Prof. Dr. Serap Yazıcı’nın açıklamalarından öne çıkan satırlar şu şekilde:
“29. madde bizim ulusal kanunumuz hüviyetini taşıyacak. Ama Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi 2004 değişikliğiyle 29. maddenin üzerine çıkarılmış bir madde. Şimdi bu durumda yargı kuruluşları Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesini dikkate almak durumundalar. Bu maddeyi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi şöyle tanımlıyor: “İfade hürriyeti çoğulcu demokrasinin olmazsa olmazıdır. Bu öyle bir hürriyettir ki hükümeti, toplumun büyük kesimini şok edecek birtakım fikirlerin açıklanması aslında ifade hürriyetinin meşru alanı içindedir. Bir fikir çok şok edici olabilir. Toplumu sarsabilir. Ama şiddet çağrısı içermedikçe, şiddete başvuruyu teşvik etmedikçe aslında bütün düşünceler ifade hürriyetinin meşru alanı içindedir.”
1989’da Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığını kabul etmişti. O zaman şu soruyu sormamız lazım: Neden toplumda bu kadar zaman meşguliyet yarattık? Bakın 26 Mayıs’ta verildi teklif. Mayıs’tan şu tarihe kadar tartıştık. Ve hala tartışıyoruz. Ve daha tartışacağız. O zaman enerjimizi boşuna harcadığımız gibi bir sonuç doğuyor.
Anayasa mahkemesinin önceki kararlarına referans vererek yazılar yazdım ben. Çünkü bizim anayasamızda aynı zamanda 13. maddede bir hüküm var. Diyor ki o hükümde, temel hak ve hürriyetler ancak kanunla sınırlanabilir. Ama kanun koyucu bir hak ve hürriyeti sınırlarken serbestçe hareket edemez. Onun belli sınırları vardır. Ve o sınırları madde şöyle tanımlıyor: Hak ve hürriyetler Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak sınırlanmalıdır. Ayrıca yapılan sınırlamalar bir hakkın özüne dokunamaz. Demokratik toplum düzeninin gereklerini ihlal edemez. Ve ölçülülük ilkesini ihlal edemez. Şimdi bütün bu kavramlarla ilgili Anayasa Mahkemesi’nin geçmişte verdiği çok mühim kararlar var. O önceki kararlarını dikkate aldığı takdirde, ki öyle olacağını umut ediyorum, iptal kararı verme ihtimalini çok yüksek görüyorum.”
“Şu anda başörtüsü ile ilgili bir yasak yok. O yüzden olmayan bu yasağı kaldırmaya çalışmaya da gerek yok.”
“Yürüme hürriyetini düzenleyen bir anayasa değişikliği yapacağımı taahhüt etsem, böyle bir taahhüdün anlamı var mı? Bence boş bir vaat. Bu tartışma nereden doğdu? Sayın Kılıçdaroğlu böyle bir vaatte bulundu çünkü bunun sosyolojik bir nedeni vardı. Sahada onlara yönelik seçmende başörtüsünün yasaklanacağına dair korku vardı.”