Vahap Coşkun

Sona doğru

Süper Lig’de Galatasaray ve Fenerbahçe, diğer takımlara tur üzerine tur bindirmiş haldeler. İlk iki sıra ile geri kalan arasında bir uçurum var. Her iki takım da zor puan kaybediyor; dolayısıyla şampiyonluk düğümünün çözümü için, muhtemelen, iki takım arasında sondan bir hafta önce oynanacak maça kadar beklemek gerekecek.

Kurum’un beka sorunu

Beka siyasetinin inandırıcılık kapasitesi düne göre daha düşük ve yerel seçimlerin bir beka meselesi olmadığı kanaati bugün çok daha yaygın. Vaziyet bu iken eski tarzda ısrar etmek, AK Parti’nin ve adayının durumunu iyileştirmektense daha da kötüleştirebilir. Dolayısıyla beka siyasetinin kendisi, Kurum için bir beka sorununa dönüşebilir ve onun bekasını karartabilir.

Cephe siyaseti kırılırken

14 ve 28 Mayıs’taki neticelerin ardından, partiler düzeyinde cephe siyaseti kırılma emareleri gösterdi. Kırılma, iktidar cephesinde daha yumuşak, muhalefet cephesinde ise daha sert yaşandı. İktidarda, AK Parti ve MHP, genel olarak birlikteliklerini korudular. Ancak, kamuoyu yoklamalarında yükselişte olduğu gözlenen YRP, Cumhur İttifakı’ndan koptu.

Hayat bir macera

Samet Ağaoğlu, Hayat Bir Macera adlı hatıra kitabında Birinci Dünya Savaşı ve Mütareke yıllarının İstanbul’una rastlayan çocukluğu ile Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında Ankara’da geçen ilk gençlik dönemini anlatır. Kitabı, 27 Mayıs darbesinin ertesinde müebbet hapis cezasına çarptırıldığı Kayseri Cezaevi’nde, 1963’te kaleme alır.

Yetmez ama Evet’çi vatan haini”

Türkiye’deki solcu, laik ve seküler kesimlerin bir bölümünün kafasında, AK Parti’nin yıkılması gereken bir Kartaca olduğuna şüphe yok. Onların indinde AK Parti, temsil ettiklerini ve hatta sahibi olduklarını düşündükleri her şeyin zıddını simgeleyen bir yapıdan başka bir şey değil.

Fetret devri

Dört bir yandan sıkıştırılıyor DEM Parti; dağın gölgesi, devletin baskısı, tabanın itirazları ve bileşenlerin farklı öncelikleri gibi mevzular partinin rahat bir nefes almasını engelliyor ama parti de bu sıkışmışlığı aşacak bir yol haritası geliştiremiyor. Parti bir fetret devrinden geçiyor ve tanık olunan gelişmeler, kısa vadede bu fetret devrinden çıkılacağına dair umut vermiyor.

Elindeki kozu bozuk para gibi harcamak

Elindeki büyük bir kozu, bozuk bir parayı harcar gibi harcadı DEM Parti. Seçmeninin istediği ve İstanbul için en isabetli aday olduğunu düşündüğü bir isme yol vermedi. Parti, seçmeninin sesini dikkate almadı ve Demirtaş’ı denklemin dışına itti. Artık kimi aday gösterirse göstersin DEM Parti, bu saatten sonra tabanında bir heyecan dalgası oluşturamaz. 1 Nisan sabahına DEM Parti, tarihinin en dramatik neticelerinden biriyle uyanabilir. Geçmiş olsun!

Çıkmaz sokak

DEM, Mardin ve Diyarbakır’daki ön seçim imtihanlarından çaktı. Bu iki büyükşehirde iyi bir ön seçim yapılamaması, diğer şehir ve ilçelerdeki ön seçimlere dair de büyük soru işaretleri doğurdu. Öte yandan Başak Demirtaş’ın adaylığı DEM seçmeninde karşılık buldu. DEM’in İstanbul’da gösterebileceği en güçlü adayın Demirtaş olduğuna dair bir kanaat de tabana yerleşti.

