yayın ya da PKK veya Gülen hareketi ile bağlantılı suçlamalarla karşı karşıya kaldıkları belirtildi.
Pek çok durumda bireylerin devleti ya da hükümeti soruşturma ya da dava riski olmadan açıkça eleştiremediğine dikkat çekildi. Hassas konularda ya da hükümeti eleştiren şekilde yazan ya da konuşanların zaman zaman soruşturma, para cezası ya da iş kaybı veya hapis cezası riski ile karşı karşıya kalabildiği belirtildi.
Türkiye’de yazılı ana akım medyanın ve televizyonların büyük ölçüde iktidar partisi etkisi altında olan hükümet yanlısı medya şirketleri tarafından kontrol edildiğine dikkat çekildi.
Hükümetin ve siyasi liderlerin ve destekçilerinin gazetecileri dava, tehdit ya da bazı durumlarda fiziksel saldırı ile korkutmak ve baskı uygulamak için çeşitli araçları kullandıkları ifade edildi.
Gazetecileri Koruma Komitesi’ne göre, 2019 yılında en az dokuz gazetecinin işyeri dışında fiziksel saldırıya uğradığı belirtildi. Bazı durumlarda şüphelilerin hızlı bir şekilde tespit edildiği ancak yıl sonuna kadar yetkililerin bunlarla ilgili bir tutuklama yapmadığı ya da açılan soruşturmalarda ilerleme kaydedildiğine ilişkin açıklama yapmadıkları kaydedildi.
2020 yılı Mart ayında, yedi gazeteci ve editörleri hakkında Şubat ayında Libya’da ölen MİT mensubu olduğu iddia edilen kişinin cenazesine ilişkin haber yapıldığı için tutuklama emri çıkarıldığı hatırlatıldı. Gazetecilerin MİT görevlilerinin ve ailelerin kimliklerini ifşa etmekle suçlandıkları belirtildi. Gazetecilerden beşinin suçlu bulundukları; ikisininse beraat ettiği kaydedildi.
İnternet özgürlüğü
Raporda hükümetin internete erişimi sınırlamaya devam ettiği ve bazı online içerikleri engelleme uygulamasını genişlettiği belirtildi. Hükümetin şeffaf olmayan yasal yetkiyi kullanarak özel online iletişimleri izlediğine ilişkin delilin olduğu ifade edildi.
Freedom House’un Pandemi’nin Dijital Gölgesi adlı raporuna atıfta bulunulan ABD Dışişleri Bakanlığı raporunda hükümetin özellikle pandemi sırasında internetteki faaliyetleri sebebiyle gazetecileri, aktivistleri ve bloggerları gözaltına aldığı, tutukladığı veya taciz ettiği kaydedildi.
Raporda geçtiğimiz Temmuz ayında sosyal medya sağlayıcılarına yönelik olarak kabul ettiği yeni internet yasasına değinildi.
Yasa kapsamında 1 milyondan fazla takipçiye sahip olan sosyal medya şirketlerinin ülke içinde bir temsil ofisi olması gerektiği ve kullanıcı verilerinin de bu ülkede depolanmasını gerektirdiğine dikkat çekildi.
Yasanın aynı zamanda içeriklerin kaldırılmasına ilişkin bir regülasyon getirdiği, sosyal medya şirketlerinin şahıslardan gelen içerik kaldırma taleplerine 48 saat içinde, mahkemelerden gelen taleplere ise 24 saat içinde cevap vermesi gerektiği yoksa şirketlerin ağır para cezalarıyla karşı karşıya kalabilecekleri ifade edildi.
Ocak ayında hükümetin, mahkemenin yasağı ifade özgürlüğüne yönelik bir ihlal olarak değerlendirmesinin ardından, Wikipedia’ya erişim yasağını kaldırdığı da hatırlatıldı.
Twitter’ın kendi hazırladığı şeffaflık raporuna göre, 2019 yılının son altı ayı boyunca, şirketin eline içerik kaldırılmasına yönelik olarak 5 bin 195 mahkeme emrinin ve talebin ulaştığı belirtildi. Twitter’a gelen içerik kaldırma taleplerinin yüzde 19’unun Türkiye’den geldiği de anımsatıldı.
Trump döneminde uygulanan insan hakları kapsamı değişti
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, insan hakları uygulamalarına ilişkin raporu açıklarken, ABD’nin kendi sınırları dışında insan haklarını teşvik etmesini muhafazakarların desteklediği dini özgürlükler ve mülk konularıyla sınırlı tutmasını öngören politikayı da değiştirdi.
Trump yönetiminde uygulanan politika LGBTİ haklarını ve üreme haklarını kapsam dışında bırakıyordu.
Blinken, kendisinden önceki Dışişleri Bakanı Mike Pompeo için hazırlanan ve ABD dış politikasında öncelik olarak belirlenen özgürlüklerin sayısını azaltan raporun dengeli olmadığını savundu ve raporun Biden yönetiminin politikalarını yansıtmadığını söyledi. Söz konusu rapor insan hakları örgütleri tarafından da eleştirilmişti.
ABD Dışişleri Bakanı Blinken, “İnsan haklarının temel ilkelerinden biri evrensel olmalarıdır. Nerede doğmuş olursa olsun, neye inanırsa inansın, kimi severse sevsin, herkes bu haklara sahiptir. İnsan haklarında bazı hakları diğerlerinden daha önemli yapan bir hiyerarşi yoktur” ifadelerini kullandı.