MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 17-25 Aralık operasyonlarına destek vermek için MHP Genel Merkezi’nde makam odasına koyduğu “17:25”i gösteren saat, uzun yıllardan sonra Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’un Bahçeli’yi ziyareti sırasında yeniden görüldü.
Bahçeli’nin ilk olarak Haziran 2015’te Can Dündar’a verdiği röportajda kamuoyuyla paylaştığı “17:25 saati”, MHP’nin AK Parti’yle ittifak kurduğu sürece doğru Bahçeli’nin odasında çekilen fotoğraflar görülmemeye başlamıştı.
“17:25 saati”nin Bahçeli’nin makam odasında, 2 Temmuz 2024’ten itibaren yeniden görülmeye başladığı Serbestiyet’in incelemesiyle ortaya çıkmıştı.
Bahçeli: “17-25 Aralık darbe süreci, 15 Temmuz FETÖ ihanetinin kuluçka evresidir”
“17:25 saati”nin yeniden odasında görülmeye başlamasıyla ilgili haberler ve yorumlara X hesabından tepki gösteren Bahçeli, yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:
“17-25 Aralık emniyet ve yargı darbe süreci, 15 Temmuz FETÖ ihanetinin kuluçka evresidir. 15 Temmuz işgal teşebbüsünün çatısı 17-25 Aralık süreciyle örülmüştür. Bu nedenle FETÖ’nün ne 15 Temmuz silahlı kalkışmasını ne de 17-25 Aralık kumpasını hatırımızdan ve gündemimizden çıkarmak mümkün değildir. Ayrıca doğru da değildir.”
Bahçeli, 17 Aralık günü: “Soruşturma nereye uzanırsa uzansın, ucu kime dokunursa dokunsun mutlaka sonuna kadar götürülmelidir”
Bahçeli, “17-25 saati”yle ilgili tartışmalara saatin var oluş nedeni hakkında bir açıklama yapmadan cevap verdi. Peki Bahçeli, 2013 yılındaki 17-25 Aralık operasyonlarının hemen ardından konuyla ilgili neler demişti?
17 Aralık 2013 günü, daha sonraki süreçte FETÖ kapsamında hüküm giyen veya halen firari durumda olan yargı ve emniyet mensuplarının güdümünde, üç farklı soruşturmayla ilgili yapılan operasyonlarda dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler, dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın oğlu Kaan Çağlayan, dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğlu Oğuz Bayraktar, dönemin AK Partili Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, dönemin Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan ve Reza Zarrab’ın da aralarında olduğu 70’in üzerinde kişi gözaltına alındı.
Bahçeli, operasyonla ilgili aynı gün sıcağı sıcağına yaptığı basın açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Aralarında yandaş işadamlarının, bakan çocuklarının, AKP’li danışman ve bürokratların, AKP’li Fatih Belediye Başkanı’nın ve bir kamu bankası genel müdürünün de bulunduğu şüpheliler çok vahim suçlamalarla soruşturma sürecine dâhil edilmişlerdir. Bir yıllık teknik ve fiziki takip sonucunda yolsuzluk ağlarının deşifre edildiği, kirli kazanç bağlantılarının belirlendiği, rüşvet çarkının tespit edildiği anlaşılmaktadır.
Sahte belgelerle hayali ihracat teşebbüsleri, altın kaçakçılığı, kara para aklama, rüşvetle vatandaşlık dağıtımı, imar usulsüzlükleri, rant yolsuzlukları, arazi vurgunculuğu ve ihalelere fesat karıştırma gibi ağır suç ve suçlamalar iktidar yönlendirmeli yandaş ve yolsuzluk çetelerini köşeye sıkıştırmıştır. İstanbul’daki yolsuzluk operasyonu bir kez daha göstermiştir ki, hükümet boyunu aşan kir ve karanlık işlere bulaşmış, çıkar ilişkilerinin, kul ve yetim hakkını gasp eden ahlaksızlıkların merkez üssü haline gelmiştir.
Nitekim Başbakan Erdoğan’ın yönetimi altında Türkiye resmen; yolsuzluğun, yoksulluğun ve yasakların hâkimiyeti altına girmiştir.
Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz hırsızlar, yağmacılar, talancılar, hortumcular, yan kesiciler, komisyoncular, tefeciler ve tufeyliler AKP hükümetinin etrafında öbek öbek toplanmışlar, aynı amaca doğru yönelmişlerdir. Şu günkü şartlarda, hükümetin sevk ve idare ettiği yolsuzluk ve hukuksuzluk kervanı gizlenemeyecek, saklanamayacak ve örtülemeyecek kadar büyümüş, kökleşmiş, her tarafı sarmıştır. Kara para zincirinin halkaları, gayri meşru gelir kapılarının parçaları, yasa dışı yollarla servet üstüne servet edinen mafyatik yapılanmaların uzantıları AKP’ye tam olarak sızmış ve hatta ele geçirmiştir.
İstanbul’da yürütülen ve çok ayaklı devam eden yolsuzluk soruşturması bunu bir kez daha ispatlamıştır. Her şeyden önce sürdürülen adli soruşturma nereye uzanırsa uzansın, ucu kime dokunursa dokunsun mutlaka sonuna kadar götürülmelidir. Türkiye yolsuzluklarla hesaplaşmalı, temiz toplum, temiz yönetim ve temiz siyaset için herkes samimi bir şekilde mücadele etmelidir. Kanunsuzluklarla baş edebilmek ve yolsuzluk damarlarını kökünden kesip atabilmek için bu tarihi fırsat heba edilmemelidir.
AKP’nin 11 yıllık iktidar süresinde defalarca yazılı ve görsel medyaya intikal etmiş iddialar ve şaibeler de devam eden hukuksal sürece eklemlenerek ülkemiz yolsuzlukların zincirinden kurtarılmalıdır. Geldiğimiz bu aşamada, hükümetin tüm kirli çamaşırları, tüm hukuksuz, vicdansız ve kural tanımaz aşırmaları deşifre edilmelidir.
AKP iktidarı millet önünde yargılanmalıdır. Gemicik sahiplerinden yumurtacılara, mısırcılardan enerji ortaklarına kadar kim varsa biriktirdikleri servetleri, şişkin banka hesapları, dünyalıklarını erken yaşlarda fazla fazla kazanmalarının derin sırları detaylı olarak mercek altına alınmalıdır.
Ayrıca söz konusu hukuki süreci; yıpratmak, sulandırmak ve rotasından saptırmak amacıyla gündemde sıcaklığını koruyan siyasi bir kutuplaşmaya, malum anlaşmazlığa ve sözde rövanşist bir çıkışa bağlamak en azından pişkinlik ve utanmazlık örneğidir.
Meseleyi ‘Hükümet-Cemaat’ çekişmesine hapsetmek, yolsuzluklarla ilgili soruşturmayı zamanlama itibariyle manidar bulup yakın geçmişteki iktidar tasarruflarına misilleme olarak yorumlamak son derece maksatlı, son derece kasti ve oldukça da akıl dışıdır. Başbakan Erdoğan’ın ‘tehditlere boyun eğmeyeceğiz’ diyerek hedef saptırma girişimi, ‘birilerinin topu tüfeği varsa bizim Allah’ımız var’ ifadeleri suçüstü yakalanan ve üste çıkmaya gayret eden telaşlı bir zihniyetin çırpınışlarından başka bir şey değildir. Yolsuzlukları örtbas etmeye, milli irade dolandırıcılığıyla akılları karıştırmaya ve siyaset cambazlığıyla günahları örtmeye hiç kimse, hele ki Başbakan Erdoğan asla kalkışmamalıdır.
Aziz milletimiz çalan, çırpan ve haksızlıklarla menfaat temin eden kim olursa olsun yakalarından tutulmasını ve bunlardan hesap sorulmasını beklemektedir. Ayrıca mahdumları haram para peşinde koşan ve nüfuz ticareti yoluyla hukuk dışı iş, işlem ve ilişkilere karışan bakanların mevcut hal ve durumlarını gözden geçirmeleri siyasi ahlakın bir gereği olacaktır.
