Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yılında yapılacak olan 2023 seçimlerine iki yıl kala Erdoğan, anketlere göre döviz krizi, ekonomik durgunluk ve pandemi sebebiyle desteğini hiç olmadığı kadar yitirmiş görünüyor. Buna karşılık, iktidar koalisyonunun kendi içinde gayriresmi bir muhalefet ittifakı haline gelmesine rağmen bazı kesimler Erdoğan ve partisi AK Parti’nin kırsal kesim ve muhafazakâr işçi sınıfı nazarındaki gücünü koruduğunu söylüyor.
2020 yılında dünya çapında etkili olan ekonomik küçülmenin ardından Türkiye’nin bu yıl büyümesini hızlandırdığı görülüyor. Fakat gıda ve diğer temel ihtiyaç maddelerindeki enflasyon oranı yüzde 20’leri aşmış durumda.
Fitch Ratings’in Avrupa Direktörü Douglas Winslow, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın anketlerdeki vaziyetine bakarsanız, zorlu ekonomik koşullar nedeniyle önümüzdeki 12 ay içinde yapılacak bir seçimin, onun için olumlu neticelenmeyeceği aşikâr” diyor.
Dünya Bankası tahminlerine göre 2020 yılında Türkiye’de 1,5 milyondan fazla insan yoksulluk sınırının altına düştü. Ayrıca Gini’nin Gelir ve Servet Dağılımı İndeksi, Türkiye’deki ekonomik eşitsizliğin 2011’den bu yana arttığını, 2013 yılıyla birlikte bu artışın hızlandığını; bunun da iktidarın ilk on yılındaki büyük ekonomik kazanımları erittiğini gösteriyor.
Yıllara göre kişi başına düşen milli gelirin değişimi.
On yıllık refah
Modern Türkiye’nin en uzun süreli siyasi lideri Erdoğan’ın henüz küçük AK Parti’si, 1970’lerden bu yana yaşanan ekonomik çöküşün ardından 2002’de, hüsranla sonuçlanan kötü yönetim ve ekonomik durgunluklardan kurtulma vaadiyle iktidara geldi.
O dönemin Başbakanı Erdoğan, yaklaşık on yıllık bir refah döneminde ekonomik toparlanmadan ve Batı’yla kurulan iyi diplomatik ilişkilerden istifade etti. Yoksulluk ve işsizlik geriledi. Erdoğan’ın iktidarından on yıl önce üç haneli olan enflasyon yüzde 5’lere kadar indi ve Türk Lirası dünyada cazibesini artırdı.
Bu yıllarda Erdoğan’ın iktidarı bozulamaz gibi görünüyordu.
Fakat eşi benzeri görülmemiş hükümet karşıtı protestoların (Gezi Parkı) Türkiye’yi kasıp kavurduğu ve nispeten büyük ekonomilerin ivme kazandığı 2013’te küresel olarak gelişmekte olan ülkelerin piyasaları sancılı bir süreçle karşılaştı. İşler, bu tarihten itibaren Erdoğan için değişmeye başladı.
Reuters’de yapılan bir analize göre 2013 yılı, kişi başına düşen GSYİH, işsizlik ve diğer ekonomik refah göstergeleri açısından bir dönüm noktasıydı. 2013 yılı aynı zamanda yabancı yatırımcının Türkiye’ye en çok teveccüh gösterdiği yıl oldu. Ancak o günden bu yana Türk Lirasının değeri düştü ve Türklerin satın alma gücü iyiden iyiye tükendi.
Yabancı yatırımcılar grafiği.
İşsizlik oranı grafiği.
Baskı ve izolasyon dönemi
Erdoğan 2013 yılında İstanbul’daki Gezi Parkı’nda başlayan protestoları bastırarak pek çok kişiyi olumsuz anlamda şoke etti. Sabancı Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden Dr. Ateş Altınordu, baskıların “AK Parti için adeta yeni bir kuruluş dönemi başlattığını ve merkez siyasi akımların bu sürecin sonunda AK Parti’ye karşı pozisyon almaya başladığını” söylüyor.
15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL ile birlikte analistler, Türklerin ekonomik refahının da gerilediğini tespit ediyor.
Altınordu’ya göre 2013’ten bu yana AK Parti ve Erdoğan otoriterliğini daha da artırarak ekonomiye iyiden iyiye zarar verdi. Daha sıkı bir medya kontrolü ile birlikte kendi başına ve daha merkezi bir şekilde karar almaya başladı. Dolayısıyla daha fazla siyasi hatalar yaptı ve bu da yolsuzluğu iyiden iyiye artırdı.
Seçmen tabanı
Sağlık hizmetleri gibi kilit role sahip diğer ölçütler Erdoğan’ın iktidara geldiği 2003’ten bu yana önemli ölçüde iyileştikten sonra sağlamlığını koruyor.
2001-2002 IMF programı kapsamında uygulanan kemer sıkma politikaları hafiflerken Erdoğan, AB’ye katılmak için gereken serbest piyasa politikalarını benimsemişti. 2008-2009 ekonomik krizi Türkiye’yi de etkiledi ancak bu dönemde yükselen piyasalarda getiri arayan yatırımcıların en büyük gözdesi Türkiye oldu. Ucuz dış kredi, AK Parti’nin üst üste sekiz seçim kazanmasına yardımcı olan inşaat merkezli bir ekonomik kalkınmanın da sürdürücüsü oldu.
Washington Enstitüsü’nden Soner Çağaptay, yazdığı bir raporda Erdoğan’ın vatandaşlarını, Kemalistlerin 20. yüzyılın büyük bir bölümüne yayılan yönetiminden çok daha iyi bir yaşam standardına kavuşturmasından ötürü sadık ve kendisine bağlı destekçilere sahip olduğunu ifade etmişti. Çağaptay, Erdoğan’ın iktidarı öncesinde Türkiye’deki bebek ölümlerinin iç savaş öncesi Suriye’yle mukayese edilebilir vaziyette olduğunu; şimdilerde ise İspanya’yla aynı oranlara sahip olduğunu vurgulamıştı.
Ekonomik ve siyasi güçlükler
ABD Merkez Bankası’nın teşvikleri kaldırmaya başlayacağı sinyalini vermesiyle birlikte ekonomik refah göstergeleri de gerilemeye başladı. Bu dönemde Erdoğan’ın milliyetçilerle ittifak yapması, iktidarını sarayında temerküz ettirdiği bir başkanlık sistemini benimsemesiyle siyasi gerginlikler had safhaya ulaştı. Parti içindeki önemli ekonomi yetkilileri AK Parti’yi terk etti. Uzmanlar, 2018 krizine girerken bile Merkez Bankası’na faizleri düşürmesi yönündeki baskıların görüş ayrılıklarına yol açtığını söylüyor.
Türk Lirası, 2013’ten beri dolar karşısında yüzde 75 değer kaybetti; bunun yarısı son üç yılda gerçekleşti. Birçok Türk artık yatırımlarını yabancı para birimlerinde muhafaza etmeyi tercih ediyor.
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın bölge ekonomisti Roger Kelly, “2013’ten itibaren Türkiye ile Batı’nın siyasi olarak birbirinden ayrışmaya başladığını hissettiğini” söylüyor.
Çeviren: Enes Özkan