DEM Partisi Eş Genel başkanı Tuncer Bakırhan partisinin grup toplantısında Kürt meselesinde çözüm için muhalefete seslendi:
Muhalefete çağrı: “Gelin barışı, demokrasiyi, hak talep edenlerin haklarını beraber tartışarak, diyalogla hayata geçirelim”
“Ana muhalefet partisine büyük görev düşüyor. CHP, statükoya sığınmayan, çözüm karşıtı bir yere savrulmadan Kürt sorunu başta olmak üzere ülkenin temel meselelerinin demokratik bir şekilde çözülmesi için karşı bir yerde durmalıdır. Çözümün yanında yer almalıdır.
CHP eğer böyle davranmasa sadece ülkemize değil, geleceğimize de büyük zarar vermiş olur. En fazla da statükoyu savunarak, Kürt meselesinde bir çözüm programı ortaya koymayarak kendisine büyük kötülük yapar. Parlamentodaki bütün siyasi partilere çağrı yapmak istiyorum. Gelin barışı, demokrasiyi, hak talep edenlerin haklarını beraber tartışarak, diyalogla hayata geçirelim diyoruz. Ortada çözüm bekleyen, Türkiye’nin en büyük meselesi: Kürt meselesidir. Bunun için bir keşif yapmaya gerek yok. Bu bizim de iktidarın da kabul ettiği bir meseledir.”
“Kürt kiminle oturur, kiminle konuşur, kimin elini tutar buna kendisi karar verir.”
“Kürt meselesinde hafif bir tartışma olduğu zaman, kimileri bir düşünce beyan ettiği zaman hemen bir koro hep bir ağızdan ‘Kürtler iktidarla anlaştı’ der dururlar. Artık bu durumdan Türkiye’yi kurtarmak gerekiyor. Bu bir siyaset değildir. Bu başkası yerine konuşmaktır. Kürt kiminle konuşur, kiminle oturur, kimin eline tutar kendisi karar verir. Kaldı ki kimseyle oturduğumuz, konuştuğumuz, kapılı kapılar arkasında bir şey çevirdiğimiz yok. Dolayısıyla en başında ‘Kürtler iktidarla anlaştı’ diyenler oluşabilecek diyalog zeminleri önüne bariyer koyarak bu ülkenin çözümsüz bir şekilde bu biçimde devam etmesini istiyorlar.”
“Biz de Öcalan’ın nasıl cevap verdiğini merak ediyoruz.”
“Bugün sayın Bahçeli’nin konuşmasını dinledim. Gerçekten şaşırdım, metin yazan arkadaşlarına da sesleniyorum. Sayın Öcalan’a bugün Bahçeli bir çağrı yaptı. Ama o çağrının muhataplarına ulaşması için sayın Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılmasını bilmiyor. 43 aydır sayın Öcalan’la avukatlar, aile görüşemiyor. Sayın Bahçeli, sayın Öcalan’ın ne söyleyeceğini ne çağrı yapacağını biz de merak ediyoruz senin gibi. O zaman tecridi kaldırın, sayın Öcalan’ın ne dediğini görelim. 43 aydır kuş uçmayan, kervan geçmeyen, uçan kuşların bile üzerinden geçmediği bir adaya böyle boşu boşuna çağrı yapılır mı? Buyurun, sizin sormuş olduğunuz soruya sayın Öcalan’ın nasıl cevap verdiğini merak ediyoruz. Kapıları açın, dinleyelim, görelim.”
DEM yönetimi Demirtaş’ı ziyaret edecek
DEM Parti Eş Genel Başkanları ve parti yönetiminden isimler yarın (16 Ekim) Kandıra Cezaevi’nde Figen Yüksekdağ’ı ile Milletvekili Semra Güzel’i, sonraki gün Edirne Cezaevi’nde Selahattin Demirtaş ile eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Selçuk Mızraklı’yı ziyaret edecekler.
Cengiz Çandar: Demirtaş; Bahçeli ve Erdoğan’la görüşülmesinden yana
DEM Parti Milletvekili Cengiz Çandar, Haziran ayındaki ziyaretinde Demirtaş’ın Bahçeli ve Erdoğan’la görüşülmesine sıcak baktığını söyledi.
