Teslimata ilişkin açıklama önce Milli Savunma Bakanlığı'ndan daha sonra da Cumhurbaşkanlığı'na bağlı Savunma Sanayii Başkanlığı'ndan geldi.
Milli Savunma Bakanlığı'nın açıklamasında "uzun menzilli bölge hava ve füze savunma sistemi" olarak tanımlanan S-400'e ait birinci grup malzemenin Ankara yakınlarında yer alan Mürted Hava Meydanı'na getirildiği açıklandı.
Savunma Sanayii Başkanlığı'nın açıklamasında da teslimatın ilerideki günlerde devam edeceği belirtilerek, "Sistem bütünüyle hazır olduktan sonra ilgili makamların belirleyeceği şekilde kullanımına başlanacaktır" bilgisine yer verildi.
ABD Savunma Bakan Vekili Mark Esper de, Türkiye'nin Rus yapımı S-400 hava savunma sistemleri alması hakkında açıklama yaptı.
Mark Esper, ABD'nin S-400 teslimatından haberdar olduğunu ve F-35'ler konusundaki pozisyonlarının değişmediğini söyledi.
Esper, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'la bir telefon görüşmesi yaparak son gelişmeleri değerlendirecek.
Ankara'dan yapılan açıklamalarda üç önemli boyut yer alıyor: Birincisi, Türkiye resmi bir açıklamayla S-400 sistemine ait ilk teslimatın gerçekleştirildiği bilgisini ilan etmiş oldu. Bu açıklamanın ABD Kongresi'nin 2017 Ağustos ayında çıkardığı ve CAATSA olarak bilinen ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası'nı otomatik olarak tetikleyebileceği değerlendirmesi yapılıyor.
Açıklamadaki ikinci boyut ise teslimatın tamamlanmasının ve sistemin bütün olarak hazırlanmasının ardından kullanıma başlanacağının vurgulanmış olması.
Üçüncü boyut ise Milli Savunma Bakanlığı'nın açıklamasında yer alan Türkiye ile Rusya arasındaki anlaşmanın 11 Nisan 2017'de yani CAATSA'nın ABD Kongresi'nde yasalaşmasından önce imzalandığı ve dolayısıyla bu anlaşma kapsamına girmediği detayı.
Ara formül ortadan kalktı
Açıklamalardaki bu unsurlar daha önce "ara formül" olarak gündeme getirilen seçeneklerin de ortadan kalktığını ortaya koyuyor. Yani, S-400'lerin üçüncü bir ülkeye konuşlandırılması veya teslim edilen sistemin kutuları açılmadan hangarda tutulmasına ilişkin seçenekler Ankara'nın açıklamasıyla gündemden düşmüş oldu.
Gündemden düşen bir başka seçenek de Türkiye'nin S-400 ve F-35'lerin birlikte konuşlanmasının yol açacağı sıkıntılarla ilgili ABD kaygılarını gidermek üzere oluşturulmasını önerdiği teknik çalışma grubu. Daha önce de bu teklife sıcak bakmayan ABD'nin teslimat sürecinin başlamasının ardından böyle bir konuyu görüşme olasılığının kalmadığı kaydediliyor.
Bu konuyla ilgili önemli bir başka boyut ise Türkiye'nin satın aldığı ve alacağı F-35'ler konusunda. ABD'nin eski Savunma Bakan Vekili Patrick Shanahan, 6 Haziran'da Ankara'ya gönderdiği mektupta S-400'lerin yerleştirilmesi durumunda Türkiye'nin F-35 projesinden dışlanacağı uyarısında bulunmuştu.
Aynı mektup, S-400 alımından vazgeçilmesi durumunda Türkiye'nin F-35 projesindeki yerinin değişmeyeceği değerlendirmesini de yapmıştı. Dolayısıyla, Türkiye'nin S-400 teslimatının başladığı ve kullanılacağına ilişkin açıklaması F-35 projesine geri dönüşün önünü tıkayacak bir gelişme olarak görülüyor.
Yumuşak mı yoksa sert bir yaptırım paketi mi?
ABD'nin S-400 konusundaki uyarıları F-35 ile sınırlı değil. Türkiye'nin S-400 teslimatı konusundaki bu resmi açıklamasının ardından gözler, ABD'nin uzun bir süredir dile getirdiği yaptırımları nasıl ve hangi süreçte uygulayacağına çevrildi.
ABD Kongresi, 2017 Ağustos ayında çıkardığı bir yasayla Rusya ile savunma sanayi alanında işbirliği yapan kişi ve kuruluşlara yaptırım uygulanması kararı almıştı. Türkiye'nin Rusya'dan S-400 satın almasının, ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası (CAATSA) olarak bilinen yasa kapsamına girdiği biliniyor.
Yasa, ABD yönetimine yasa kapsamında sıralanan 12 yaptırım kaleminden en az 5 tanesini uygulanması gerektiğini kaydediyor. Ancak aynı yasa, ulusal güvenlik gereksinimleri doğrultusunda ABD Başkanı'na yaptırımları 180 günlük bir süre için erteleme ya da tamamen muafiyet uygulama yetkisi de veriyor.
Türkiye'nin umudu, G-20 Zirvesi sırasına yaptığı açıklamalarla S-400 krizinden Obama yönetimini sorumlu tutan ABD Başkanı Donald Trump'ın Ankara'ya muafiyet uygulaması.
ABD'nin bundan sonraki süreçte yaptırımların boyutu, şiddeti ve zamanlamasını belirlerken alacağı kararların Ankara-Washington ilişkilerinin geleceğini çok derinden etkileyebileceği öngörülüyor.
Diplomatik çevrelerde yapılan değerlendirmelerde, ABD'nin yumuşak bir yaptırım paketi mi yoksa Türk ekonomisini ve savunma sanayi kapasitesini olumsuz etkileyecek sert bir paket mi seçeceğinin, bundan sonraki sürecin de belirleyicisi olacağı yorumu yapılıyor.