Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, A Haber'de katıldığı televizyon programında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
BARZANİ'NİN AÇIKLAMALARI
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani'nin açıklamalarının sorulması üzerine, "Sayın Barzani, bizim bu konuda ne düşündüğümüzü gayet iyi biliyor. Yaptığı açıklama, bana göre hakikaten çok çok yanlış bir açıklama. Çünkü bizim yıllardır Irak'ın toprak bütünlüğü konusundaki hassasiyetimizi biliyor. Irak'ın toprak bütünlüğü konusundaki hassasiyetimizi bildiği halde, bunun yanında Kerkük özellikli bir bölge, bunu da bildiği halde, kalkıp hala buralarda kendine göre bazı operasyonlar yapma gayretinin içerisine girmesini hiç mi hiç doğru bulmuyorum." dedi.
En zor anlarında oradaki Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin yanında olduklarını dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şu anda bu atılan adımlar bizi ister istemez yeni bir karar sürecine itti. Biz bu ayın 27'sinde Milli Güvenlik Kurulu toplantısı yapacaktık. Şimdi Amerika dönüşü 22'sinde, içinde bu referandum olayını da gündeme aldığımız, ayın 22'sine Milli Güvenlik Kurulu toplantısını çektik ve Milli Güvenlik Kurulu toplantısını ayın 22'sinde saat 15.00'te yapacağız. Milli Güvenlik Kurulu toplantının arkasından Hükümet, Bakanlar Kurulu toplantısını yapacak ve bu konuyla ilgili nihai kararımızı da bizler teklif olarak, hükümet de Bakanlar Kurulu olarak ayın 22'sinde verecek. Demek ki bizim şeylerimizden bir şey anlamamış. 'Hala bir şey denmiyor, böyle bir şey söylenmedi, farklı teklifler yok.' Bizim kanaatimiz belli ama şimdi artık bizim bu konudaki hassasiyetimizin ne denli ileride olduğunu ayın 22'sindeki Milli Güvenlik Kurulu toplantısı ve Bakanlar Kurulu toplantısından sonra kendisi çok daha net, açık görecektir."
"AKIL TUTULMASINDAN ÖTE BİR ŞEY"
Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım'ın referandum kararıyla ilgili bir açıklamasında, bunu bir "akıl tutulması" olarak tanımladığının hatırlatılması üzerine de şöyle konuştu:
"Ben bunu akıl tutulmasından öte bir şey olarak görüyorum, bu ciddi manada bir siyasi acemiliktir, böyle bir siyaset anlayışı olamaz. Bir defa Irak'ın kenarında 350 kilometre sınırı olan biziz. Burada bir tarafta İran, bir diğer tarafta Suriye. Suriye'nin zaten ne durumda olduğu belli. Burada bizim tavrımız nedir? Irak'ın toprak bütünlüğüdür. İran aynı şeyi paylaşıyor. Tüm bunlara rağmen eğer siz burada kendinize göre bağımsız bir devlet ilanına kalkarsanız, kusura bakmayın, buna herkes böyle 'Evet' demez. Burada Türkmenler var, güneyde, öbür tarafta Musul'da Araplar var. Siz bunları yok farz edemezsiniz ve bütün bunlar ortadayken, Irak'ın toprak bütünlüğünü tehdit edecek bir adımın atılmasına da öyle kolay kolay herkes 'Evet' demez. Zaten şu anda kendi içinde bile bu işi halletmesi mümkün değil. Irak'ın merkezi yönetimi de buna 'Hayır' diyor, Irak'ın parlamentosunun da zaten böyle bir şeye 'Evet' demesi mümkün değil. Biz de MGK ve Hükümetimizin kararından sonra çok açık, net Türkiye de kararını açıklayacaktır, İran zaten bu konuyla ilgili kararını açıklamış durumda."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kişisel Twitter hesabından kucağında ufak bir çocukla fotoğraf paylaşarak "Bugün küçük Tevfik'le tanıştık…" ifadelerini kullanmıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kişisel Twitter hesabından kucağında ufak bir çocukla fotoğraf paylaşarak "Bugün küçük Tevfik'le tanıştık…" ifadelerini kullanmıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Twitter hesabından "Bugün küçük Tevfik ile tanıştık" sözleriyle paylaştığı fotoğraftaki bebeğin kim olduğunun sorulması üzerine, şunları söyledi:
