Araştırmacı Yazar Muhammad Jalal tarafından kurulan ve “Çağdaş Dünyada İslam Düşüncesi” temasında programlar yapan The Thinking Muslim adlı kanalda “Batılı Müslümanlar neden Türkiye’ye göç ediyor?” konusu ele alındı. Programa katılan ve 2014 yılından beri Türkiye’de yaşayan Thomas Abdul Qadir Türkiye’ye yerleşme sürecini, Türkiye’de yaşama tecrübesini ve Batı’dan Türkiye’ye göçün sebeplerini anlattı.
Thomas Abdul Qadir 2014 yılında gezmeye geldiği İstanbul’u çok beğenmiş ve bir süre sonra Amerika’dan buraya göç etmeye karar vermiş bir Müslüman. Şimdi ise İbn Haldun Üniversitesi’nde yüksek lisans yapıyor ve geleneksel İslam eğitimi almaya devam ediyor.
Müslümanlar neden göç etmek istiyorlar?
Abdul Qadir’e göre Türkiye’ye göç eden Müslümanları birkaç gruba ayırmak mümkün: Arap Baharı’ndan sonra Suriye, Irak, Mısır, Libya gibi ülkelerden kaçmak zorunda kalan Müslümanlar, Orta Doğu ve Balkanlardan İslam’ı incelemek için gelenler, Özbekistan, Kazakistan gibi ülkelerden veya Afrika’dan ekonomik sebeplerle çalışmaya gelenler.
Tüm bu gruplar dışında bir de Thomas Abdul Qadir gibi Batı’dan gelenler mevcut. Abdul Qadir’e göre Batı’daki Müslümanların göç etme isteğinin birkaç sebebi var. Bu sebepler başta Fransa olmak üzere Müslümanlar üzerinde artan baskılar, 11 Eylül sonrası yükselen islamofobi karşısında Müslümanların sürekli devletlerine sadık olduklarını ispatlama ihtiyacı duymaları, Lgbt lobisinin adeta bir toplum mühendisliğine girişmesi sonucu çocuk yetiştirmekte zorlanmak olarak sıralanabilir. Sebepler bir araya geldiğinde ise Abdul Qadir’e göre aslında insanlar dinlerini yaşayamadıkları için “hicret” etmek istiyorlar. Abdul Qadir baskılardan ve zulümlerden dolayı dini yaşayamamanın ahirette bir bahane olarak kabul edilemeyeceğini, yeryüzünün tamamının Allah’ın olduğunu ve dolayısıyla dini yaşamak için dünyada istenen herhangi bir yere gidebileceğini söylüyor.
Neden Türkiye’yi seçiyorlar?
Thomas Abdul Qadir hicret için Türkiye’nin seçilme sebeplerini de şöyle anlatıyor: “Peygamber ve sahabeler gördükleri zulüm ve baskılar karşısında dinlerini daha iyi yaşayabilmek için hicret etmeye karar vermişlerdi. İlk tercihleri Müslüman olmamasına rağmen hakları koruma noktasında iyi bir ülke olan Habeşistan olmuştu. Dolayısıyla hicretin illa Türkiye’ye olmasına gerek yoktu. Örneğin Kanada’ya da gidilebilir. Ya da yine Müslüman olan Malezya, Katar gibi ülkelere de gidilebilir. Fakat Türkiye’yi cazip yapan birkaç sebep var: Asya, Avrupa ve Afrika’nın ortasında yer alması sebebiyle ulaşılırlığının kolay olması, son zamanlarda gerilemiş olsa da ekonomisinin diğer seçeneklere göre daha iyi olması, İslami ilimler açısından zengin bir çalışma alanına sahip olması, tüm Müslümanlar için aktivizm yapan insanların bulunması ve tabi ki muhafazakar yaşam tarzına uygun olması.
Türkiye’de Batı’daki gibi bir Müslüman olarak günlük yaşamınızı dizayn etmekte sıkıntı yaşamıyorsunuz. Amerika’da veya Avrupa’da herhangi bir yerde azınlık olmak psikolojik olarak insanı çok yoruyor. İslam benim için sadece mücadele demek değil daha derin bir şey. İslam’a daha uygun şekilde yaşamak istiyorum.”
Bir yabancı olarak Türkiye’de yaşamak nasıl bir tecrübe?
Abdul Qadir her ne kadar pek çok seküler mahallesi olsa da İstanbul’u bir ümmet şehri olarak gördüğünü söylüyor. Önceden turist olarak sadece Ruslar, Almanlar, İngilizler gelirken şu anda İstanbul’un ümmete daha açık olduğunu söylüyor. Müslümanlar artık sadece Fatih, Başakşehir gibi yerlerde değil Üsküdar, Ümraniye, Eyüp gibi semtlerde de rahat edebiliyorlar diyor ve büyükşehirde yaşamak istemeyenler için de Konya ve Bursa gibi şehirleri öneriyor.
Türkiye’de zenofobiyle karşılaştıkları durumların da olduğunu fakat gayrimüslimlerden gördükleri muameleyle karşılaştırıldığında bunun tercih edilebilir olduğunu söylüyor Abdul Qadir:
“Her ne kadar yükselen bir milliyetçilik söz konusu olsa da insanlar günlük hayatta birbirlerine çok adapteler. Suriyelilerle Türkler birlikte vakit geçiriyorlar, şakalaşıyorlar hatta evleniyorlar.”
Ona göre ekonomik düzeyde yaşanan tersine bir sömürgecilik.
Batı’dan Türkiye’ye doğru bir beyin göçü yaşandığını ve bunun Türk toplumuna özellikle de Türk akademisine katkısı olduğunu düşünüyor.
Abdul Qadir, kendisi gibi İstanbul’a Amerika, Kanada, Balkanlar, Filistin gibi dünyanın her yerinden göç eden Müslümanlarla birlikte “Majlis of İstanbul Muslims” isminde bir topluluk kurmuş. Topluluk kendini “Müslümanlar arasında manevi, sosyal, entelektüel ve profesyonel diyaloğa kendini adamış bir girişim” olarak tanımlıyor.
Türkiye ve uluslararası Müslüman çevrelerdeki akademisyenler, akademisyenler, gençler, aktivistler, düşünürler ve politika yapıcılar arasında diyaloğu ve sürdürülebilir bağlantıları geliştirmeyi amaçlayan topluluk bu çerçevede toplantılar, seminerler, geziler, atölyeler düzenliyor. Ulusal ve uluslararası hükümetler ve sivil toplum kuruluşlarıyla ortaklıklar geliştiriyor, topluluğun mesleki gelişimi için iş ve staj fırsatları oluşturmaya çalışıyor.
Topluluk aynı zamanda İstanbul’un manevi, entelektüel ve ticari olarak tarihi konumunu geliştirmeyi ve desteklemeyi de amaçlıyor.