Ali Babacan geride bıraktığımız hafta sonu (5 Haziran), İstanbul’daki Büyükada’da partisinin Adalar ilçe teşkilatının açılışına katıldı. Bu açılıştan önce bir grup gazeteci ile bir görüşme gerçekleştirdi. Siz de bu görüşmeye katılan isimlerden biriydiniz. Görüşme nasıl bir havada geçti, kimler katıldı, neler konuşuldu?
Ben siyasi fasıllardan önceki, gazetecilerle yapacağı sohbet toplantısına gittim, Partinin kurmayları vardı. Adalar yeni ilçe başkanı vardı, Gülçin Avşar vardı, Ali Babacan ve eşi vardı. Jale Özgentürk geldi, Oral Çalışlar oradaydı, Salih Memecan ve eski AK Parti milletvekili Nursuna Memecan, Serbestiyet’ten Yunus Emre Erdölen vardı. Yunus Emre’nin damardan sorduğu bir soru ile başladı toplantı. Ali Babacan da neler oluyor, kendi partisi neler yapıyor, altılı masa neler yapıyor gibi konular üzerinde tatmin edici bir izahat verdi.
Neler konuşulduğunu biraz açalım isterseniz. Altılı masa özellikle çok merak ediliyor. Ali Babacan sizlerle neler paylaştı? Sizin gözlemleriniz neler oldu?
Önce bir hususu vurgulamak istiyorum. Türkiye uzun zamandır adeta hâkim parti, tek parti ikliminde yaşıyor. Ayrıca kişilerin merkezde olduğu otoriter bir atmosferi soluyor. Ülkede dolayısıyla her türlü tartışma söylem üzerine ve kişiler üzerinden gidiyor. Programların, programatik hamlelerin geride kaldığı bir alışkanlık bu. Böyle bir iklim Türk basınında (ne kadar kaldıysa) egemen. Türkiye’deki siyasi sohbetlere de hâkim. Kimin aday olması gerektiği tartışması her şeyin önünde gidiyor. Dolayısıyla kamuoyunda altılı masa ile ilgili en çok ifade edilen endişe ‘çok heyecan yaratmadığı’ yönünde. Hatta sıkı tavsiyeler var; bir an önce adayın açıklanması gerektiği konusunda.
Ali Babacan’ın altılı masanın seyriyle ilgili açıklamaları temelde bu hâkim alışkanlığın dışında bir noktaya vurgu yapıyor ve temas ediyordu. Babacan, bu konuda en başından beri son derece titiz. Yani kişilerin öne geçeceği, imajların ya da isimlerin öne çıkacağı bir siyasi yarıştan çok programların, yol haritalarının, siyasi tematik konuların ana hatlarını belirlediği bir yeniden siyasete dönüş vurgusuna sahip.
Ali Babacan’ın ne anlattığı konusuna gelirsek… Bildiğimiz ama önemli şeyler anlattı. Bunlardan biri, sık sık dile getirdiği geçiş süreci haritası. Geçiş süreci haritasının içini Babacan şöyle dolduruyor: “Evet biz altı parti parlamenter sisteme dönelim istiyoruz ve bu konuda ortak bir tutum alıyoruz ama seçimleri kazandığımız takdirde parlamenter sisteme dönmek hemen mümkün olmayabilir. O halde de facto-fiili bir parlamenter sistem işleyişi üretmemiz ve bunu yürütmemiz lazım. Yani başkanlık sisteminin yetkileri çerçevesinde bir tür parlamenter sistemin düzenine, mantığına, işleyişine uygun bir de facto işleyiş…”
Bu tabii son derece ciddi bir konu. Yasal sınırları olması lazım, meşruiyet açısından sorunlar üretmemesi lazım. Ali Babacan’ın söylediği de bunun ince ve ayrıntılı bir şekilde çalışıldığı ve yol alındığı yönünde.
Yani en çok siyasetin işletmesi yönüyle ilgili altılı masa. Bu belki çok heyecan yaratmıyor ama çok da önemli. Çünkü biz muhalefetin kazandığını varsayarak konuşuyoruz. Kazandığı takdirde muhalefetin ülkeyi nasıl yöneteceği sorusu devasa bir problem üretebilir. Çünkü son derece güçlü bir başkanlık mekanizması var, 900 tane bürokrat görevinden düşecek, bunların yerine yenileri atanacak, kim atayacak, nasıl atayacak gibi pek çok soru var karşımızda. Nitekim Babacan tüm bu ihtimallerin elden geçirildiğini, detaylı bir harita çalışması yapıldığını söyledi.
