Görüntüde ekonomik kriz var. Ama sorun gerçekte ekonomik değil. Bu bir yönetim ve zihniyet krizi!
Turhan’ın paylaştığı tweet dizisinde şu ifadeler yer aldı:
“Geçmişte de ekonomik krizler yaşandı. Bunları hatırlayanlar, belli bir süre kötüleşme ve ardından sert çöküş bekliyor. Oysa içinde bulunduğumuz durum farklı. Öyle olmayacak. Peki ne olacak? Önümüzdeki dönemde bizi neler bekliyor?
Önce bu yanılsamanın nedenleri: 15 yıl ortalama %8,5 enflasyona ve döviz kurunun 1,50 ile 3,00 arasında kaldığı ortama alıştık. Kur zaman zaman artsa da ardından geri geliyor, en azından artışı duruyordu. Enflasyon yine vardı ama 2003-2017 arasında aylık fiyat artışı %0,7 idi.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile Tanzimat döneminden beri süren devlet geleneği tahrip edildi. Kurumsal hafıza, devlet aklı, denge ve denetim sistemleri işlevlerini yitirdi. Kararlar günü kurtarmaya yönelik anlık reflekslerle alınır oldu. Bu da bir kırılma yarattı.
2017 başında 3 olan USDTRY kuru iki yılda 6’ya yükseldi. 2022 başında 13 oldu. Faiz indirimleri başladığında 19 olan enflasyon bu ay 80 olacak. Ve bu durum artık kalıcı… Analiz hatasına yol açan da bu. Eskisi gibi olacak sanıyoruz ama bu başka.
Son 15 yıldaki tecrübeleri unutun. Enflasyon artık kendi kendini beslemeye başladı ve katılık kazandı. Para ve maliye politikaları yeniden fiyat istikrarını sağlamaya yönelmedikçe enflasyon %50’nin üzerinde kalmayı sürdürecek. Aylık fiyat artışı eskisi gibi %0,7 değil %4 olacak!
Firmalar ve bireyler enflasyona uyum sağladıkça bu kısır döngü daha da katılaşacak.
Kurdaki yükselişler de sıradanlaşacak. USDTRY kuru (eski para ile);
1991 Ocak’ta 3 bin
1991 Aralık’ta 5 bin
1995 Ekim’de 50 bin
1998 Mayıs’ta 250 bin
1999 Aralık’ta 530 bin olmuştu.
“Neden büyük bir çöküş olmuyor” sorusunun birkaç yanıtı var. 1994’ten farklı olarak kamu finansmanı henüz sürdürülebilir düzeyde. Yani Hazine, hâlâ piyasadan borçlanabiliyor ve borç geri ödemeleri ya da maaşlar gibi kritik ödemelerini vadesinde yapabiliyor.
Bankalar geçen Aralık’ta büyük bir badire atlatmışsa da 2001’den farklı olarak şu anda durumu idare edebiliyorlar. Yükümlülüklerini karşılayacak likit varlıkları var. Kurdaki artış yüzünden batacak durumda değiller.
Ücret artışları enflasyonun ardından gecikmeli olarak geldiği, otomatik endeksleme olmadığı, Merkez Bankası Hazine’nin harcamalarını ya da borçları para basarak finanse etmediği için hiperenflasyon (ayda %50 ve üzeri enflasyon) olmuyor. Yüksek kronik enflasyon yaşanıyor.
Gelir dağılımı çok bozuk olduğu için gelirini enflasyona ayarlayabilen ve varlık sahibi olan kabaca 15 milyon kişi tüketimlerini sürdürüyor. İhracat ve turizm gelirleri 1990’lardaki durumla karşılaştırıldığında nispeten katkı sağlıyor. Küresel koşullar o zamana göre farklı.
Ani çöküş olmasa da bu asla “durumu böyle idare ederiz” anlamına gelmez! Ekonominin durumu kalp kriziyle aniden ölmeyen ama bitkisel hayatta yaşamsal işlevleri giderek bozulan yoğun bakım hastasına benziyor. Her gün bir organda sorun çıkıyor. Alınan önlemler başka yerleri bozuyor.
Hazine temerrüde düşmedi ama finansman koşulları sürekli bozuluyor. Borçların ve faiz ödemelerinin yükü ağırlaşıyor. Faiz indirimleri başladığından beri kamu borcu 950 milyar TL büyüdü. Bütçe açığı artıyor. Dış borçlanma olanakları da daralıyor.
Bankaların kârlılık oranı enflasyonun altında. Bu da banka sermayelerinin reel olarak eridiği anlamına geliyor. Birçok bankanın piyasa değeri 2-3 yıllık kazançlarına eşit hale geldiyse bu boşuna değil. Kredi mekanizması çok sorunlu. Bankalara sürekli müdahale ediliyor.
KKM ya da çıkarılması düşünülen enflasyon korumalı ürün Hazine’nin finansal sürdürülebilirliğini bozabilir. Enerji KİT’lerinde ya da kamu yatırım ödemelerinde sıkıntı doğabilir. Bir noktada, “Merkez Bankası imkanı kullanmaktan başka çıkar yol kalmadı” algısı oluşabilir.
Enflasyon-kur artışı-daha fazla enflasyon-yine kur artışı döngüsü oluşabilir. Dövize müdahale sürerse rezervler kısa sürede kritik düzeye inebilir. Dış denge bu haliyle sürdürülebilir değil. Kurlarda son yaşanan hareket bunun işaretçisi. Şimdilik denge sağlanmışsa da kalıcı değil.
Yoksulluk salgın gibi yayılıyor. Talepte yavaşlama göreceğiz. İhracat bu ay gerileyecek. İlk çeyrekte göreceğimiz %6 civarında büyüme yanıltıcı olmasın. Durum hızla bozuluyor. Ekonomi, yüksek enflasyon-düşük büyüme ortamına giriyor.
Küresel koşullarda bozulmanın süreceğini, piyasa hissiyatının daha kötüleşeceğini biliyoruz. Küresel talepte daralma olacak. Bütün dünyada süren para politikası sıkılaştırmasının etkisi görülecek. Orada da yeni ve zor bir döneme giriliyor.
SONUÇ: Sonbahar bugünden daha zor olacak gibi görünüyor. Enflasyonla yaşayacağız. “Ne zaman bitecek” sorusu anlamlı değil. Yeni bir döneme girdik. Ekonomideki kriz; “kalp krizi” modeli değil “koma” modeli. Bir müddet böyle süreceğini bilelim.
Görüntüde ekonomik kriz var. Ama sorun gerçekte ekonomik değil. Bu bir yönetim ve zihniyet krizi! Ekonomi bu duruma;
-Keyfi yönetim, anlık kararlar
-İktisat bilgisine ve ortak akla kulak tıkayan politika
-Bilgisiz ve yetersiz kadro yüzünden geldi.
Çözüm de yönetim sisteminde.”