Geçen gün yolda düşünceli, dalgın yürüyen bir tanıdığa rastladım. Yanıma yaklaştı, düşük bir ses tonuyla;
-“Anam” dedi.
– Meraklandım. “hasta mı? Ne oldu” dedim. Bir of çekti !!!
-“Sorma doktor ağhbarig, anam geçen ay kalçasını kırdı, Surp Prgiç te ameliyat oldu. Evde bakamıyoruz, huzur evine yatırmak istedik ama yer yokmuş. Sıraya yazdılar; On beş bin TL ücreti tutarmış, ne yapacağım bilemiyorum “ dedi.
Çözüm için bir şey söyleyemedim. Gitti. Yakınlarda izlediğim Johnny isimli gerçek hayattan uyarlanan Polonya yapımı bir filimi hatırladım. Piskoposun tüm engellemelerine rağmen bir kasaba rahibi elindeki tüm varlığını ortaya koyarak, hatta bankadan kredi çekerek modern bir hasta bakım evi kurar. Kendisi kanser hastası olmasına rağmen başarılı olmak için canla başla çalışır. Bu arada şartlı tahliyesinin rehabilitasyonunu bu bakım evinde geçiren azılı bir hırsızı yola getirir ve onun ünlü bir aşçı olmasını da sağlar.
Rahip tüm zorluklara karşın, başarmıştır. ’’O halde biz neden başarmayalım’’ diye kendi kendime düşündüm ve böyle bir yazı tasarladım.
Yetmişli, Seksenli yıllarda zirveye yaklaşan,’’ yurt dışına göç’ün’’ en başat nedeni ; faşist cunta yöneticilerinin baskısı ve antidemokratik uygulamaları olmuştur. Genç nüfus yurt dışına giderken geride yaşlılarını bıraktılar. Gerçi yaşlılar gitmek istemiyorlardı. İsteksizliklerinin temel nedeni ise yorulmuş ve yılmış olmaları idi. Yeni bir dünyaya ayak uydurma ve oradaki yaşam biçimine alışmak için cesaretleri yoktu. Ek olarak dedelerinin mezarları, tüm geçmişleri burada idi. Onlardan kopmak istemiyorlardı. Sonsuzluk uykusuna, bu topraklar altına girerek,yatmak istiyorlardı. Kalan gençler ise modern yaşamın hem gereği, hem gerçeği olarak, atalarıyla birlikte aynı evde kalmıyorlardı.
İşte on yıllarca süre gelen bu durum yaşlıların evlerinde tek başına kalmalarına sebep oluvermişti.
Yalnız kalan yaşlılarımızın, doğal olarak, birçok sorunu olmaktadır. Hastahanelerimizdeki Huzur evleri bu sorunumuza cevap verebilmekten bir hayli uzaktır.
Öncelikle yeni huzur evlerine ihtiyacımız vardır, bunun için de gerekli
Bina ve arsalarımız cemaat vakıflarımızda bulunmaktadır. Gelin
İstanbul genelinde bulunan vakıflarımıza şöyle bir bakalım:
-Beyoğlu Üç Horan kilisesinde bulunan Bezezyan okulu,
-Kumkapı dışı S. Harutyun vakfında bulunan ,Boğosyan Varvaryan,
-Kuzguncukta Nersesyan okulu ,
-Beşiktaş Mahrukyan okulu ,
-Bakırköy Eski Dadyan okulu ,
-Gedikpaşa Mesropyan okulu ,
-Yeşilkoy kilisesi vakfında olan gece konduların bir kısmı ,
-Ortaköy vakfının yeni kazandığı Arsasının bir kısmı ,
-Samatya S. Kevork Yönetimdeki gece konduların arsası,
-Büyükdere kilisesi vakfının yeni mahalledeki okul binası ,
-Yeniköy yönetiminin elinde bulunan arsa ,
-Kalfayan okulunun (Capitol) yanı arsası.
İhtiyaç oldukça sırayla kullanılabilecek akarlarımızdandır.
Akil insanların önderliğinde, bilimin yol gösterici ışığını takip ederek,
Hastanemizin koordinasyonuyla veya özerk olarak çalışan bir yönetimle
bu binalardan bazıları huzur evlerine, yatağa bağlı hastalarımızın
yararlanabileceği hasta bakım evlerine, zihinsel ve bedensel engelli
cemaat mensuplarının kullanabileceği, eskiden S.P. Hastanemizin
bünyesinde çalışan ZİBEÇ gibi, eğitim ve bakım evleri oluşturulabilir.
( ZİBEÇ’in kapatılmasının nedenleri hakkında, Saygı değer hastane yöneticileri, aydınlatıcı bir açıklama yaparlarsa seviniriz ) .
Ayrı bir sancımız da: Huzur evlerinde yaşamak istemeyen, evini terk etmeyen, tek başına kalmış, yaşlanmış büyüklerimizin ihtiyaçlarını karşılama sorunumuzdur. Yalnız yaşayan yaşlılarımızın maddi manevi ihtiyaçlarını S.P. Hastanemizde kurulacak sosyal dayanışma komisyonu vasıtasıyla gidermek mümkündür. Beş altı kişiden oluşan bu kurul; profesyonelerden kurulmalı, kendilerine tağlarımızdaki fakirler kolu (akhkadakhınam ) destek vermeliydi . İletişim bilgileri bilinen bu kişiler, her gün aranmalı , hiç olmazsa haftada bir gün ziyaret edilmelidir.Zaman zaman sosyal faaliyetlere katılmaları sağlanmalıdır.
Bizim vakıflarımızda böyle binalarımız ve birikmiş kapitalimiz fazlasıyla vardır. Akil ve bilim insanlarının planlamasıyla sorunun çözümü oldukça kolaydır. Unutmayalım : Gençler bir gün sizde yaşlı olacaksınız , vakıflarımızın gelirini artırıp zengin hale getirebilirsiniz , AMA çocuklarımıza ve yaşlılarımıza sahip çıkmaz , onların sorunlarını çözmezseniz neye yarar o zenginliğiniz. İlerde “ Yazıklar olsun size” denilmesini istemiyorsanız, işe koyulma ve şimdi çalışma zamanı. “ Yaşlılarına sahip çıkmayan toplumun geleceğe bir faydası olmaz.” “ Eskiye rağabet olsa, bit pazarına nur yağar “, düşüncesinde olma. Onlar bizim baş taacımız, 1915 te yok edilen atalarımızın çocukları ve torunları olup küllerinden doğan, bizleri, bu yüksek seviyeye getirenlerdir. Onlar bizim yayalarımız, dedelerimiz, babalarımız ve analarımızdır.