Bir kaymakam, bir zihniyet

Bir mülki idare amirinin, görevini tam olarak yerine getirmeyen, eksik ya da yanlış yapan bir kamu görevlisine “yüksek sesle tepki göstermek” ya da o kamu görevlisini darp etmek gibi bir yetkisi yoktur. Eğer gereği gibi yerine getirilmeyen bir vazife varsa, amirin yapması gereken bunu ilgili adli ve idari birimlere bildirmektir.

Demirtaş’ın dönüşü

Başak Demirtaş’ın adaylık açıklaması, en yalın haliyle, Selahattin Demirtaş’ın tekrar siyaset sahasına dönmesini ifade eder. Artık seçime girmemek de Demirtaş’ın dışında bir adayı tercih etmek de DEM Parti için çok daha zor hale geldi. Ancak bundan AK Parti ile DEM Parti’nin anlaştığına varılmaz, varılamaz. Elbette bu DEM Parti ile AK Parti arasında bir diyalog yolunu açabilir. Fakat böylesine sınırlı bir diyalogdan hemen büyük neticeler doğmaz.

DEM Parti, ön seçim ve Ahmet Türk

Ön seçim kararı, DEM Parti için doğru bir hamle oldu. Parti yönetiminin eli rahatladı; zira seçimlerde alınacak neticeye taban da ortak oldu. 31 Mart, DEM Parti açısından, artık tek başına merkezin tercihlerinin bir eseri olarak değerlendirilmeyecek; karar alma sürecine dâhil edildiği için taban da sorumluluğun bir parçası olacak.

İnsanlığın namusunu kurtaranlar

Güney Afrika’nın İsrail aleyhine Uluslararası Adalet Divanı’nda açtığı dava görülmeye başlandı. Mandela’nın varisleri, bu dava ile sadece Filistinlileri değil; temel hukuk normlarını, onurlu bir yaşam idealini, uluslararası barışçıl hukuk düzenini ve bir bütün olarak insanlığı savundu. İnsanlığı düştüğü yerden kaldıracak olan, Afrika’nın uzattığı bu eldir.

Tek İmparator

Beckenbauer bütünüyle bir futbol insanıydı; futbolcuydu, antrenördü, yöneticiydi. Dünya Kupası’nı hem oyuncu hem de hoca olarak kazanan üç kişiden biriydi. Ama aynı zamanda bu kupayı hem oyuncu (1966) hem de hoca olarak (1986) finalde kaybeden tek kişiydi. Libero pozisyona yeni bir yorum kattı. Tehlikeyi savuşturmakla iktifa etmek, Allah vergisi yeteneğine bir ihanet olurdu. O ihaneti yapmadı Beckenbauer; liberoyu top süren, topla çıkan, çalım atan ve böylece geride oyun kuran bir yeni bir kimliğe büründürdü.

Kendine Müslümanların ülkesi

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, her türlü hukuki desteği vereceklerini belirterek saldırganın müdafiliğini üstlendi. İstanbul ve Ankara Baroları, varlık sebeplerini inkâr edercesine, mağdurun değil saldırganın arkasında durdular. Serseri bir yumruktan, bir Cumhuriyet’i ve laikliği savunma destanı çıkarmaya uğraştılar. Velhasıl burası, kendine Müslümanların ülkesi! Maalesef, başkasının hak sahibi olduğunu teslim etmek ve hukukuna saygı göstermek, bizde pek rastlanan bir haslet değil.

Sahne ışıkları

2023, iktidarın gücünü tahkim ettiği ve arada sırada bazı itiş-kakışlar olsa da birlikteliğini koruduğu, buna mukabil muhalefetin zayıfladığı ve birliğini kaybettiği bir yıl oldu. Mevcut manzara, 2024’ün muhalefet için çok daha zorlu geçeceğine işaret ediyor. 31 Mart akşamı kartlar yeniden dağıtılacak ve bazıları oyundan düşecek bazıları da oyuna girecek. Siyaset sahnesinin ışıkları kimilerini görünmez kılarken kimilerini de parlatacak.

