Terör propagandası suçlamasıyla kapatılan Özgür Gündem gazetesiyle ilgili dava kapsamında “silahlı terör örgütü üyeliği” iddiasıyla yargılanan, dört ay hapis yatan ve 2018’den bu yana Almanya’da sürgün hayatı yaşayan yazar Aslı Erdoğan, Avrupa Postası’na konuştu.
Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkan satırlar şöyle:
“Sesimizin Almanya’da ustalıkla kısıldığını düşünüyorum. Türkiye’deki gibi vurmayla, kırmayla, cezaevine atmakla değil. Orada daha duyulurdu sesim. Burada bir şekilde sisteme uyum sağladık. Şimdi istediğim her lafı ediyorum ama kimse duymuyor. Yıldızlara konuşuyorum sanki. Ustaca yola getirildik. Burada pek çok ödül hatta şövalye nişanı almama rağmen hala yarı turist statüsünde oturma izni almaya çalışıyorum.”
“Her koşulda yazarım diyordum ama sonunda sesimi kestiler. Yenildiğim zamanı bilirim. Cezaevinde belli bir kırılma başlıyor. Türkçe benim hep evimdi. Türkiye’de hiç evimde hissetmedim ama o dilde varoluyordum. İlk kırılma cezaevinde başladı. Cezaevinde Türkçe mahkeme evraklarıyla, belgelerle, emirler yağdırılarak zulmün diline dönüştü.”
“Sürgün çok daha büyük bir kırılma, yaşamayan bilemez. Kendi dilinden bile sürgün edilmiş oldum. Kendi kütüphanemden uzağım. 20 yılda yazdığım her şey İstanbul’da kaldı. Burada yeniden onları kurmak neredeyse imkânsız. Türkçe’yi de unutuyorum. Onu da kaybettim daha çok İngilizce konuşuyorum, okuyorum. Bir tür suskunluk dönemine girdim. Son 3 yılda on bir kez hastanede yattım, halim kalmadı.”
Türkiye ile Almanya arasında bir pazarlık olduğunu söyleyen Aslı Erdoğan, edebiyat dünyasının en saygın kuruluşlarından PEN tarafından da dışlandığını ve aldığı bursun hastalığına rağmen yenilenmediğini açıkladı:
“Azıcık kendimi kullanılmış da hissediyorum. Bu eleştirim Türkiye’den çok Fransa’ya. Ben cezaevindeyken Fransa’da kitabım 70 bin sattı, ödüller yağdı. İki yıl sonra ‘E tamam’, modam geçti. Benden para kazanan kişiler, kurumlar da vardı, gidiverdiler. Bu da insanı incitiyor tabii. Bir köşeye atılıvermek, sen hayatında hiçbir sorunu çözememişken… Fransa kültür eski bakanı benim yayıncımdı. Parmağının ucuyla bana oturum alabilirdi.. Herkes sanıyor ki benim hayatım çok kolay. Fransa’da yaşayan bir arkadaşım var, o bana göre çok daha sert cümleler kuruyor. Diyor ki; ‘Senin ışığından herkes yararlandı, sonra unuttular seni, bir kenara attılar.’ Hayat genişliyor, o ışıkta çok da kalmak istemedim. Cezaevinden çıkmış yazarı oynamayı reddettim. Bir ölçüde de kırıldım. Ufak tefek şeylerle hayatım yola girebilirken Fransa bazında bu yapılmadı. Benim de payım olmalı. Bir ölçüde kenara itilmiş hissediyorum kendimi.”