Serbestiyet: Devlet içinde olup bitenler hakkında bilgi sahibi olduğunu varsayabileceğimiz iki kişinin kaleme aldığı iki yazı hakkında değerlendirmenizi merak ediyoruz.
Daha yeni olandan, Alparslan Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş’in kaleme aldığı “Azgın Milliyetçilik” yazısından başlayalım. Türkeş, şöyle diyor: “Azgın milliyetçiliğin hiçbir fikrî derinliği bulunmaz. Yarının Türkiye’siyle ilgili hiçbir fikri yoktur. Sözü de hareketi de salt kaba kuvvettir. Bu nedenle de milleti temsil edemez.”
Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş de 10 Ocak’ta internet sitesi Bodrum Gündem’deki ‘Bagaj’ başlıklı yazısında iki dikkat çekici öneride bulunuyor. Önce Cumhur İttifakı bileşenlerinin “Türkiye Demokrasi İttifakı içerisinde bir şekilde yer almalarının yararlı olamayacağı”nı söylüyor, ardından da HDP için bunun tam tersini: “6-7 milyon vatandaşımızın desteğini alabilen Halkların Demokrasi Partisi (HDP) yaklaşımında da, sağ-sol milliyetçi/ulusalcı tarafların ezberlerini terk etmeleri zamanı gelmiştir. HDP’nin sorunun kaynağı değil, çözümün anahtarlarından olduğunun görülebilmesi, milli çıkarlar yönünden de öncelikli önemi haizdir.”
Bu iki yazı hakkında siz ne düşünüyorsunuz?
Vahap Coşkun: Öncelikle, Tuğrul Türkeş’in kullandığı “azgın milliyetçilik” kavramı, Türkiye’de yaşananları anlamak açısından oldukça işlevsel bir kavram. Tuğrul Türkeş, bu milliyetçiliğin iki belirgin özelliği bulunduğunu belirtiyor.
Birincisi, hamaset eksenlidir, içi boştur, herhangi bir planı ya da programı yoktur, düşünsel bir altyapıya sahip değildir, geleceğe dair bir tahayyül içermez, fikri konularla iştigal etmez, daha ziyade şiddete ve kaba kuvvete dayanır, söylediklerinin büyük bir kısmı blöf ve palavradan ibarettir. Dolayısıyla böyle bir milliyetçiliğin, azgın bir milliyetçiliğin hiçbir şekilde sorun çözme yeteneği yoktur.
İkinci olarak, azgın milliyetçiliğin anti-tasavvur üzerine inşa edildiğini söylüyor. Yani bir mezhep, etnisite veya din üzerinden değil, karşıtlık üzerinden gelişen bir milliyetçilik olduğunu söylüyor. Bunu Türkiye’ye uyguladığında, Kürtlere karşı ayrımcılığı, Alevilere karşı mezhepçiliği, gayrimüslimlere karşı ise dışlayıcılığı esas alan bir milliyetçilik olduğunu ifade ediyor. Yine Türkeş’e göre, eğer bir milliyetçilik kendini etnik-dini ya da benzeri bir karşıtlık üzerinde temellendirirse, salt bunun üzerinden bir milliyetçilik yaparsa, bu milliyetçiliğin yıkılması kaçınılmazdır. İşin en sıkıntılı tarafı, bugün Türkiye’de de böyle bir milliyetçilik vardır ve bu tarz milliyetçilik toplumun farklı kesimlerinde giderek daha fazla yayılmaktadır. Bu, Türkiye için çok ciddi bir tehlikedir.
Peki, bu sorunları yaratan, Türkiye’deki sorunların birçoğunun sebebi olan bu milliyetçiliğin yaratıcıları kimlerdir? AK Parti ve MHP. Bundan bir dönüş var mı diye sorulduğunda, bence Tuğrul Türkeş’in yazısı burada önem teşkil ediyor.
Cevat Öneş, AK Parti ile MHP’nin yani Cumhur İttifakı’nın bileşenlerinin artık bu geldikleri noktadan geri dönemeyeceklerini ifade ediyor. Ona göre her iki partinin de geri dönmesi imkânsız. Çeşitli nedenleri var bunun.
Birincisi, yaratmış oldukları tahribat. Hem hukukta hem siyasette hem de ekonomide yaratmış oldukları tahribat artık onların demokratik bir tasavvurun içine dönmelerini son derece güçleştiriyor.
İkinci olarak angajmanları ve ürettikleri, temsil ettikleri zihniyet de onların bir demokrasi projesi içerisinde yer almalarını güçleştiriyor. Özellikle Kürt meselesinde ve HDP’ye karşı takınılan tavır, bu iki partinin geri dönüşünü imkânsızlaştırıyor.
Burada da Öneş, muhalefete ve HDP’ye aslında yeni bir sayfa açmaları, yeni bir siyaset kurgulamaları gereğinin altını çiziyor. Muhalefetin HDP’yi dışlayan değil içeren bir tavır geliştirmesini, buna mukabil HDP’nin de Türkiye’nin tamamına seslenebilecek bir siyaset geliştirmesi, şiddetle arasına mesafe koyması gerektiğine işaret ediyor. Ancak böyle bir yapılanmanın, bu nitelikte bir siyasetin Türkiye’deki sorunları çözeceğini ifade ediyor.
İşin doğrusu, gerek Türkeş’in gerek de Öneş’in bugün söylediklerini bugüne kadar farklı kişiler dile getirdiler. Ancak, sorunuzda da ifade edildiği üzere her iki kişi de önemli kişiler. Yani bu kişiler, birbirini tanıyan insanlar. Tuğrul Türkeş MHP’nin içine doğdu. Hem MHP’de siyaset yaptı hem bugün AK Parti’de siyaset yapıyor. Yani hem MHP hem AK Parti kadrolarını iyi tanıyor, orada hangi konuların tartışıldığını izleyebiliyor.
Cevat Öneş, Milli İstihbarat Teşkilatı’nda 42 yıl çalıştı. MİT müsteşarlığına kadar yükseldi. Kürt meselesi konusunda özel olarak çalışma yürüttüğü biliniyor.
Dolayısıyla her iki isim de bizim gibi, dışarıdan siyaseti anlamaya çalışan, sıradan kişilerden daha fazla devlet içerisindeki tartışmalara vakıf olma şansına sahipler.
Bu iki yazı; mevcut ittifakın, günlük siyasetin ve geleceğin artık sadece siyasi partilerde ve siyasal arenada değil, devlet içinde de ciddi mânâda tartışıldığının bir işareti olarak okunabilir. Eğer bu tartışmalar artarsa, iktidar içerisindeki çatışmaların artması ve hattâ önümüzdeki dönemde bazı tasfiyelerin gündeme gelmesi de söz konusu olabilir.
Dolayısıyla bu iktidarın ve Cumhur İttifakı’nın geleceği, bunu sürdürüp sürdüremeyecekleri konusunun giderek daha fazla tartışılacağını söylemek yanlış olmaz.