Eski Devlet Bakanı Cavit Çağlar, hayat hikayesini anlatan “Cavit Çağlar: Fırtınalı Bir Yaşamöyküsü” kitabıyla ilgili T24’ten Cansu Çamlıbel’e konuştu.
Cavit Çağlar.
“Elçibey’e ‘Bırak bu işi’ dedim, Cumhurbaşkanlığı’ndan istifa etti”
Çağlar, 1992-1993 arasında bir yıl Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı yapan Ebulfez Elçibey’in cumhurbaşkanlığından istifa ederek yerine Haydar Aliyev’in cumhurbaşkanlığına gelmesinin ardında da Ankara adına kendisinin olduğunu anlattı. Röportajın ilgili bölümü şöyle:
Elçibey, Özal ve Demirel ile.
“Elçibey, Üsküdar’da bir takside bulundu. İçkiyi çekmiş, çekmiş sızmış”
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra kurulan Orta Asya devletleri dosyasıyla hükümet içinde bizzat ilgilenen iki kişiden birisiniz. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın kuruluşu, Azerbaycan’ın toparlanma süreci sizin bizzat müdahil olduğunuz konular.
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın toplantısı için İstanbul’a geldiklerinde Azerbaycan’ın ilk Cumhurbaşkanı Elçibey sabah 04.45’te otelden kaçıyor. Sonra Emniyet birimlerimiz onu Üsküdar’da bir taksinin içinde buldu. İçkiyi çekmiş çekmiş, sızmış. Ondan sonra karar verdik Demirel ile onu göndermeye. Haydar Bey’i (Haydar Aliyev) aldık getirdik. İkisini de ben ikna ettim. Bütün hepsini Mehmet Ali de (Bayar) hatırlar.
Burayı hızlı geçmeyin lütfen. Ebulfez Elçibey yerine Haydar Aliyev’in cumhurbaşkanı oluşu planlı bir stratejinin sonucu diyorsunuz. Doğru mu?
Şimdi Alparslan Türkeş, Elçibey’i çok destekliyor. Fakat biz bu Karadeniz İşbirliği toplantısında Elçibey’in kaybolması olayından sonra biz bir de Çankaya’da Başbakanlık Konutu’nda Türki devletleri topladık. Bir akşam yemek verdik. Sovyetlerden ayrılanların hepsi çok alkol alır, bilirsiniz. İçtiler içtiler sonra Elçibey’le dalga geçmeye başladılar. Bu durum Demirel ile benim çok dikkatimi çekti. Tabii Elçibey Türk milliyetçisi ama şair ruhlu romantik bir adam. Diğer liderler arasında düştüğü durumu gördükten sonra Nahçıvan’da Hasret Köprüsü’nü açığımızda Haydar Bey’i davet ettik. Ondan sonra çok yakın dost olduk. Turgut Bey’in vefatında mesela, Fatih Camii’ne benim bakan arabamda Haydar Bey ile birlikte gittik. Ondan sonra ben Elçibey’i ikna ettim, dedim ki kendisine; “Sıkıntılar var. Haydar Bey’i al, meclis başkanı yap.” O arada da ben NTV’nin ofisini açacağım Bakü’de. Biz onun hazırlığını yapıyoruz. İkna ettik. Haydar Bey geldi ve meclis başkanı oldu. Sonrasında oturup uzun uzun konuştuk Haydar Bey’le. Tabii Rusya’nın bu işi bilmesi lazım. Rusya tabii Doğu’da hakimiyetini devam ettiriyor.
Türk hükümeti olarak Azerbaycan seçimlerine direkt müdahale ediyorsunuz ve bu konuda Rusya’yı bilgilendiriyorsunuz. Doğru mu anlıyorum?
Tabii tabii ediyoruz. O arada biz ara seçime gittik. Haydar Bey’i Dalaman’a götürdük. Bizim arabanın üzerine çıkardık. O gezi sırasında kendisine “Haydar Bey, nasılsın?” diye sordum o da bana “Kardaşım ben hazırım” dedi. Ondan o yanıtı alınca döndüm Elçibey’e “Bırak bu işi” dedim.
Elbette o devlet kararıdır ama hem Haydar Aliyev’i hem de Elçibey’i bizzat ikna etme görevi sizinmiş anlaşılan.