Bu fiili uygulamada esas, ‘güçler ayrılığına geri dönüş’, denge ve denetleme mekanizmalarının yeniden yerine oturması şeklinde olacak diyor Babacan. Tabii burada bugünkü anayasada cumhurbaşkanına verilen çeşitli yetkiler var. Bunlar nasıl kullanılacak. Örneğin mevcut durumlar, cumhurbaşkanının kararname ile kurduğu kurullar ve kurumlar kaldırılacak mı, nasıl kaldırılacak, atamalar nasıl yapılacak vs. Cumhurbaşkanı bugün Ali Babacan’ın da hatırlattığı üzere illerdeki sağlık müdürlerinden Merkez Bankası başkanına kadar yüzlerce kişiyi tek imzayla atıyor. Bu atama mekanizmasının hem içerik hem şekil olarak değiştirilmesi gerektiğinde anlaştıklarını söyledi. Yani önemli atamaların tamamının muhakkak mutabakatla olacağını, mutabakatın da kaçınılmaz olarak liyakatı devreye sokacağını, alt düzey atamaların ise bakanlara bırakılabileceğini, böyle bir ayrıntılı çalışmanın her parti tarafından yapılmakta olduğunu söyledi.
Söylediği özetle şu Ali Babacan’ın; eğer bir ortak aday seçilirse bu ortak aday neye göre hareket edecek? Bu son derece önemli olduğu için, bu çalışmaların seçilecek ya da ortak aday olarak belirlenecek ismin yol haritası olarak karşımıza çıkacağını gösteriyor.
Benim özellikle hoşuma gitti Ali Babacan’ın anlattıkları. Söylediklerini kişiselleşme ve kurumsallaşma arasındaki veya kişisel söylem siyasetiyle bir tür kurucu siyaset ve kurumsal siyaset arasındaki farka özellikle işaret etmesi bakımından önemsedim.
Babacan altılı masa olarak birkaç konuda anlaştıklarını da söyledi. Bunlardan biri Merkez Bankası’nın bağımsızlığının mutlak olması. Bunda tüm partiler hemfikir. Eğitimden ekonomiye kadar planlama, strateji belirleyen bir yapı oluşturmak gibi bir arayışları var. İşte bu da tematik politikaların yine katılımcı ve paylaşımcı bir mekanizmasına işaret ediyor. Bir de tabii ekonomik ve sosyal konsey diye bir şey var bugün hiç çalışmayan. Onun çalıştırılması üzerinde de bir mutabakat olduğunu söyledi.
Bunlar dışında ben de sordum, Oral Çalışlar da sordu; ince politik konularda ne olacak? Dış politika, eğitim, ekonomi? Babacan henüz bunların konuşulmadığını ama ilkesel olarak mutlaka konuşulup kimi temel ilkelere bağlanacağını, altılı masanın hedeflerinden birinin de bu olduğunu söyledi.
‘Genel bir af olur mu? Bu dönemde yaşanan mağduriyetler nasıl giderilir?’ diye bir soru soruldu. Babacan, savcılıklarda 1 milyon 547 bin terörist olmayla ilgili suçlama ya da soruşturma sürdüğünü söyledi ve bunların hepsine el atılması gerektiğini söyledi.
Son olarak şunu söylemek isterim; Ali Babacan bir genel mutabakat olduğunu ve bu mutabakat bakımından gerek CHP’nin gerek İYİ Parti’nin, gerek kendilerinin, Davutoğlu’nun iradeli ve sonuna kadar gitme niyetinde olduğunu söylüyor. Dolayısıyla diyebiliriz ki bir siyaset tarlası sürülüyor. Aday kim olacak, nasıl olacak, tabii bunlar önemli tartışmalar ama benim aldığım ve aktarabileceğim ilk intibalar bunlar.
Bende nasıl bir etki yaptı dersen, pozitif bir etki yaptı Ali Bey’in anlattıkları. Muhalif siyasetin hem işletme boyutu hem de hangi ilkelere göre çalıştırılacağı birlikte ele alınırsa Türkiye yol alır.