İşin doğrusunu her zaman ve yalnızca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bildiğine inananların dünyasında, kritik meselelerde ondan önce görüş bildirmenin büyük riskleri var. “Ya Reis benim izahımı yere çalan bir açıklama yaparsa” sorusu partide, parti medyasında ve devlet bürokrasisinde akılda her an tutulan ve gerilime neden olan bir husus.
Erdoğan’ın “hele bir konuşsunlar, ben en son raconu keserim” itiyatı, bu inanç sahiplerinin işini daha da zorlaştırıyor.
Türkiye’nin gündemini bir haftadır meşgul eden amiraller ‘bildirisi’ tartışmaları, bilahare 7 gündür gözaltında tutulan 14 amiralin suçlamalarla mütenasip olmayan serbest bırakılışları bu halin dört başı mamur bir sergilemesi oldu.
Hatırlayalım: Gece kuşu olmadığı için o Pazar gecesi (4 Nisan) olan bitenden haberdar olmayanlar, sabah uyanıp iktidar medyasına baktıklarında bir darbenin (daha) elinin kulağında olduğunu anlayıp irkildiler.
Sosyal medyaya girip de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en yakınındaki çalışma arkadaşlarının paylaştıkları mesajları görenler, meselenin görünenden daha derin ve ciddi olduğunu anladılar…. Darbeciler yine ayaktaydı, fakat gelsinlerdi, gelecekleri varsa görecekleri de vardı:
“15 Temmuz’a 103 gün kala 103 hadsizin verdiği mesaj ayaklarımızın altındadır. Bu topraklarda son sözü aziz milletimiz söyler. Bu ışıklar antidemokratik her girişim ve niyete karşı aziz milletimiz için hiç sönmeden yanacaktır. Görevimizin başında, milletimizin emrindeyiz. (…) Neymiş, birkaç emekli amiral bir araya gelip bir ‘bildiri’ yazmışlar! 5. kol unsurları da hemen heyecanlanmış. Oturun oturduğunuz yerde. O Türkiye eskide kaldı! Bu millet 15 Temmuz’da darbe heveslilerini nasıl tepelediğini dosta düşmana gösterdi. Haddinizi bilin. (…) Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı dün geceki skandal açıklamayı ‘hazırlayanlar ile varsa irtibatlı oldukları kişilerin tespiti ve yasal gereğinin takdir ve ifası amacıyla’ re’sen soruşturma başlattı. Sadece imzacılar değil, onları cesaretlendiren de hukuk önünde hesap verecek…” (Fahrettin Altun).
“Bir grup mütekait askerin darbe dönemlerini çağrıştıran açıklaması sadece kendilerini gülünç ve zavallı duruma düşürmüştür. Bilsinler ki aziz milletimiz ve temsilcileri bu zihniyete ve vesayet heveslilerine asla geçit vermeyecektir. (İbrahim Kalın)
Gün içinde Devlet Bahçeli’nin darbecilerin rütbelerinin sökülmesini, maaşlarının kesilmesini, lojmanlardan atılmasını talep eden tweetleri geldi.
Fakat işin çivisini çıkaran hamle, açılması beklenen soruşturmanın kovuşturmaya dönüşmesi durumunda nihai kararı verecek olan Yargıtay’ın bir üyesinden geldi.:
“Yargıtay üyesi Ali Doğan, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturma başlattığı, 103 emekli amiralin imzaladığı bildiri konusunda, ‘Namaz kılan bir amirali bahane ederek darbe imalı bildiri yayımlayan emeklilerin bu anayasal düzene karşı darbe imalı bildirimlerini Yargıtay üyesi olarak lanetliyorum ve kınıyorum’ dedi. Doğan, ‘Ben de bir Yargıtay üyesi olarak hukuk sistemine yönelen ve darbe imasını içeren bildiriye karşı, hukuk sistemimizin ve demokrasimizin yanında olduğumu açık seçik belirtiyorum. Hukuk kurumlarımızın da buna tepki göstereceğine inanıyorum.’”
… Ve akşam oldu. Yani ‘darbe girişimi’nin ertesi gününün akşamı… Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘devlet’le yaptığı toplantının ardından kameraların karşısına geçti ve beklenen celalli açıklamanın yerine tonu gayet düşük, gerilimi düşürmeyi hedeflediği belli olan konuşmasını yaptı.
Erdoğan bir kez daha birilerini açık pozisyona düşürmüştü. Fakat bu arada mesaj da alınmıştı, demek ki bu işi “köpürtmemek” gerekiyordu. Ortalık duruldu ve amirallerin sorgusunun sonucu beklenmeye başladı. Ta ki düne kadar…
Amirallerin tutuklanıp tutuklanmayacağına karar verileceği gün olan dün (12 Nisan) iktidar medyasından ayrıksı bir ses yükseldi: Yeni Şafak.
Gazete, ‘bildiri’ye yine bir bildiriyle cevap veriyordu: “Milletin iradesi emir aldığınız odakları yenecek güçtedir.”
“Biz sizi çok iyi tanıyoruz… Biz sizi 27 Mayıs’tan, 12 Mart’tan, 12 Eylül’den, 28 Şubat’tan, 27 Nisan’dan, özellikle de 15 Temmuz’dan tanıyoruz. İçinden çıktığınız, ekmeğini yiyip suyunu içtiğiniz aziz milletten nasıl nefret ettiğinizi; havasını soluduğunuz vatana nasıl kastettiğinizi, kendi hırslarınız için millet ve memleketi ateşe atmaktan nasıl canice bir haz duyduğunuzu çok iyi biliyoruz.
“O kadar yüzsüzsünüz ve ibret almaktan, ders çıkarmaktan o kadar uzaksınız ki yeniden ve hâlâ şansınızı deniyorsunuz.”
Yeni Şafak, solunda bu bildirinin yer aldığı manşetinde ise “rütbe sökmeye yeni formül”ü açıklıyordu: “104 emekli amiralin darbe imalı skandal gece yarısı bildirisi sonrası harekete geçen AK Parti, ‘rütbe sökme’nin kriterlerini değiştirmeyi gündemine aldı.”
Yeni Şafak muhtemelen istihbar ettiği bu bilgiye dayanarak amirallerin tutuklanacağını varsaymış ve ilk günkü hararetin ardından sakinleşmiş görünen iktidar basınından ‘pozitif yönde ayrışmaya’ karar vermişti.
Fakat olmadı işte. Dün, 14 amiralin tamamı adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
Serbest bırakılan amirallerden Cem Gürdeniz’in cümlesi hikâyenin noktası gibi olmuş: “Bu kadar basit bir basın açıklamasından bu aşamaya gelmek tam anlamıyla bir iletişim kazası.”
Bu hikâyeden iktidarın ve İşin doğrusunu her zaman ve yalnızca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bildiğine inananların çıkartmaları gereken dersler var.
İktidar, her açıklamayı eğip büküp “Darbe istiyor”, “darbe çağrısı yaptı” diye ortaya düşerse işin sonu “yalancı çobanlık”tır.
İnanç sahiplerine gelince… Mesele ne kadar “Cumhurbaşkanımız bu meselede bundan başka bir tepki vermez” dedirtecek netlikte görünürse görünsün ihtiyatlı olmakta fayda var. Açıklama yapıp sonra açık pozisyonda kalmak her zaman ihtimal dahilindedir.