Türkiye her anlamda arınmalı, her bakımdan paklanmalı, her düzeyde temizlenmelidir. Tüyü bitmemiş yüzbinlerce yetimin, mağdur olmuş milyonlarca mazlumun hakkına el uzatacak kadar İslam’dan, insaftan ve insanlıktan uzaklaşanlar sona yaklaşmış, krediyi tüketmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi İstanbul’da süren yolsuzluk soruşturmasını titizlikle ve büyük bir özenle takip edecektir. Hukuka saygı duymak herkes için ortak yükümlülüktür. Bu kapsamda siyasi telkin ve müdahalelerin olmaması konusunda özellikle Başbakan ve hükümeti çok dikkatli hareket etmek zorundadır.
Bugünkü ortamda gecikmeyle de olsa yargı devreye girmiş, inisiyatifi ele almıştır. Başbakan Erdoğan ‘Uluslararası Yolsuzluk Algısı Endeksi’ndeki sıralamayı 2002’ye göre mukayese etmek yerine, her anlamda yolsuzluğa gömülen etrafına, ailesine ve bizzat da aynadaki akislerine acilen odaklanmalıdır.”
Bahçeli, 25 Aralık’ın ertesinde: “Türk polisi, savcıların talimatıyla görevini yapmıştır”
Bahçeli, 25 Aralık’ta o dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın daha sonra görevden alınan bir savcı tarafından şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılması girişimiyle ilgili de bir gün sonra yaptığı basın açıklamasında da şu ifadelere yer verdi:
“Erdoğan, ‘siz o paranın ne olduğunu nereden biliyorsunuz? Evinde para çıkan herkes suçlu mu?’ diyerek haklı eleştirilere aklınca cevap yetiştirmeye çalışmıştır. Sayın Başbakan, dünyanın neresinde olursa olsun, sabit maaşla çalışan bir kamu görevlisinin evinden beş milyon dolara yakın para çıkması büyük bir olaydır ve asla kapatılamayacaktır.
“Başbakan Erdoğan ve kendisinden o tarihlerde icazet alan bakanlar arka arkaya açıklamalar yaparak yürüyen operasyonu sulandırmaya çalışmışlardır. Emniyet Genel Müdürlüğü’nde yaşanan görevden alma furyası neredeyse depreme dönmüştür. Başbakan yeni İstanbul Emniyet Müdürü’nü bizzat kendi uçağıyla taşımış, eliyle görev mahalline sanki evladını bir eğitim kurumuna teslim eden veli gibi getirip bırakmıştır.
“Türk polisi 17 Aralık’tan beri hükümetin tacizi altındadır. Ülke genelinde dokuz gün içinde 150’ye yakın polis görevden alınmış, 500’e yakın polisin de görev yeri değiştirilmiştir.
“Başbakan Erdoğan görevden aldığı polisleri nereden tanımaktadır? Daha önceden elinde bu polislerle ilgili bilgi ve belge mi vardır? Başbakan ve hükümeti bu kadar polisimizi görevden alırken neye dayanmış, hangi kıstasa göre hareket etmiştir? Başbakan Erdoğan, polisleri, işine geldiği zaman ‘destan yazdınız’ diyerek pışpışlamakta, işine gelmediği zaman da kabadayı mısınız, kimsiniz? diyerek azarlamaktadır.
“Yürüyen ‘Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturması’nın ucu kendisine dokununca kıymeti kopartan Başbakan Erdoğan polis müdürlerini arka arkaya görevden alarak emniyeti küçük düşürmüş, pis tezgahlarının kurbanı yapmıştır. Polisin şüpheliyi yakalayıp, şüphelinin ise siyasi yetkisinden polise görevinden el çektirmesi ancak AKP hükümetinin bir ayıbı olarak anılacaktır. Ne zamandan beridir hırsızlıkla suçlananlara, yolsuzluklarla itham edilenlere bilgi ve haber verilmesi şart koşulmuştur?
“Türk polisi görevini yapmış, savcıların talimatıyla aldığı emri yerine getirmiştir. Adli Kolluk Yönetmeliği’ndeki değişiklik ise AKP’nin korktuğu, soruşturma sürecinden gocunduğu bir şeylerin varlığına adeta kanıt olmuştur. Bu Yönetmelikteki ani düzenleme sayesinde, yargı fiilen yürütmeye bağlı hale getirilmiştir. Bu hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığı prensibiyle taban taban zıttır.