Bizzat ettim ve Elçibey bıraktı. Fakat o zaman Elçibey’in arkasında rahmetli Alparslan Türkeş duruyor, tutuyor bunu. Türkeş de bizim hükümete destek veriyor o zaman. Bu işi yaparken Türkeş’e de gittim, “Gelin bize destek verin. Elçibey ile gitmeyecek bu iş” dedim. Yorum yapmadı ama engel de olmadı bize. Ve Haydar Bey altındakileri toparladı. Elçibey istifa etti ve Nahçıvan’a gitti. Meclis toplandı, Haydar Bey’i seçti. Ondan sonra biz de çok büyük destek verdik. Silahlı kuvvetlerin kurulmasında, düzenli ordunun kurulmasında çok büyük destek verdik.
Haydar Aliyev, Demirel ile birlikte.
“Sizi hükümet değil, devlet içeri alacak”
Çağlar, Kürt meselesiyle ilgili soru üzerine HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutuklanmasından bir hafta önce HDP’li siyasetçiler Ahmet Türk ve Sırrı Sakık ile görüşerek “Sizi hükümet değil, devlet içeri alacak” dediğini anlattı.
Röportajın ilgili bölümü şöyle:
Halkın seçtiği onlarca Kürt siyasetçi hapiste. Hükümet, eski HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutuksuz yargılanması konusunda AİHM’den çıkan kararları uygulamamak için türlü hukuksuzluğa imza atıyor. Avrupa Konseyi’nin kurucusu bir ülke olarak Türkiye’nin demokrasi ve özgürlükler alanında aldığı tutumu normal buluyor musunuz?
Bu sorunuza şöyle yanıt vermeye çalışayım. Biz Selahattin Demirtaş tutuklanmadan yaklaşık bir hafta önce Ahmet Türk ve Sırrı Sakık ile bir toplantı yaptık.
– Ne vesileyle yaptınız bu toplantıyı ve sizin misyonunuz neydi?
Ortak tanıdıklarımız var. Bana görüşmek istediklerine dair mesaj geldi. Ben Ankara’ya gittim. Hepsini eski tanıyorum tabii siyaset yıllarımdan. Hepsiyle de aram çok iyidir, beni severler çok. 1991’den itibaren bu Kürt kardeşlerimizle çok mesaimiz oldu.
O son görüşmelerde hata yaptıklarını söyledim kendilerine. Ahmet Türk, bir Nevruz’da kalktı Diyarbakır’da bir konuşma yaptı. Tayyip Bey, ona çok kızdı. Çünkü Tayyip Bey başta iyi niyetle yaklaştı.
(…)
Şimdi burada bir yol bulunması lazım. Kürt kardeşlerimize bugün bir çağrı yapmak istiyorum. Bunlar diyecekler ki; “Silahlı dönem, terör devri bitti. Terör yok, adam öldürmek yok.” Ben o dönem Ankara’da bunlarla yaptığım toplantıda aynı çağrıyı yapmalarını önerdim.
Sırrı, Ağrı Belediye Başkanıydı. Ahmet Türk, Mardin Belediye Başkanıydı. Selahattin, genel başkandı. Dedim ki onlara; “Kardeşim sizi hükümet değil, devlet içeri alacak. Bu çağrıyı yapmadığınız zaman bu devlet size göz açtırmaz artık” dedim.
– Yani tutuklanacaklarının sinyali verdiniz.
Verdim. Açık açık.
– Ne dediler?
Selahattin yoktu toplantıda. İlk toplantıda bizim Celal Doğan vardı. Sırrı Sakık vardı. Sonra Sırrı Süreyya Önder ile başka bir toplantı yaptık. Onunla da çok sevişiriz, arada ararım. Ben onların hepsine anlattım. “Kandil’e çağrı yapın. Silahlı eylemin bittiğini ilan etsinler” dedik. Bu vatanda beraber yaşayacağız. Bak, devlet mesela Kürtçe yayın yapıyor şu anda. Yani bunların da artık o aşırılıklardan kaçınmaları lazım. Bu vatanda beraber yaşamanın yollarını arayacaklar. Dediğim gibi biz bu vatanı Kurtuluş Savaşı’nda beraber kurmuşuz. Atatürk ağayı almış, imamı almış, şeyhi almış, hep birlikte kurmuşlar. Bugün, Türkiye’nin kucaklaşmaya ihtiyacı var.
Davutoğlu, uçak krizi nedeniyle mi görevden alındı?