"Tevfik aslında, dedesi Tevfik'in özellikle benim yıllar önce 89 belediye başkanlığı seçiminde İsviçre'de çalışırken o seçimlerde davetime icabetle gelip kampanyada sürekli yanımda olan bir dedesi vardı. Kampanya boyu beraber çalıştık, daha sonra büyükşehirde belediye başkanı oldum. Tevfik kardeşimi, rahmetliyi yanıma aldım. Daha sonra Pınarhisar'a gittiğim günün bir gün öncesinde kalp krizinden rahmetli oldu ve Fatih Camisi'nde cuma namazıyla onun cenaze namazını kıldık. Tevfik kardeşimi oradan kabre uğurladım, ben de on binlerle oradan Pınarhisar'a yolcu oldum. Tevfik, oğluna Tayyip adını vermişti. Şimdi bu da Tayyip'in ilk çocuğu, adı Tevfik. Rabbim anneli babalı inşallah dedesinin izinde onu da bu şekilde büyütmeyi nasip etsin."
ABD ZİYARETİNDE YAŞANANLAR
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD ziyareti sırasında yaşanan olaylar ve korumalarıyla ilgili verilen kararın hatırlatılması üzerine, bu konudaki tepkilerini çok açık ve net ortaya koyduklarını söyledi.
BM Genel Kurulu'nun, ABD'nin güvencesi altında düzenlendiğine dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bizi BM Genel Kurul binasının içinde kendi elemanları korumaya alır ama dışarıda havalimanından BM Genel Kurulu'na veya kalacağımız otele kadar, burada ABD bizim güvencemizi sağlar. Bunun yanında da bizim kendi korumalarımız vardır. Bu olayda, 16 Mayıs'taki seyahatimiz, yine Sayın Trump'ın daveti üzerine yaptığımız, üstelik de bir resmi ziyaretti. Bu resmi ziyarette maalesef PKK terör örgütünün mensuplarıyla bunun yanında FETÖ mensuplarının dayanışmasıyla bizler Beyaz Saray'a gittiğimizde belli bir mesafe ki kısa bir mesafeydi, orada bunların birçok gösterileri oldu. Buna Amerikan güvenlik kurumlarının ne yazık ki ciddi bir müdahalesi olmadı. Daha sonra biz büyükelçilik binamıza geleceğimizde de orada meğerse bazı adımlar atıldı. Yine biz oraya geldik, baktık yaklaşık 100 metre veya 75 metre mesafede, orada yine aynı durumdalar. Orada gösteriler, tüm bu gösteriler karşısında benim oradaki vatandaşlarım da eli bağlı duramazdı. Onlar müdahaleyi yapma yoluna gittiler. Herhalde benim korumalarım da eli bağlı duramazdı. Çünkü Amerikan polisi en ufak bir müdahale yapmıyor, onları oradan dağıtalım diye. Buna da tevessül etmediler. Geldikten sonra bir de baktık ki arkadan, bizim korumalarımızla ilgili ne yazık ki gözaltı kararları veya kendilerine göre eşimin iki tane hanım koruması, olayların olduğu yerde yok. Resmi olan, ismi olan korumaların içinde Amerika'ya hiç gelmemiş olanlar… Bunlarla ilgili böyle gözaltı kararı gibi bir şey çıkarıyorlar. Sonradan bakıyoruz ki olay geliyor yine FETÖ'ye dayanıyor. Orada da ne yazık ki bunlarla müşterek çalışıyorlar. Çünkü bu savcılar malum, bunlarla müşterek çalışan savcılar olduğu için burada da aynı uygulama yapılıyor.