İğne ve çuvaldız

Orhan Miroğlu, bir okula Esat Oktay Yıldıran ismini verilmesinin, Diyarbakır’da bir bulvara Şeyh Said isminin verilmesine karşı yapılmış bir misilleme olduğunu söyledi. Miroğlu, AK Parti’yi tamamen pasif bir özne gibi tasvir ediyor. Devletin içinde kötü niyetli bazı mahfiller var ve onlar AK Parti’ye tuzak kuruyor ve başına çorap örüyorlar. İyi de, AK Parti daha dün iktidar olmadı ki! 21 yıldır iktidarda ve önünde bir beş yıl daha uzanıyor. Evet, ilk iktidar olduğunda AK Parti’nin karşısına dikilen vesayet güçleri vardı. Ama herhalde artık böyle bir güçten bahsedilemez. Geçmişin vesayet güçleri, bugün AK Parti’nin aparatına dönmüş durumda.

Sorumluluk da vebal de siyasetin boynunda

Siyasetin hamasi söylevleri bir tarafa bırakıp serinkanlı bir biçimde meseleyi tahlil etmesi mecburiyeti vardır. Bu mesele, sosyolojik bir tabanı ve karşılığı bulunan siyasi bir meseledir; çözümü de siyasi olmak durumundadır. Sorumluluk da vebal de siyasetin boynundadır; eğer siyasi aktörler var olan tıkanmayı aşmaz ve toplumsal barışı inşa edemezlerse, maalesef bu acı manzaraları bitirmek mümkün olmayacak.

İbretlik ve utanç verici

Esat Oktay Yıldıran, insanlık tarihinin görebileceği en korkunç işkencecilerinden biriydi. Onlarca insan onun direkt katıldığı ya da sevk ve idare ettiği işkencelerde hayatını kaybetti, sakat kaldı. Yıldıran, yaptıklarıyla salt bir kuşağa cehennem azabı yaşatmadı; onun ektiği kötülük tohumları ondan sonra da halka hayatı zehir etti bıraktı. Ve şimdi bu insanlık katilinin adı bir ilkokula verildi. 12 Eylül faşizminin kol gezdiği seksenlerde, devlet terörünün ayyuka çıktığı 1990’larda bile cüret edilmeyen bir rezalet bu. O da AK Parti iktidarına nasip oldu! Nereden nereye gelindiğini bundan daha iyi anlatan bir misal zor bulunur.

Zavallı ve necip Türk Milletinin kara talihi!

Kürt aydın Mustafa Remzi Bucak’a göre, Türk milletinin en büyük sorunu, kendisinden gerçekleri saklayan aydınlarıdır. Aydınları, apaçık olayları bile kendisinden gizlediği veya menfaatine uygun bir şekilde izah ettiği için Türk milletinin başına türlü musibetler gelmektedir.

Raf ömrü

Nasıl ki 28 Mayıs’tan sonra Kılıçdaroğlu’nun siyasette ve partisinin başında kalma şansı yok idiyse, 31 Mart’ta tevil edilemeyecek kadar ağır bir yenilgi tattığı takdirde Akşener’in de siyasi kariyerini sürdürme şansı olmayacak. Bitiş çizgisine adım adım ilerliyor Akşener; 1 Nisan, onun siyasi raf ömrünün dolduğu gün olarak tarihe geçebilir.

Varlık sorunu

2024 seçimleri için rotasını belirlerken HEDEP, mutlaka iktidara kaybettirmek ve muhalefete kazandırmak düşüncesiyle değil, kendi varlığını korumak ve güçlendirmek düşüncesiyle hareket etmelidir.

Çıkmaz sokak

İYİ Parti yanlış tercihlerle kendini bir çıkmaz sokağa soktu. İYİ Parti’nin bu çıkmaz sokaktan çıkması ve kendini feraha kavuşturacak yeni bir yol bulması kolay değil. Şimdilik görünen o ki 2024 çok zor geçecek. İYİ Parti her halükârda bir duvara toslayacak, başını gözünü yaracak ve telafisi güç bir değer yitimine uğrayacak.

İmamoğlu’nun yolu

İmamoğlu, 2024’te 2019’daki başarısını tekrarlarsa CHP’de rakipsiz olur ve 2028’de yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimi için adaylığını da büyük ölçüde garantiler. Fakat eğer kaybederse, şimdilik işlemekte olan Özel-İmamoğlu tandemi çöker ve CHP’de çarşı yeniden karışır.