Çağlar, 24 Kasım 2015’te Rusya Hava Kuvvetleri’ne ait Su-24 askeri uçağının sınır ihlali yapması üzerine düşürülmesinin ardından Ankara ve Moskova arasında çıkan krizi çözmek için Rusya’daki kişisel ilişkilerini devreye soktuğu süreçle ilgili bilgiler verdi. İlgili bölüm şöyle:
Erdoğan: “O bizim iç işimizdi, onu koruyacağız”
Putin’in yumuşayarak anlaşmayı kabul etmesine neden olan o mektup. Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Putin’e götürdüğünüz o mektupta ne yazıyordu? Her şeyi anlatmışsınız, onu neden açıklamıyorsunuz?
Bir gün onu açıklarız. O mektup devletin arşivlerinde. Devletin kararıdır. Biz çok uğraştık, çok gidip geldik. Kovdular beni ya. Ülkeye giremedim 8 saat. Arkadaşları kovdular. Aradım arkadaşları “Ulan size geldik, alın beni buradan” dedim.
Kitapta bu süreci anlatırken söylediğiniz bir şey var ki yayınlarda da söylemenize rağmen hak ettiği dikkati çekmedi sanki. Uçağın düşürülmesinin en başına dönüp anlatırken Davutoğlu’nun açıklamasını hatırlatarak “Çok büyük yanlış yaptı” diyorsunuz. Okuyucular için hatırlatayım Davutoğlu dönemin başbakanı olarak “Uçağı biz angajman kurallarını ihlal ettiği için düşürdük” demişti.
Haberi yok ki.
Bu nasıl olabilir?
Haberi yok. Konuşuyor. Sonrasında Sayın Cumhurbaşkanı, Binali Bey’i başbakan yaptığında ben bir görüşmemizde kendisine, “Siz bu adamı bu hadisede bunu yaptı diye mi görevden aldınız?” diye sordum. Bana dedi ki, “O bizim iç işimizdi, onu koruyacağız.”
Krizi çözmeye çalışırken edindiğiniz izlenim nedir? Davutoğlu neden kurmuş olabilir o cümleyi?
Adam işte ön almak istedi herhalde. Bir şeyden haberi yok.
“Garih ile Alaton, ABD adına görevliydi”
Çağlar, röportajda, iş insanları Üzeyir Garih ile İshak Alaton’un ABD adına görevli olduklarını ya da ABD tarafından kullanıldıklarını iddia etti. Röportajın ilgili bölümü şöyle:
Üzeyir Garih, 25 Ağustos 2001 tarihinde Eyüp Mezarlığı’nda uğradığı bıçaklı saldırı sonucu öldürüldü.
“Üzeyir Garih ile İshak Alaton, ABD adına Demirel’i yönlendirmek istiyordu”
DYP’den siyasete girdikten sonra dönemin ABD Büyükelçisi ile görüşmelerinizi anlatırken bir de iki Türkiye vatandaşı iş insanından bahsediyorsunuz. İkisi de İstanbul burjuvazisi için önemli isimler; Üzeyir Garih ve İshak Alaton. Bu iki insanın siz bakanken yaptıkları ziyaretlerde Ermenistan ve Suriye politikalarında Demirel’i etkileyecek mesajlar vermeye çalıştıklarını söylüyorsunuz. Hatta şu ifadeyi kullanıyorsunuz; “Adeta özel görevli gibi, Amerikan sefiri gibi mesajlar verirlerdi” Bu ne demek?
Bu ikisi de Yahudi biliyorsunuz. Bana göre ikisi de Amerika adına görevliydi. Ya da Amerika bunları kullandı. Bunların gelip benimle Suriye ve Ermenistan ile ilişkileri konuşmasının anlamı başka nedir?
Bu arada Ermenistan yeni bağımsızlığını ilan etmiş, Türkiye tanımış ama diplomatik ilişki kurmamış vaziyette. Hatta Karabağ işgali nedeniyle sınır kapısını da kapatıyor.
Evet. Kapının kapatılması da benim önerimdir. Yani benim önerimle Bakanlar Kurulu o kararı almıştır. O ikisine dönersek (İshak Alaton ve Üzeyir Garih), onlar benim Demirel ile yakınlığımı kullanmak istiyordu. Yani bana verdikleri mesajlar aslında Amerika’nın Demirel’e yaptırmak istediği şeylerle ilgiliydi. Benim üzerimden Demirel’i yönlendirmek istiyorlardı.
İshak Alaton, 11 Eylül 2016’da hayatını kaybetti.