Karar gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren’in bugünkü (27 Temmuz) ‘Fonlamalar’ başlıklı yazısı şöyle:
– Küresel fonlamalar bir dünya gerçeği. Dünyanın zengin ülkelerindeki kişiler ya da vakıflar, farklı ülkelerde birtakım alanları fonluyorlar. Kuşkusuz fonlayanların tercihlerinin bir sebebi var. Yani kendi önceliklerine göre fonlama yapıyorlar.
– Fonlananların, neden fonlandıklarını anlamaları ve karşı tercihte bulunmaları son derece tabii. Yani istemezseniz fonlanmazsınız. Fonlanmayı kabul ettiğinizde, bir anlamda fonlama hangi hedefe yönelik yapılmışsa, onunla uyum arz edeceksiniz, demektir.
– Diyelim Amerika’da bazı kişi ve vakıflar, Afrika’da aşılama veya gıda takviyesi için fon tahsis ediyorlar. Bu aşı veya gıda fonlamasına karşı “Batının emperyalist hesapları”ndan yola çıkarak kuşkular üretip tepki de gösterebilirsiniz, eliniz mahkum bu fonlardan istifade de edebilirsiniz.
– Türkiye olarak Suriyeli göçmenler için AB’den fon alıyoruz, hatta mevcut fonları yetersiz görüp takviye bile talep ediyoruz. Nasıl bakmalı bu konuda AB’nin hesaplarına ve bizim kabul veya reddimize?
– Şimdilerde Amerika’da bir vakfın, Türkiye’de bir kısmı medya alanında bazı kurumları fonladığı tartışılıyor. Medyascope gibi bazı siteler bunu en başta ilan etmişler. Demek ki Medyascope, böyle bir fonlanmayı kamuoyu ile paylaşmaktan gocunmuyor. Gocunmuyor, yani bunun yayın yaptığı ülke insanlarınca bilinmesini bir problem olarak görmüyor.
– Medyascope böyle bakıyor olsa bile, şu an, bu sebeple özellikle iktidara yakın medya gruplarınca çarmıha gerildiği de bir vakıa. Çerçeve şu: Amerika’da birileri fonluyorsa, Türkiye’de bir hesapları olmalı, bu hesap Erdoğan iktidarını yıkmaktır, Erdoğan iktidarını yıkmak ise Türkiye’de kendi çıkarlarını egemen kılmakla eşdeğerdir, fonlanan her kim ise bu networkün içindedir vs…
– Böyle midir gerçekten? Yani fonlananların tümü -mesela Medyascope- her yayınında böyle bir direkt yönlendirme ile mi hareket eder, yoksa genel bir duruş buluşması mı söz konusudur? Medyascope yöneticileri -diyelim Ruşen Çakır- böyle bir güdümlemeye razı olur mu, ondan rahatsız olmaz mı, Medyascope yayınına bir şekilde iştirak edenleri kontrol mümkün mü?
– Ben, özellikle medya alanında bunun mümkün olmadığını düşünürüm. İnsan, özellikle düşüncenin sirküle edildiği bir alanda kontrol edilemez bir varlıktır.
– Diyeceğim, ama bana Türkiye özelinde bir yığın farklı örnekler sunulacak. Dünyada da geçmişten bugüne özellikle totaliter yapılarda insan düşüncesinin medya alanında nasıl tek biçimli hale geldiğinin örnekleri yığınladır.
– Bu Amerikan fonlamaları gündeme gelmeden önce Türkiye “havuz medyası” ya da “yandaş medya”yı tartışıyordu. Olay iktidar eliyle “medya fonlaması” anlamına gelmekteydi. Medya yapılanması için havuzlar oluşturulmuş, iş dünyasının bu havuzlara fon aktarması sağlanmış, devlet bankalarından sağlanan kredilerle medya gruplarının el değiştirmesi gerçekleşmiş, kadrolar oradan oraya transfer edilmiş, tv’lerdeki tartışma programlarının kadroları tayin edilmiş vs…
– Bakıyorum şu anda Amerikan fonlaması konusunda en bıçkın yazıları döşenenler, o medya içinde isimleri oradan oraya tedavül edenler. Ben şöyle düşündüm onlara bakınca: Bu bir tür yara sarma operasyonu. Ukde vardı içlerinde havuz medyası – yandaş medya diye tanımlanmaktan ötürü, şimdi bir başka “kötü” buldular onun üzerine çullanarak kendilerini aklamaya çalışıyorlar.
– Ben gene de insanların otomat olmadığını düşünürüm. Yani havuz medyası içindekiler de bütün bütün “otomat” değildir, en azından fonlandıkları odaktan faklı düşünmediklerini zannederek farklı düşünür hale gelebilirler ve bir süre sonra mimlenebilirler. (Kaç kişinin işine son verildi küçük eleştirilere yöneldiler diye o medya gruplarında?) Ya da, insani zaaf sebebiyle unutarak, yanlış düğmeye basarak farklı noktaya savrulurlar. En son Cumhurbaşkanının görüntüsü nasıl yayınlandı İletişim Başkanlığı’nın olağanüstü hassasiyetine rağmen?
– Doğrusu Türkiye’de bir yandan “bir tripod bir kamera ile” medya alanına girmek ve gündemi sarsmak mümkün, bir yandan da, medya finansmanı kolay taşınır bir şey değil. Şu soru çok rahat sorulabilir: Havuz medyası diye nitelenen alan, sadece okur – seyirci finansmanı ile destekleniyor olsaydı, ömrü kaç gün sürerdi? Ziraat Bankası, bütün medya organlarını Demirören grubu gibi fonluyor mu mesela? Gazetelerin devlet kuruluşlarından aldıkları reklam hangi amaca yönelik bir fonlama anlamı taşıyor, bunu da tartışsak ya…
– Son bir soru soralım: Açlıktan nefesi kokan vatandaşın sokak medyasına söylediği sözün yakıcılığını kim fonluyordur acaba? Ya da bu vatandaş, “kaçıncı kol”a mensup olarak ülkeyi yıkmaya çalışıyordur?