20 Yıllık Hikâye: Kadınlar AK Parti Dönemini Anlatıyor röportaj dizisinin üçüncü konuğu, 28 Şubat’ta başörtülü olduğu için kaybettiği öğretmenlik hakkına 14 yıl sonra kavuşabilen öğretmen Canan Aydın Bıçak.
Geçtiğimiz yirmi yılda kadınlar, özellikle dindar kadınlar nereden nereye geldi, neler yaşadı, neler hissetti?
Başörtüsü kullandığım için 28 Şubat sürecinde bir dizi haksız hukuksuz soruşturma sonucu memuriyetten ihraç edilmiştim. AK parti döneminde mağduriyetlerin parça parça giderildiğini söyleyebilirim. Önce memurlara yönelik disiplin cezaları affı çıkartıldı, memuriyete döndüm; ama kılık kıyafet yönetmeliği ancak 2014 yılında değiştirildiği için öğretmenliğe dönüşüm ihraçtan tam 14 yıl sonra gerçekleşebildi. Açıkta geçen yıllarımız hizmete sayıldı ama önemli bir eksik kaldı diyebilirim: İtibarımızın iadesi! Bu düzenlemeler yapılırken siyasilerle yaptığımız görüşmelerde hep “acele etmeyin, her şeyin sırası var” sözleriyle karşılanıyorduk. “İtibar iadesini” çok önemsiyoruz. Bunun için de şu söylendi: “Daha ne istiyorsunuz? Haklarınız verildi ya!” Bunlar bir yana, gecikmeli -emekliliğe yakın dönemde- de olsa öğretmenliğe döndüğüm ve öğrencilerime kavuştuğum için çok mutlu oldum. Şu anda başörtülü gençlerin öğretim görmesinde, kadınların çalışmasında bir sorun yok; dindar başörtülü kadınlar için bunlar çok önemli kazanımlardır. Ama bu mevzunun gerek iktidar gerek muhalefet partileri tarafından Demokles’in kılıcı gibi üzerimizde sallandırılmasından da çok rahatsız olduğumuz bilinmelidir! Bizler de artık başörtüsü konuşulsun istemiyoruz. Öte yandan 28 Şubat sürecini de unutmamız, yok saymamız mümkün değil! Çünkü o dönemin suçlularının adil bir şekilde cezalandırılmadığını düşünüyoruz.
Yıllardır iktidarda bulunan AK Parti’nin doğruları, yanlışları neler?
Doğruları ve/veya olumlu işleri:
Yukarıda bahsettiğim başörtülü kadınların kamusal alanda, talep ettikleri ve hak ettikleri yerlerde bulunması yönünde atılan adımların dışında gördüğüm doğru işlerini şöyle sıralayabilirim: Engellilere yönelik kanun çıkartılması; bu doğrultuda engellilerin toplumsal hayatta yaşadığı zorlukların kaldırılmasına yönelik önemli gelişmeler (eksikler, hatalar olsa da, fiziki faktörlerin iyileştirilmesi, engelli ve bakım maaşlarının iyileştirilmesi, fiziksel ortamlarla ilgili yasal düzenlemelerin yapılması…). Sosyal hizmetler kurumunda devletin bakmakla yükümlü olduğu çocuklar için “Sevgi Evleri” projesinin hayata geçirilmesi. Çocukların evlerde, toplumsal hayatın içinde yetiştirilmesi. Bunun yanı sıra anne babasız çocukların yakınları yanında yetişmesinin desteklenmesi, ailelere maddi destek verilmesi. “Koruyucu Aile” projesinin hayata geçirilmesi, farkındalık oluşturulması…
Sağlık sektöründeki gelişmeler: Mevcut hastanelerin fiziki şartlarının ve işleyişlerinin –olabildiğince- iyileştirilmesi. Hasta haklarının uygulamaya sokulması (mahremiyet, doktor seçimi, insani muamele, bilgi edinme hakkı). Yanı sıra SSK, Bağkur, Emekli Sandığı ayrımı olmadan özel hastanelerin düşük/orta gelirli insanların istifadesine açılması. Eksikliklerine rağmen işleyişinin önemine inandığım CİMER’in kurulması, tüketici haklarındaki iyileştirmeler, bu alanda farkındalığın arttırılması. Kullanan arkadaşlarım da var ama tütün ürünlerinin kamu kurum ve kuruluşlarında, ilgili kanuni düzenleme ile kamuya açık yerlerde kullanımının yasaklanması.
Tabii anadil konusunda Kürtçenin kullanımı konusunda yasakların kalkması ve Kürtçe eğitim hakkı, yayın hakkı, kanal açılması da mutlulukla karşıladığımız çalışmalardı.
Yanlışlarına gelince: Kendileri de birkaç kez kapatılan, kapatılmakla tehdit edilen partilerin içinden çıkmış siyasilerin parti kapatma (HDP) yönünde siyaset izlemesi. Seçmenleri yok sayılarak seçilmişlerin yerine kayyum atamaları (belki bir yerde olsa, o kişiler hakkındaki öne sürülen “suçlar” haklı görülebilirdi ama Kürtlerin yaşadığı bölgede ve belli bir partiye mensup kişiler söz konusu olunca burada bir kasıt olduğu düşünülebiliyor). Kürt meselesinde önceden izlenen uzlaşmacı politikadan sapılması.