Değişim ve kısırdöngü

CHP’nin kaçak güreşmeyecek, gerektiğinde tabanı karşısına alacak ve değişmediği takdirde ilelebet kaybetmeye mahkûm olduklarını tabanın yüzüne söyleyecek bir yönetime ihtiyacı var CHP’nin. Lakin Özel ve ekibinin, hâlihazırda, böyle bir ihtiyacı karşıladıkları söylenemez.

Hazin son

Kılıçdaroğlu devri sona erdi. Genel bir değerlendirme yapıldığında, bu devrin başarılı olduğu söylenemez. Kılıçdaroğlu, 22 Mayıs 2010’da CHP Genel Başkanı oldu ve onun yönetimindeki CHP, o tarihten bugüne kadar yapılan beş genel seçim, iki yerel seçim, iki halk oylaması ve üç cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetti.

Yargıda iç savaş

AK Parti’de birbirinden farklı iki tavır var. Bir yanda “milli” ibaresini bir sopa gibi kullanan bir grup var. Çok cevvaller, lafı eğip bükmüyorlar; doğrudan Yargıtay’a kol kanat gerip AYM’ye had bildiriyorlar. Diğer yanda ise, hukuki bir çizgide durmaya çalışan bir grup bulunuyor. Onlar ise Yargıtay'ın bu kararından da, yargıdaki bu çatışma halinden de, daha genelde MHP'nin yargıdaki etki ve ağırlığından da rahatsızlık duyuyorlar. İlkine göre bu ikinci grubun zaafı, karnından ve ortaya konuşmaları! Ama bu kadarı bile, partide bir rahatsızlığın olduğuna delalet ediyor. Dolayısıyla AK Parti’nin bu mevzuda, MHP gibi, yekpare bir tutum alması zor görünüyor. Tuz kokmuş durumda, bir şeyler çatlayacak…

Milliyetçi Siyonizm

Milliyetçi Siyonizm; kimseyi anlamak ve kimseyle uzlaşmak gibi bir dert taşımıyor, doğruluğundan zerre şüphe duymuyor ve düşman gördüğüne her kötülüğü yapma hakkını kendinde buluyor. İşte dünya tam bir aydır, bu milliyetçi Siyonizm’in ne kadar büyük bir felakete yol açtığını tecrübe ediyor.

Hukuk yoksa devlet de yok!

Mahkeme kararlarının etkili bir şekilde tatbiki, hukuk devletinin olmazsa olmazıdır. Anayasa hükümlerini yorumlayan AYM’nin kararlarının kale alınmadığı bir yerde Anayasadan da, hukuktan da, devletten de bahsedilemez. Zühtü Arslan, “Anayasa Mahkemesinin İhlal Kararlarının Etkileri” başlıklı bir konuşmasında, devleti devlet yapan unsurun hukuk olduğuna dikkat çekerken Platon ve Sokrates’e atıf yapar. Platon, iyi işleyen mahkemelere sahip olmayan bir devletin devlet olma vasfını kaybedeceğini söyler. Sokrates de, ölüm cezasına mahkûm edilmesinin ardından kendisini kaçmaya ikna etmek isteyen öğrencisi Kriton’a “mahkeme kararlarının hükümsüz olduğu, basit bireyler tarafından geçersiz kılınıp ayaklar altına alındığı bir devletin ayakta kalmayacağını” belirterek karşı çıkar.

“Hocaların Hocası”

Ergun Özbudun, Türkiye siyasetinde asker ve vesayet, güçlü devlet ve zayıf sivil toplum, siyasi partiler ve parti sistemi, anayasa yargısı ve demokratikleşme gibi kritik mevzuları, karşılaştırmalı bir yöntemle, analitik bir temelde ve güçlü bir teorik çerçeveyle inceleyen onlarca eser vermiştir. Onun bu eserlerine nüfuz etmeden, Türkiye’deki siyasetin dününü ve bugününü hakkıyla anlamak olası değildir.

Kürt Barometresi

Kürt Barometresi; sosyo-demografik bir dönüşümden geçen, anadil başta olmak üzere kimlik eksenli taleplerini öne çıkaran, popüler kültürle sahası genişleyen, siyasi tercihlerinde kısmen de olsa değişim işaretleri veren ve eskiye kıyasla daha az radikal ve daha ılımlı bir çizgiye çekilen bir sosyolojinin resmini çekiyor.