Daha sonra Ekonomi Bakanımız Zafer (Çağlayan) Bey'le ilgili ve bunun yanında Halk Bankası'nın alt yöneticileriyle ilgili alınan kararın da yine nasıl bir organizasyonun neticesi olduğu ortaya çıkıyor. Bu, 17-25 Aralık sürecinde buradaki FETÖ ekibinin o soruşturmalarında geçen ifadeler neyse aynı şimdi burada geçiyor. Hiç mi hiç ilgisi alakası olmayan veya Bakanlık süreciyle Bakanlık sürecinin dışındaki dönemleri kapsayan garip ifadeler var orada. Konuya da hakim değiller. Bu şekilde, örneğin Zafer Bey'le ve diğerleriyle ilgili o hazırladıkları soruşturma beyanının içerisinde bunlar var."
TRUMP İLE TELEFON GÖRÜŞMESİ
Astana'da olduğu sırada ABD Başkanı Trump'ın kendisini aradığını hatırlatan Erdoğan, şunları söyledi:
"Ben başka konular zannettim, meğerse bu konularla ilgiliymiş. Orada kendisine bir ara, telefon görüşmemizde bunlardan üzüntümü söylemiştim. 'Ben ilgileneceğim' filan dedi. Görüşmemizde dedi ki 'Ben bundan dolayı çok üzgünüm. İncelettim ama bu federal devletin değil, eyalet devletinin güvenlikçilerinin yaptığı bir yanlış. Direkt bunlar bana bağlı değil ama ben bu işi yakın takibe alarak araştıracağım, inceleyeceğim' dedi. Ben de kendisine teşekkür ettim ve 21'inde de inşallah yüz yüze zaten bir görüşmemiz olacak. Bu görüşmede bunların detaylarını, teferruatını görüşmemiz gerekecek zaten. Çünkü hakikaten bu süreçle ilgili sıkıntılı bazı yaklaşımlar var. Amerika'da Trump yönetiminin altında bu tür bazı mercilerin attığı yanlış adımlar, ister istemez tabi ki Sayın Trump yönetimini de gölgelemektedir. Herhalde buna da fırsat verilmemesi gerekir diye düşünüyorum."
ARAKAN
Erdoğan, Arakan'daki tablonun tam bir felaket olduğunu ve çok büyük boyutta bir dram yaşandığını belirterek, kısa bir süre önce eşini, oğlunu, Dışişleri Bakanı'nı ve eşini, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı'nı, bazı gazetecileri, Kızılay, AFAD, TİKA'dan oluşan bir grubu, Bangladeş'e gönderdiklerini hatırlattı.
Bu heyeti göndermelerindeki amacın, oradaki kampları yerinde görmek, durum tespiti yapmak olduğunu vurgulayan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu durum tespitinden sonra neler yapabiliriz, ilk etapta ne gibi yardımlarımız olabilir? Devlet Başkanı danışmanıyla bu ziyaretten kısa bir süre önce görüşmüştüm. BM Genel Kurulu'nda görüşürüz diye mutabık kalmıştık. Fakat gelişmeler öyle zannediyorum ki, onu ürkütmüş olacak ki, şimdi genel kurula gelmiyor diye bugün haberlerini aldık. Gerek eşim gerekse Dışişleri Bakanımızdan aldığımız bilgiler hakikaten çok acı. Olay, Arakan'ın içlerinden Bangladeş'e kadar geliyor. Buralarda dağlar, taşlar, dereler, çok ciddi manada pislikler içerisinden yaşlılarını, kadınlarını, çocuklarını taşıyarak geliyorlar. Bunların bir kısmı yolda ölüyor, bir kısmı Arakan'da ölmüş, binlerce insan ölmüş vaziyette. Günlerdir hiçbir şey yiyemeyen insanlar var bunların içinde. İlk belki de bunlara yiyecek uzatan TİKA oldu. Kazanlar kuruldu, çeşit yok. Bangladeş'ten alınan pirinçlerle pilavlar yapılmak suretiyle onlara bu tür ikramlarda bulunuldu. Bangladeş Başbakanı'nı eşim, Dışişleri Bakanımız ve oğlum ziyaret ettiklerinde, 'Bize buradan yer verebilirseniz 100- 200 dönüm neyse, biz buradaki çadırlara göre daha modern, insani yaşanabilecek çadırlar kuralım.' dedi. Biz bu işlerde çok ciddi deneyimler edindik. Özellikle Suriyeli kardeşlerimize karşı o kurduğumuz çadırlar yaza, kışa her yönüyle dayanıklı. Bir de çamurun üzerinde inşa etmiyoruz. Altyapımız falan gayet iyi. Biz burada aynı zamanda hastanelerimizi kuralım, aynı zamanda büyük mutfaklar kuralım, bu mutfakların yanında fırınlarımızı kuralım. İlacı vesaireyi biz zaten çözeriz. Bangladeş Cumhurbaşkanı'na da Astana'da söyledim. Dedim ki, 'Biz bütün bu alımları da sizden yapacağız. Türkiye'den getirmeyeceğiz. Hem Bangladeş ekonomisine de katkımız olsun. Giyimlerine varıncaya kadar. Tekstilde Bangladeş iyidir. Bizim bile bazı kuruluşlarımızın orada üretim merkezleri vardır. Bangladeş Kızılayı ile bizim Kızılay iş birliğinde bunu halledelim.' Şimdi biz onlardan cevap bekliyoruz. Birleşmiş Milletler'de Rohingya Müslümanları ile ilgili bir gündem ortaya koyup, müzakere edeceğiz."
