Bir ülkede belirli bir anda gazetecilerin ana gündem maddesi bazen o kadar da net olmayabilir… Bazı başlıklar yine de öne çıkar tabii, fakat onların arasında özellikle öne çıkan bir başlık yoktur ve gazeteciler birbirine yakın önemdeki bu gündem maddelerini birlikte mütalaa ederler; “yemeklerini” hepsinden bir parça alarak oluştururlar ve elde ettikleri paketi ülkenin gündemi olarak kamuoyuna sunarlar.
Fakat bazen bir olay o kadar öne çıkar ki, başka bir gün olsa “çok önemli” diye işaretlenecek gündem maddeleri arka plana itilir, hatta üzerinde hiç konuşulmaz bile.
Dün (25 Nisan), Türkiye için öyle bir gündü. Bir gün önce, ABD Başkanı Biden 1915 olayları için “soykırım” nitelemesinde bulunmuş, ertesi gün ülke sadece bu konu üzerine yoğunlaşmıştı.
Dün akşam saatlerine gelindiğinde, açıklamanın üzerinden 24 saatten fazla bir süre geçmiş, iktidarın ve muhalefetin bütün önde gelen figürleri gelişmeyle ilgili düşüncelerini ortaya sermişti. Konuşmayan bir kişi kalmıştı geride: Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Erdoğan dün iftarı sağlık çalışanlarıyla birlikte yapmak üzere Üsküdar Sağlık Ocağı’na gitti. Ertesi gün, bugün yani (26 Nisan) bazı gazetelerin internet sayfaları haberi “Erdoğan iftardan sonra gazetecilere konuştu” başlığıyla duyurdu. Merak edip baktım, üç dakikalık bir video vardı, onu da izledim. Görünürde gazeteci yoktu, Erdoğan birilerine hitap ediyor, salgında sağlıkçıların fedakârlıklarını anlatıyordu. Demek ki başlıkta sözü edilen gazetecilerdi kendilerine hitap edilenler. Görünmüyorlardı fakat oradaydılar.
Sonra Cumhurbaşkanı gazetecilere “iyi akşamlar” dedi ve dönüp arkasını gitti.
“Normal” bir ülkede, “acaba ne diyecek” diye ağzının içine bakılan kişiye ilk soruyu kim soracak diye orada bulunan gazeteciler birbirleriyle yarışırdı. Fakat tabii ki öyle olmadı.
Dört ihtimal var:
Birinci ihtimal: Gazetecilerin akıllarına gelmedi bu soruyu sormak.
İkinci ihtimal: Akıllarına geldi, hatta hepsinin aklına geldi ama, soruyu sorarlarsa neyle karşılaşacaklarını bilmedikleri için sormaya cesaret edemediler.
Üçüncüsü: Cumhurbaşkanının ‘çevresi’ gazetecilere soru sormamalarını söyledi.
Dördüncüsü: Telkin falan gelmedi, fakat gazeteciler ‘doğal’ bir biçimde soruyu sormamaları gerektiği sonucunu çıkardılar.
Sizce hangisi geçerli ve en kötüsü hangisi?