“Başbakan Erdoğan neyden çekinmektedir? Soruşturmanın kendisine temas edeceğiyle ilgili bir bilgisi mi vardır? Yoksa bir sürü iddialara konu olan çocuklarıyla ilgili sürecin başlayacağıyla ilgili ajanlarından ön bilgi mi almıştır? ‘Babamın oğlu olsa üstüne gideriz’ diyen birisinin özgüven kaybı yaşaması son derece manidardır.
“Sayın Başbakan, bırak bakalım yargı nereye kadar uzanacaksa uzansın. Kimin hakkında ne varsa soruşturulsun, temiz olanlar aklansın, ama yolsuzluğa karışanlar da sıfatı ve babasının ismi ne olursa olsun cezalandırılsın.”
Operasyonun birinci yılında MHP: “17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvetle Mücadele Haftası”
17-25 Aralık operasyonlarının ardından operasyona ve operasyonu yürüten FETÖ kapsamında ceza alan veya halen yakalama kararı bulunan emniyet ve yargı mensuplarına destek çıkan, Erdoğan ve hükümete yüklenen Bahçeli ile partisinin tutumu devamındaki aylarda ve yıllarda da değişmedi.
MHP, 2014 yılındaki 17-25 Aralık tarihleri arasındaki günleri, operasyonun birinci yıldönümü vesilesiyle “Yolsuzluk ve Rüşvetle Mücadele Haftası” ilan etti.
MHP, “17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvetle Mücadele Haftası” için özel logo tasarlattı. Tasarlanan logo, MHP’nin kurumsal sosyal medya hesaplarından TBMM TV’de sansürlendiği duyurusuyla paylaşıldı.
MHP, ilan ettiği hafta boyunca da her gün farklı illerde etkinlik toplantı duyuruları yaptı.
MHP’nin kurumsal hesabından yapılan “17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvetle Mücadele Haftası” paylaşımı halen yayında.
2015 seçimleri öncesi: “17/25 Aralık’ta rüşvete ve rüşvetçiye kol kanat gerdiler”
17-25 Aralık operasyonlarından sonraki ilk genel seçimler olan 7 Haziran 2015’teki seçimler öncesinde de MHP, “17/25 Aralık’ta rüşvete ve rüşvetçiye kol kanat gerdiler” gibi kampanyalarla hükümete yüklenmeye devam etti.
“17 ve 25 Aralık’ın hesabının sorulmasından asla geri adım atmayız”
7 Haziran’da yapılan genel seçimlerde AK Parti ilk kez tek başına hükümeti kuracak çoğunluğa ulaşamadı. Bahçeli ve MHP’nin tutumu, koalisyon tartışmaları süresince de değişmedi.
27 Haziran 2015’te o dönem Cumhuriyet’in genel yayın yönetmenliğini yürüten Can Dündar’a konuşan Bahçeli, yeniden gündeme gelen “17:25 saati”ni ilk kez kamuoyuna duyurdu.
Dündar, Bahçeli’nin “17:25 saati”ni 27 Haziran 2015 tarihli yazısında gündeme getirdi.
Aynı gün, Bahçeli’nin “17-25 saati”yle çektirdiği fotoğraf, MHP’nin hesabından da “Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli, ‘17 ve 25 Aralık’ın hesabının sorulmasından asla geri adım atmayız’” mesajıyla paylaşıldı.
“Hırsızları adalete teslim edelim, 17-25 Aralık’ın hesabını soralım dedik, AKP reddetti”
Koalisyonun kurulamaması ve genel seçimlerin 1 Kasım 2015’te yenilenmesi kararı çıkmasının ardından MHP’nin hesabından, “Biz hırsızları adalete teslim edelim, rüşvetçilerin yakasından tutalım, 17-25 Aralık’ın hesabını soralım dedik, AKP reddetti” mesajı paylaşıldı.
Bahçeli: “Biz 17-25 Aralık çerçevesinde hırsızların mahkemeye çıkarılmasını istiyoruz”
MHP’nin hesaplarının yanı sıra Bahçeli de kendi Twitter hesabından yaptığı paylaşımlarda birçok defa 17-25 Aralık operasyonlarını savunarak Erdoğan’a ve hükümete yüklenmeye devam etti.