Basit suçlarda hukuksuz gözaltı, yaka paça tutuklama gibi insan haklarını ihlal eden uygulamaların olması. Özellikle son yıllarda (hakarete varan, dışlayıcı, had bildirici sözlerin sarf edilmesi gibi) kullanılan “dil”in aşırı sertleşmesi. Boğaziçi Üniversitesinde tartışmalı bir atama yapılması ve gereksiz inatlaşmaya gidilmesi. Kendi kitlesinden gelen tüm yapıcı eleştirilere kulak tıkanması ve sırf muhalefet konumundalar diye haklı itirazlara da sert karşılık verilmesi. Farklı düşünen, hareket eden insanların “hain”, “bölücü” diye damgalanması. FETÖ’ye dayandırılan davalar nedeniyle çok sayıda mağduriyet yaşanması, mahkeme kararlarına rağmen bunların giderilmemesi.
Eski yol arkadaşları hakkında çok sert eleştirilerde bulunmaları. MHP ile ortaklığının bir neticesi olsa gerek, Türk milliyetçiliğinde uçlara doğru kayılması. Düzensiz göçmenler -özellikle Suriyeliler- hakkında net ve planlı politikalar izlenmemesi; tırmanan ırkçı, göçmen karşıtı söylemler hakkında yeterli adımlar atılmıyor, deprem bölgesinde geri göndermelerde yaşanan aksaklıklar bizlerde ve buradaki göçmenler üzerinde şüpheye ve güvensizliğe yol açıyor.
Depremde yaşanan aksaklıkların neden olduğu hataların kabul edilmemesi (AFAD’ın ve acil eylem planlarının eksiklerinin kabul edilmesi gerekirdi).
Partilerdeki kadın “kontenjanı” hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu konu hakkında fazla bilgim yok. Ama şimdiye kadar kadınların hangi parti olursa olsun temsil ettiği kesimleri asla tam karşılamadığını gördük. Sayısal anlamda çok yetersizdi. Eski yıllara göre kadın milletvekillerinde artış var diye düşünüyorum (görüyorum). Fakat önümüzdeki dönem için partilerde bir mucize beklemiyorum.
2023 seçimlerinden kadınlar lehine bir gelişme bekliyor musunuz?
Seçimlere çok az bir süre kaldığı için o zamana kadar lehte ya da aleyhte bir düzenleme olmasını pek beklemiyorum diyebilirim. Bunun yanı sıra seçim arifesindeyken, özelde kadın ve çocuklar, genelde toplum için önemli olan 6284 Sayılı Kanun’un tartışılmasının çok üzücü, umut kırıcı olduğunu düşünüyorum.
İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Kanun hakkında bir iki cümle şunları söyleyebilirim: İstanbul Sözleşmesi’nin gerek iktidar cephesinde gerek kadın örgütlerinde uçlarda tartışıldığını düşünüyorum. Şöyle ki Sözleşme’den çekilme konusunda ortaya sürülen mazeretler maalesef çok anlaşılır ve gerçekçi değil. Çünkü, bağlamından çok uzaklaştırılmış birkaç cümle cımbızlanarak Sözleşme, aile ve gelenek düşmanı “tukaka” ilan etmeye çalışıldı. Maalesef geniş kitleler de buna inandırılmış görünüyor. Sözleşmeyi savunan kadın örgütlerinin de kadın cinayetlerinin çok artacağı, faillerin cezasız kalacağı gibi tedirginliklerinin biraz fazla olduğunu düşünüyorum. Zira AK Parti iktidarının çıkardığı 6284 Sayılı Kanun’un bu alanda önemli işlevi olduğunu düşünüyorum. Ancak kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda attığı en önemli adımlardan 6284’ün geliştirilmesini, güçlendirilmesini beklerken seçim ittifaklarında pazarlık konusu edilmesi kabul edilir gibi değil, hele kazanımların geriye doğru evrileceği yönündeki bazı öngörüler çok endişe verici.
Oyunuzdan -partilerden- bağımsız, kadınlar için nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz?
Zor bir soru… Var olan kazanımları kaybetmeyelim de… Çok beklentim yok sanırım. Beklenti olmayınca umut ve mutsuzluk olmuyor. Öte yandan genel anlamda kadınları güçlü buluyorum. Toplumsal hayatta daha çok yer alıyorlar.
Dindar kadınlar için söylemem gerekirse daha bilgililer, daha bilinçliler; çünkü eğitim öğrenim seviyeleri arttı, kamusal alanda yer alıyorlar, kadın olarak haklarının farkındalar. Hem Allah’ın onlara verdiği değerin farkındalar, hem de modern dünyanın “nimetlerinden” istifade ediyorlar; kendilerine yönelik tüm eleştirilere rağmen zamana ayak uydurmaya çalışıyorlar…
Son olarak, ilk yıllarda farklı kesimleri kucaklayan, demokratik haklar anlamında güzel bir ivme tutturan, Türkiye için samimi ve özverili şekilde çalışan, üreten AK Parti’nin ikinci on yılında sekteye uğradığını görmek, partinin yolsuzluklar ve adaletsizlikler nedeniyle yıprandığına şahit olmak beni çok üzüyor, yaralıyor. Özetle bugün AK Parti’nin bir alternatifini göremiyorum. Ama onlara olan inancımı yitirdim ve savunacak takatim de kalmadı. Millet İttifakı’nın da Türkiye’yi değil ileriye geriye götüreceğini düşünüyorum.
Canan Aydın Bıçak kimdir?
Emekli öğretmenim, kendimi Türkiyeli olarak tanımlamayı seviyorum. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarında üyeliklerim var, Başkent Kadın Platformunda yaklaşık yirmi yıl yönetimde aktif görev aldım. Platform 2019’da kapansa da buradaki aidiyetimi ve yaptıklarımızı çok önemsiyorum. Şu an kırsalda emekliliğin keyfini çıkarırken diğer taraftan da kadınlarla birlikte okuma gruplarıyla meşgulüm (okuma, güncel sorunları tartışma), ayrıca farklı düşünce gruplarının Zoom toplantılarıyla fikren kendimi beslemeye çalışıyorum.