- AYM, TİP Milletvekili Can Atalay için hak ihlali kararı verdi. Fakat yerel mahkeme bu kararı uygulamak yerine Yargıtay’a gönderdi. Yargıtay 3. Ceza Dairesi ise AYM kararının uygulanmamasına karar verdi ve AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu. Bu süreci siz nasıl okuyor, nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk siyasi hayatında bu tarz bir olay ilk kez yaşanıyor. İki yüksek yargı kurumu arasında, kargaşa ve bir kurumun diğerini sistem dışı ilan etme çabası aslında bir nevi anayasal düzenin ihlali anlamına geliyor. Buna bir darbe girişimi de demek mümkün, deniyor da zaten.
İhlal halleri Türk siyasi tarihinde çokça vardır. Bunlar zaman zaman fiili darbeler şeklinde olurlar, kimi zaman AYM’nin aldığı 367 kararı gibi olaylar halinde karşımıza çıkarlar. Bu defa ise oldukça siyasileşmiş ve hatta iktidarlaşmış, Uçum’un tabiriyle ‘milli yargı’ gibi bir işlevi üzerine almış bir yüksek mahkeme, bir başka yüksek mahkemeyi gayri-milli ve sistem dışı ilan eden bir karar alabildi.
Zamanında Hakan Fidan’ın çağırılması nasıl iki güç arasında bir mücadalenin işareti, bir darbe girişimiyse, yargı üzerinden bir başka devlet kurumunun, aslında izlenen Kürt politikasının ve Erdoğan’ın sigaya çekilmesi idiyse, bu kez özgür kararlar veren, sistem içinde nadir kalmış korunaklı noktalardan biri olan AYM’ye yönelik yine iktidar merkezli, devlet gücünü kullanan bir başka yüksek mahkemenin üzerinden yapılan bir hamle var.
Tabii bunun teknik tarafı karanlık, böyle bir hamle halinde ne olur, bilinen ve akla gelmiş bir şey değil. Hayati Yazıcı’nın dediği gibi yüksek mahkemeler ve mahkemeler sorun üretmek için değil sorun çözmek için ihdas edilmiştir. Bu kez yargıda bağımsız bir ada gibi kalan AYM’nin yok edilmeye çalışıldığı, darbe gücünde bir hamle söz konusu.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, bir kararına itiraz ederek, kendisini AYM denetleyen bir kurum yerine koyuyor. Hem böyle bir yetkisi yok, hem anayasa açık AYM kararları herkesi bağlar.
Ama bu ülkede siyaset heryeşin üzerinde. Siyasi iktidar tarafından gelen yorum bunu hem durumu doğrulamaya yönelik hem de bunun ideolojik altyapısını anlatıyor. Başdanışman Uçum, “bu ülkede iki tür yargı var; biri milli yargı, diğeri ise gayrı milli yargı” diyerek yapıyor bunu. Yargıtay 3. Dairesi neye göre milli? Millik ile hukukilik arasındaki ilişki olsa olsa ters orantılı bir ilişkidir. Velhasıl Carl Schmitt tarzı hukukçu mantığıyla yol alıyor, otoriterliği kanuna uyduruyorlar.
Bu durum iktidarın gittiği istikameti gösteriyor. Yeni Türkiye’de her şeyin tek lidere bağlı olduğu, onunu gözünde kaçak yapan yerlerin ise kapanmaya, tıkanmaya çalışıldığı bir resim var ortada. Sadece Mehmet Uçum’un açıklaması bile bu kararın ne kadar siyasi, ne kadar iktidarla ilintili, iktidar ideolojisi etrafında alınmış, hukuk dışı fiili darbe gücünde bir karar olduğunu gösteriyor. AK Parti etrafındaki aklı başında olan hukuk adamları bunun kabul edilemez olduğunu söylediler hem de diğer tüm siyasiler ve hukukçular.
Venezuela’da benzer bir durum yaşanmıştı. Anayasa’yı hazırlamak için bir kurucu meclis seçilmişti ve daha sonra kurucu meclis gerçek meclisi tasfiye ederek onun yerine geçmişti. Meclisler arasındaki kavgalar, mahkemeler arasındaki kavgalar işte bu diktatöryal sistemlerde, bu kılıflarla karşımıza çıkar.
Türkiye siyasi tarihinin vahim ve kötü anlarından birini yaşıyoruz demokrasi açısından.
Bugün Erdoğan’ın AYM eleştirilebilir, mahkemeler arası çatışma için yeni anayasa gerekir sözleri, bu işin arkasında durduğunu ya da mimarı olduğunu ortaya koyuyor.