Bugün, biri BBC ve diğeri CNN’den olmak üzere dış basından sizlere getirdiğimiz iki yazı da Çin ve Zi Şinping (Xi Jinping) üzerine. Daha önce de defalarca yazdığımız gibi, Zi artık Çin’in mutlak surette tek adamı. Parti içindeki bütün rakiplerini, yolsuzluğa karşı açtığı kampanyaları kullanarak birer birer tasfiye etti. Parti tüzüğü ve programına “Zi Şinping Düşüncesi” ifadesini koydurmakla, kendisini âdetâ partiyle özdeşleştirdi ve Zi’ye karşı çıkmayı Çin Komünist Partisi’ne karşı çıkmakla bir hale getirdi. Devlet başkanlığı görevi, 5’er yıllık iki dönemle sınırlıydı. Anayasadaki bu hükmü de kaldırttı ve henüz ikinci döneminin başındayken, süresiz, belki ömür boyu başkanlık yapmasının önünü açtı. Fiiliyatta bir komünist tek parti diktatörlüğü hüviyeti arzeden Çin’in, Komünist Partisi Merkez Komitesi kararlarını onaylama mercii olan göstermelik parlamentosu konumundaki Ulusal Halk Meclisi’nden, devlet ve hükümet yapısında istediği değişiklikleri de geçirtti. Bütün yargı ve yönetim aygıtına paralel, olağanüstü güçlü bir “yolsuzlukla mücadele bakanlığı” kurdu. Bütün bunları yaparken de, Mao’ya sımsıkı sarıldı. Kendisi ve ailesi de Mao’nun “Büyük Proleter Kültür Devrimi” çılgınlığının mağdurları arasında yer aldığı halde, toptan sildi bu geçmişi. Mao’nun belki 40o milyon insanın hayatına malolan muazzam hatâlarının tamamen unutturdu, yok saydı. Sadece, devrimin muzaffer lideri, dolayısıyla Ulu Önder boyutunu bıraktı ve pekiştirdi, bir kere daha dokunulmaz kıldı. Deyim yerindeyse, kendi tartışılmazlığını Mao’nun (geçmişteki ve şimdiki) tartışılmazlığının gölgesinde inşa etti. Bu sayede, hemen bütün yorumcuların gözünde, belki Mao Zedong’dan bile daha güçlü (çünkü daha rakipsiz ve alternatifsiz) bir konuma ulaştı.
Şimdiki haber-yorumlarımızın özel konusu ise şu: Ulusal Halk Meclisi’nin yıllık toplantısının kapanışında Zi, üç saat süren çok kapsamlı ve iddialı bir konuşma yaptı; ülkesine ve dünyaya çeşitli mesajlar verdi. Gayet milliyetçi bir tavrı benimsedi. Çin’in tarihsel büyüklüğü ve azametine çeşitli göndermeler yaptı. Medeniyete katkılarını sayıp döktü (kağıt, Konfüçyüs, Çin Seddi). Yabancı düşmanlara boyun eğmemişliğinin altını çizdi. Tayvan ve Hong Kong’ atıfla, bölünme kabul etmeyiz, ayrılıkçılık kabul etmeyiz dedi. Manevî anlamda da, bütün Çin’in tek ve mutlak bir birlik oluşturmasını istedi. Dünyada hakkı olan yeri alması gerektiğini ve ancak bu sayede alacağını vurguladı.
BBC ve CNN’in haber-yorumcuları da görüyor ve söylüyor ki, Çin ve Zi tek bir olay değil. Böyle bir trend var yeryüzünde. Bir yanda, belirli bir demokrasi krizi yaşanıyor. Diper yanda, en belirgin örnekleri Çin ve Rusya olmak üzere, bazı ülkelerde çok güçlü liderler çıkıyor. İktidarı giderek merkezîleştiriyor. Eskiden de varolan bir milliyetçiliği canlandırıyor, belki yeniden tanımlıyor. Millî dâvâları öne çıkarıyor. Bu uğurda, geçmişin bölünme ve mağduriyetlerini de rafa kaldırıp, gene millî birlik ve beraberlik adına ideolojik karşıt veya düşmanlarıyla da barışmayı göze alarak, “herkesin” kabul edebileceği kurucu sembolleri rehabilite ediyor (Stalin, Mao, Atatürk). Geçmiş medeniyetini yüceltmeyi, yerine ve gücüne göre, kâh küresel kâh bölgesel güç ve liderlik iddialarına temel yapıyor.
Ayrıntılarını, BBC ve CNN’den okuyabilirsiniz. — Serbestiyet.