Yıl 1974. Aylardan Mayıs. İktidarda CHP-MSP koalisyonu var. Bülent Ecevit başbakan, Necmettin Erbakan başbakan yardımcısı. Süleyman Demirel’in AP’si ana muhalefet partisi. 12 Mart askeri müdahalesinin gücü büyük ölçüde kırılmış durumda.
Meclis’te CHP-MSP koalisyonunun hazırladığı Af Kanunu görüşülüyor. Af tasarısı geniş kapsamlı. Sağcıları, solcuları ve adli mahkumları da içine alıyor. Demirel, Erbakan’ı “Komünistleri, anarşistleri bırakıyorsunuz” diyerek sıkıştırıyor. Bizler cezaevinde çıkacak kanunu bekliyoruz. Maddeler birer birer geçiyor.
Din ve inanç özgürlüğünü sınırlayan TCK 163 ve en kritik maddelerden biri olan ve Denizleri idama gönderen 146. madde de af kapsamı içinde kabul edilince, gönül ferahlığı içinde yatıp uyuyoruz. Sabah uyanınca bizi bekleyen tatsız bir sürpriz var:
Düşünce, ifade ve örgütlenme hakkını hedef alan TCK 141. ve 142. maddeler MSP’li bir grup milletvekilinin muhalefetle birlikte oy kullanması nedeniyle af dışı kalmış.
MSP içindeki “Nurcu kanat” olarak kabul edilen grup, “Komünistleri affetmeyeceğiz” diyerek bir son dakika golü atarak, 141-142. maddeden mahkum olan “düşünce suçluları”nı hapiste bırakmış.
“Anarşist eylemciler” diye andıkları kesim çıkmış, asıl tehlike sayılan “beyin takımı” çıkamamıştı (Bu çarpıklık, Anayasa Mahkemesi’nin “kanun önünde eşitsizlik” gerekçesiyle düzeltildi. İki ay sonra, 16 Temmuz 1974’te bizler de kanundan yararlanarak serbest kaldık).
Asıl suçlu düşünce…
Türkiye’de iktidara egemen olan zihniyet; oldu bitti, asıl tehlikeyi fikirde görmüş, bu nedenle düşünce insanlarını asıl düşman kabul etmiştir. Cezaevlerinin yükünün azaltılması konusu gündeme gelince aynı anlayışın yeniden ortaya çıktığını görüyoruz.
Bu ülkenin Cumhurbaşkanı; bir şiir okuduğu için hapse girdi, siyasi yasaklı haline geldi. Yasakları aşabilmesi de kolay olmadı…
141-142. maddeler kanundan çıkarılırken Terörle Mücadele Kanunu “devleti koruma iddiası”nı devraldı. Şimdi neredeyse bütün muhalif görüşlerin kolaylıkla “terör kapsamı” içine alınabildiği bir dönemdeyiz. Tabii, muhalif görüşleri nedeniyle tutuklananlar da otomatikman “terör şüphelisi” oluyor.
Şiddetle, terörle ilgisi olmayan, muhalif görüşlü bireyleri “terörist” diye suçlamak, gerçek şiddetle ve terörle mücadeleyi de zaafa uğratıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Devlet, kendisine karşı işlenmiş suçları affedebilir. Ancak kişilere karşı işlenen suçları affedemez” demişti.
Şimdi hazırlanan yasa taslağı, tamamen buna ters bir yaklaşımla, devlete karşı suçları kapsam dışında bırakıyor.
Bir ülkedeki cezaevlerindeki aşırı yük, çıkarılan infaz yasalarıyla hafifletilebilir. Ancak aşılması gereken siyasi husumet, bu şekilde daha derinleşerek sürer gider.