"10 BİNLERCE ŞEHİDİN HESABI SORULACAK"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP İstanbul Milletvekili Tanrıkulu'nun SİHA ilgili açıklamalarına ilişkin bir soru üzerine şunları söyledi:
"Şu ifadeleri görüyorsunuz di mi? Al birini vuru ötekine. Biri diyor ki, senin İnsansız Hava Araçların nerede? Öbürü, 'Orada piknik yapıyorlar.' diyor. Genel Başkanı, 'Bunlar terörist olabilir.' diyor. Yahu böyle bir mantık olabilir mi? Sen kimin avukatlığına soyunuyorsun? Benim bu kadar Mehmedim öldürülüyor di mi? 'Sivil' diyor. Lice'de İlçe Başkan Yardımcılarım evlerini önünde şehit edildi. Bunun yanında birçok yerde benim vatandaşlarım şehit edildi. Veznecilerde şehit edilen benim vatandaşlarım değil miydi? Bunlar sivil değil miydi? Bunların silahları mı vardı Ey Kılıçdaroğlu? Ankara'da, GAR'ın orada şehit edilenler benim sivil vatandaşlarım değil miydi? Terörist miydi onlar? Onları nasıl şehit ettiler? Aynı şekilde yine Ankara'da akşam mesaisinde görevlerinden çıkan işçi kardeşlerimi canlı bombayla şehit edenler kimdi? Kızılay'daki meşhur o bomba olayı neyin nesiydi? Ne utanmaz adamlarsınız, nasıl bunları konuşuyorsunuz? Bütün bunlar olacak, biz hala teröristlerin olduğu yerlerde, inlerde, mağaralarda ne yapacağız? Bunları izleyeceğiz. Yok öyle şey, inlerine gireceğiz inlerine. Benim şehitlerimin, on binlerce şehidimin hesabını soracağız. Sonuna kadar, üzerine üzerine gideceğiz. Biz Kılıçdaroğlu'nun hatırı için geri vitese takamayız. Öbürü zaten tam terörist ağzıyla konuşuyor. Sen Genel Başkan'san önce, bu adama diyeceksin 'Sen ne konuşuyorsun? Senin bu ağız, Kandil'dekilerin ağzı.' Zaten bunlar aynı ağzı kullanıyorlar."