Karar’dan Sema Kızılarslan’a konuşan Çandar şunları söyledi:
“Demirtaş ile son bir yıl içinde en çok görüşen milletvekiliyim. En son görüşmemiz haziran ayındaydı. Ara biraz açıldı. Genellikle 2-3 saat süren açık sözlü ve dostane konuşmalar yapıyoruz. Demirtaş’ı çok seviyorum; onun önemini, Türkiye’nin geleceği açısından çok gerekli buluyorum.
Demirtaş, tıpkı Abdullah Öcalan gibi, Türkiye’nin geleceği ve toplumsal barışı açısından önemli biri. Eğer Demirtaş’ı hapiste tutmaya devam ederseniz ve onun ne düşündüğünü bilmeden, rolünü oynamaktan mahrum bırakırsanız, Türkiye’ye kötülük yapıyorsunuz demektir. Aynı zamanda, Türkiye’de toplumsal barış istemediğiniz anlamına gelir.
Eğer Türkiye’de gerçek bir toplumsal barış oluşturmak istiyorsanız, o zaman Öcalan’ın tecridi ve Demirtaş’ın hapiste tutulması durumu ortadan kaldırılmalıdır. Bu iki isim, Türkiye’nin toplumsal barışı ve Kürt barışı açısından önemli figürlerdir. Eğer bu isimleri hapiste tutmaya devam ederseniz, ya toplumsal barışı güçlendirmek istemiyorsunuz ya da hayal kuruyorsunuz.
Demirtaş hapiste kaldığı sürece, çözüm sürecinin başarılı olabileceğine dair umut beslemek mümkün değil. Anayasa yapma konusunda da bir ilerleme kaydedemeyiz; hangi anayasa Selahattin Demirtaş hapisteyken yapılabilir ki? Ayrıca Öcalan’ın ne düşündüğü, ne yapabileceği bilinmediği sürece, bu sürecin ilerlemesi imkânsız hale gelir.
Demirtaş, Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli ile görüşmekten yana. Son görüşmemizden sonra bu fikrinin değiştiğini sanmıyorum.”
“2012’de çözüm süreci aniden başlamıştı”
Bir merhabayla, bir el sıkışmayla çözüm süreci olmaz diyenler de var ve haksız sayılmazlar.
Ancak bir yandan da Türkiye’de aniden ortaya çıkan ve çözüm sürecini başlatan gelişmelerin örneği var. 2012 yılının sonunda, Aralık ayında Erdoğan’ın televizyon konuşmasında, çözüm sürecinin çok yakında başlayacağını söylediğini hatırlayalım. Bu, hiç beklenmedik bir şekilde Abdullah Öcalan’ın ziyaretiyle başladı. İki BDP’li milletvekili, Ahmet Türk ve Ayla Akat Ata’nın İmralı’ya yaptığı ile yapılan ziyaretle süreç fiilen başladı. Mart ayında Nevruz’da, 2 milyon kişinin önünde, Abdullah Öcalan’ın Türkçe ve Kürtçe olarak iki milletvekili tarafından okunan açıklamasıyla devam etti. Bu açıklamada Türkiye’nin birliği, beraberliği ve İslami geleneklere referans veren bir çağrı yapıldı. Silahlı unsurların sınır dışına çekilmesi gündeme geldi ve çözüm süreci o dönem büyük bir ivme kazandı.
2012 yılının Aralık ayında büyük bir gerginlik yaşanıyordu. Binlerce kişi hapishanelerde açlık grevlerindeydi. O zaman birine sorsanız, “Çözüm süreci başlıyor mu?” diye, “Sen deli misin, görmüyor musun durumu?” derdi. Ancak birdenbire başladı. Aynı şekilde, Oslo görüşmeleri de yıllar öncesine dayanıyordu, ama o dönem kimse bu temasları bilmiyordu. Dolayısıyla, şu anda eğer bir çözüm süreci varsa ya da başlaması söz konusuysa, bunu bilmiyoruz. “Hayır, kesinlikle yoktur” diyecek bir bilgiye de sahip değiliz.