“Onlara korona taksileri deniyor: Koruyucu elbise giymiş sağlık çalışanları, Heidelberg’in boş sokaklarında araba sürerek beş altı gündür korona virüsü kapmış hastaları evlerinde kontrol ediyorlar.
“Kan tahlili yaparak hastanın sağlığının sert düşüşe geçmek üzere olup olmadığının işaretlerini araştırıyorlar. Hafif belirtiler gösteren hastalar için bile hastaneye yatış önerebilirler çünkü düşmekte olan kurtulma şansı, hastalık başladığında hastanede olunursa ciddi ölçüde yükseliyor.
“Heidelberg’in korona taksileri sadece bir şehirdeki bir girişim. Ama bunlar kamu kaynaklarının ne derece salgınla mücadeleye ayrıldığını gösteriyorlar ki, bu da pandeminin en dikkat çekici bulmacalarından birini açıklamaya yarayabilir: Almanya’da ölüm oranı niye bu kadar düşük?”
The New York Times’ın Berlin Büro Şefi Katrin Bennhold’un Almanya’da Korona Virüsünden Ölenlerin Oranı Neden Düşük? başlıklı makalesini okuyan Amerikalılar, içlerinden “ah keşke bizim ülkemiz de Almanya gibi olsaydı” diye iç geçirmişler midir? Muhtemelen evet. Çünkü ülkeleri süper devlet ABD’de Covid-19 hastalarının yüzde 2,5’i ölürken, bu oran Almanya’da yüzde 1,4… Almanya, hastalığa yakalanmış yurttaşlarını sağlığa kavuşturmada, “eğriyi bükmüş” Güney Kore’yi bile geçerek “en başarılı ülke” konumunu işgal ediyor. (Ölüm oranları İtalya’da yüzde 12, İspanya, Fransa ve Britanya’da yaklaşık yüzde 10, Çin’de yüzde 4, Güney Kore’de yüzde 1,7.)
Almanya’nın başarısının dört unsuru
Bennhold, Almanya’nın başarısında başlıca üç sağlık parametresinin yanı sıra (yaygın test, yoğun izleme ve güçlü kamusal sağlık sistemi) bir de siyasi parametreden söz ediyor, hükümete güven:
“Yaygın test ve sağlık sisteminin hazır olmasının ötesinde birçokları Şansölye Angela Merkel’in liderliğini de ölüm oranının düşük tutulmasının bir nedeni olarak görüyor.
“Merkel kriz süresince ülkede giderek sıkılaşan sosyal mesafe tedbirlerini hayata geçirirken net, sakin ve düzenli açıklamalarda bulundu. Pandeminin yavaşlatılmasında hayati öneme sahip kısıtlamalar çok az siyasi muhalefetle karşılaştı ve geniş çapta uygulandı. Şansölyeye verilen onay oranı yükseldi.
“Profesör Kräusslich, ‘Almanya’da en güçlü yanımız belki de hükümetin en tepesinde rasyonel karar alma mekanizmalarıyla birlikte halkın hükümete duyduğu güven oldu’ ifadelerini kullandı.” (Makaleyi Türkçeye Perspektif dergisi için Mustafa Kaymaz çevirdi).
“Çin ve Asya ülkeleri…”
Almanya’nın başarı hikâyesinin ilginç bir boyutu daha var: Bu ülke Koronavirüs salgınıyla mücadelede en başarılılar arasında yer alıyor ama bu gerçek ilginç bir biçimde Türkiye’de pek fazla dillendirilmiyor. Buna karşılık Çin’in başarısı heyecan yaratıyor, kayda geçirmek için herkes birbiriyle yarışıyor.
Sıra başarılı ülkeleri telaffuza geldiğinde Çin en başta zikredildikten sonra ekleniyor: “Ve Asya ülkeleri…”
Ve sıra Almanya’ya bir türlü gelmiyor. “Çin ve öbür Asya ülkeleri” ezberini bozmamaya yeminli kesimlerin başını hangi kesimlerin çektiğine de bakalım: Başı tabii ki Vatan Partisi ve öbür ulusalcılar çekiyor. İkinci sırada kayıtsız şartsız iktidar destekçileri var. (Bu iki kesim olan biteni Avrupa’nın çöktüğünün, buna karşılık Asya’nın yükseldiğinin yeni bir nişanesi olarak selamlıyorlar. Tabii Almanya’yı ve başarılı küçük Avrupa devletlerini görmeyerek…)
Bu kesimler zaten ne vakittir “demokrasinin zamanı değil, gün emperyalist Batı’ya karşılık Asya’yla birleşme günüdür” havasındalar.
Fakat “Çin ve Asya ülkeleri”nin başarısına övgüler düzerlerken Almanya’yı “görmeyen” bir başka kesim daha var. Genellikle CHP etrafında ve bazı başka sol kesimlerde yer alan ve ancak bazı televizyon kanallarında kendilerine yer bulabilen bu kişiler öncekilerin tersine “demokrasi, ifade özgürlüğü, çoğulculuk” değerlerine de sahip çıkma gayreti içinde görünüyorlar. Bence Covid-19’la mücadelede “Çin ve Asya” deyip Almanya’yı görmeme, asıl onların içindeki gizli otoriter siyasi eğilimleri açığa çıkarmada işlevsel bir ölçüt.
Özgürlükçülük yetmiyor, sorun çözen demokrasi!
Koronavirüs pandemisi bir yanda İtalya, İspanya ve ABD’nin, öbür yanda Almanya’nın bulunduğu bir tabloda çok önemli bir demokrasi dersi de içeriyor: Bir demokrasinin çoğulcu ve özgürlükçü olması yetmiyor, sorun da çözmeli!
Böyle olmazsa neyin olacağını şimdi daha iyi anlıyoruz: İster sağda olsunlar ister solda, dünyanın bütün siyasi otoriter eğilimleri birleşir ve hep birlikte demokrasinin nasıl da madara olduğunu, otoriter rejimlerin ne de güzel sorun çözdüğünü haykırırlar.
Mevcut tabloya bakıp da ”İyi ki Almanya var” dememek mümkün mü? Ben diyorum. Teşekkürler Almanya.