"BU TERÖRLE MÜCADELENİN İLERİ NOKTASIDIR"
İnsansız hava araçlarını elde edebilmek için yıllarca çalıştıklarını belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bize ABD bu silahları vermedi. İsrail'den 12 tane aldık, onların da bakım ve tamirinde her zaman ipe un serdiler. Şimdi hamdolsun yerli olarak yapabilir duruma geldik. Şimdi de bu onları rahatsız ediyor. Niye? Artık Türkiye kendi silahlı ve silahsız insansız hava araçlarını yapar hale geldi, mutluyuz. Terör örgütlerinin nerede olursa olsun üzerine üzerine hem silahlı insansız hava araçlarıyla gidebiliyoruz hem de silahsız insansız hava araçlarıyla nerede kim var, gidip ondan sonra da uçaklarımıza koordinatlarını verebiliyoruz. İşte bu terörle mücadelenin ileri noktasıdır. Kılıçdaroğlu istediğin kadar üzül, yanındakinin ismini zaten vermeyeceğim, sen de istediğin kadar üzül. Terörün yandaşları istedikleri kadar üzülsünler. Biz bu mücadeleyi sonuna kadar bu ülkede tek terörist kalmayıncaya kadar devam ettireceğiz. Bu ülkenin mutluluğu ve huzuru için buna ihtiyacımız var."
"15 YILLIK BİR MÜCADELEYİ VERDİK HALA VERİYORUZ"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Terörü 4 yılda bitiririm, bitiremezsem de istifa ederim." sözünün hatırlatılması üzerine, şunları söyledi:
"Neyle bitirecek? Bu anlayış, bu kafa neyle bitirebilir böyle bir şeyi? Eğer bunlara kalsa silahsız veya silahlı insansız hava aracını kullanmaktan öte bir anlayışın temsilcileri. Biz 15 yıllık bir mücadeleyi verdik, hala veriyoruz. Şimdi S-400 adımlarını atıyoruz. Niye atıyoruz? Bizim ön koruma konusunda bunlara da ihtiyacımız var da ondan atıyoruz. Biz bunlarla da kalmayacağız. Daha başka adımlarımız var. Niye? Artık Türkiye güvenliğinde çok ileri aşamalara gelmesi şart. Zira NATO üyesiyiz. NATO ülkeleri içerisinde birçoklarıyla 'Hadi bize verin.' dediğimizde paramızla vermediler ama parasız olarak terör örgütüne veriyorlar. PYD, YPG'e şu ana kadar 3 bin tır dolusu zırhlı silah ve mühimmat gönderildi. Bunlar para falan vermiyor. Peki nereye geliyor bunlar? Bunlar Kuzey Suriye'ye geliyor. Kuzey Suriye'de PYD, YPG'e veriyorlar ama aynı zamanda oradaki Amerika'nın askerlerine de veriliyor. Adı ne? Adı, 'Rakka operasyonunda DEAŞ'a karşı mücadele.' Gerçi DEAŞ yok oluyor o ayrı melese de. Daha önce Irak'ta bunlar DEAŞ ve PKK'nın elinden çıktı. Bütün bunların elinden o zaman koalisyon ülkelerinin silahları çıktı, Suriye'de de aynı durum söz konusu. Amerika'nın uçakla indirdiği birçok silahların yarısı YPG'ye, yarısı DEAŞ'a bunları hep gördük. Bunları bir daha yaşamak istemiyoruz. Onun için de artık kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz dedik. Cerablustan girdik, bir taraftan Rai'den girdik, ordan Dabık, onda sonra El-bab dedik. Buralara kadar indik, 2 bin kilometrekarelik bir alanın güvenliğini sağladık. Şimdi de hedefimiz İdlib'te Rusya ile görüşmelerimizi yaptık, İdlib'in şu anda sükuna kavuşmasını temin ve Halep'ten İdlib'e göç edenlerin huzurunu sağlamak. Şu anda bunu Rusya ile birlikte götürüyoruz. Temenni ederim ki burada da hedeflerimize ulaşırız."
NATO'NUN S-400 AÇIKLAMASI
Erdoğan, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg S-400 konusundaki açıklamasına ilişkin bir soruya şu yanıtı verdi:
"Stoltenberg, bu konuda NATO'nun aslında kuralını ortaya koydu. Şimdi; yıllar önce Yunanistan S-300 aldı. Herhangi bir uygulama yaptınız mı? Yapmadınız. Şimdi biz, aynı ülkeden S-400 ile ilgili anlaşma yaptık, rahatsız oldunuz. Peki, siz verdiniz de biz almadık mı? NATO ülkelerinden bize böyle bir destek verildi mi, füze konusunda? Hayır, istedik, vermediler. Şimdi biz başımızın çaresine bakacağız. Bir başka yerden bulduk, oradan alacağız. İstediğim yerde bu anlaşmaları yapar, adımlarını da atarız. Daha bizim bu çeşitlendirmemiz çok daha farklı bir şekilde devam edecek. Buna müdahale yetkileri yok. NATO'nun kendi kuralları içerisinde de yok ve bu yapılan uygulama tamamen Türkiye'nin güçlenmesini engellemeye yönelik adımlardır. Bugün Suriye'nin elinde S-400'ler var. Suriye S-400'lerle havasını atıyor. Türkiye gibi bir ülkenin elinde bu tür güçlü savunma imkanlarının olmayışı tabii ki düşündürücüdür. Biz savunma sanayinde birçok adımları attık ama atmamız gereken daha çok önemli adımlar var. Bunun için de çalışıyoruz, arayışlarımız aynı şekilde devam ediyor. Büyük oranda da bu dediğiniz süreci aşmış vaziyetteyiz. Bu konuyla ilgili benim Sayın Putin'le yaptığım görüşmelerdeki şey, ortak üretimi de başarmak. Daha ileri safhaları da inşallah bunun olacak diye düşünüyorum."
Hastanelerin eski durumuna yönelik videonun gösterilmesinin ardından Erdoğan, Kasımpaşa'da otururken kendilerine en yakın hastanenin Okmeydanı SSK Hastanesi olduğunu dile getirerek, eşinin, çocuklarının hastaneye gidebilmesi için erkenden gidip numara aldığını, hastanelerde hijyen olmadığını, bir odada 4-5-6 hastanın yattığını anlattı.
Erdoğan, yapılan şehir hastaneleri ve diğerlerinde her şeye dikkat edildiğini belirterek, "Eksikler yok mu? Şehir hastanelerinin dışındaki yerlerde bazı eksikler var ve bunun üzerine de yeni sağlık bakanımıza da söyledim, 'Buna çok dikkat edeceğiz.' dedim. Zaten sistemi eski sisteme dönüştürdük, genel sekreterlik vesaire falan bunlar bu işi yürütemedi, bunları şimdi tekrar kaldırdık. Artık buralar il sağlık müdürleri, ilçe ve hastanelerde başhekimler bunların sorumluluğunda bunlar yürüyecek. Gelinen nokta bir felaketti ama şimdi hamdolsun çok çok iyi noktadayız. Daha iyi noktaya geleceğiz." dedi.
Hastaların şehirler arasında ambulans helikopterlerle, uçaklarla taşınabildiğini dile getiren Erdoğan, ilaçların istenen eczaneden alınabildiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mersin'deki şehir hastanesiyle ilgili anketin sonucunda yüzde 99 oranında memnuniyet çıktığını aktarırken, "Ben hastaneyi gezdim. O hastaneden zaten memnun olmamak nankörlük olur." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanlığı döneminde Yüksekova'ya 150 yataklı modern bir hastane yapıldığına değinirken, şöyle konuştu:
"Açılışına gittiğimde PKK, oraya Yüksekova'dan kimseyi göndertmedi. Biz orada 15-20-30 kişiyle açılışını yaptık. Oradan aynı gün Hakkari'ye geçtim. Yine 150 yataklı bir hastane de Hakkari'de yapmıştık. Oranın da açılışını aynı gün yaptık ama oraya 150-200 kişi falan katılabildi. Tehdit ediyorlar. Çok enteresan o hastanenin açılışını yaptığımda bir hatıram var. Hamile bir bayan yanıma geldi, 'Başkanım, başkanım, benim bu gece evimi bastılar.' dedi. 'Kim bastı?' dedim. 'Teröristler.' dedi. 'Ben bir polis eşiyim ve hamileyim. Beni taciz ettiler. Ne olur bizi korunaklı yerlere alın.' dedi. Ondan sonra biz, öğretmen, polis ayrımı yapmadan onların hepsini harem altındaki evlere taşıma kararı verdik. Bu terör örgütü, bu ülkede bu tür işleri yaptı. Kılıçdaroğlu hangi 4 senede neyi kurtaracak? İşte ortaya koyduğu SKK hastanelerinin hali ortada. O SSK hastanelerini batıran adam bu adam, iflasa götüren adam bu adam. İflasa götürdüğü için de zaten alındı. Yürütemedi bu işleri. 9 kez partisi afedersiniz her seçimi kaybediyor. Bu adam mı 4 yılda terörle baş edecek, mücadele edecek? İnanın 5 koyun verin kaybeder gelir. Bundan bir şey olmaz. Ama bu halkımızın bir kısmı bu kadar eza, cefa, çile çekiyor, işte aynı yatakta 2 kişi, kimileri koridorlarda yatıyor. Bunlar kimin döneminde? Onun SSK Genel Müdürü olduğu dönem. Biz bunları halkımıza, vatandaşımıza anlatacağız ki bu adamın kim olduğunu öğrensinler, bilsinler. Genç nesiller, genç kuşaklar bunun kim olduğunu bilmiyor, 'Peşine gitsek mi?' diye düşünüyor. Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri. Eser, eser… Buna bakacaksın, değeri de ona göre vereceksin. Maalesef ortada böyle bir şey yok."
"EĞİTİMİ BİRİNCİ SIRAYA ÇIKARDIK"
İstanbul İmam Hatip Lisesi'nde 75 kişilik sınıfta okuduğunu, 100'ün üzerinde öğrencinin bulunduğu sınıflar olduğunu, eskiden kimsenin kitabını, defterini uygun şartlarda alamadığını, ikinci el kitaplar alındığını, teksir kağıdıyla çekilmiş notlar alındığını anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Biz bu çileyi çektirmeyeceğiz dedik. Okullar başlarken sıraların üzerine bizler, kitaplarını sıfır kilometre koyduk, ücretsiz. Şu anda bütün öğrenciler kitaplarını ücretsiz olarak hem de kuşe kağıt, birinci hamur kağıt alabiliyorlar. Genç nesil bizim o çektiğimiz çileleri annelerine, babalarına 'Gerçekten anne, baba siz böyle mi okudunuz? Böyle kitap vermiyorlar mıydı? Siz birinci hamur, kuşe kitaplar almıyor muydunuz?' diye sorsalar. Kırtasiyecilerden defter, kalem almakta zorlanırdık çünkü bunların hepsi piyasada karaborsaydı. Böyle dönemleri yaşadık. Şimdi böyle bir şey yok. Ülke her yönüyle bir refah düzeyine kavuştu. Biz, 70 bin dersliği 15 seneye sığdırdık. Niye? Sınıfların 30 kişiye düşmesi böyle oldu. Şu anda Türkiye'de 20 kişilik sınıflar var. Biz geldiğimizde savunma milli bütçede birinci sıradaydı. Biz, eğitimi birinci sıraya çıkardık. Eğitim birinci sıraya çıkınca yatırımlar gerekiyordu, yatırımlara başladık. Kadroda bir numaraya, eğitimi koyduk 'En fazla personel, öğretmen, kadro, oraya verelim' dedik ve ciddi sayıda öğretmen alımı yaptık. Daha da bunu artıracağız ki okullarımızda asla boş ders olmasın. Bunu çalışmalarını da milli eğitim bakanlarımız, bakanlığımız sürekli olarak yapıyor."
"TEOG'LA ASLINDA İŞİ ZORLAŞTIRIYORUZ"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TEOG'a ilişkin şunları söyledi:
"Şu anda tabii yine milli eğitimde bazı eksiklerimiz yok mu? Var. Bunları da aşacağız. Mesela en büyük eksiklerden bir tanesi, bugün arkadaşlarım söyledi, çünkü ben talimatım verildiği zaman bu talimatın biteceğini biliyordum. Mesela ben TEOG olayını istemiyorum ve bunu da artık yanlış buluyorum. TEOG'un kaldırılması lazım. Biz TEOG'la mı geldik? Ne TEOG vardı, ne bir şey vardı. Okursun, sene içinde notların bellidir, bu notlarınla beraber yürürsün. Gelirsin üniversite sırasına, orada da girersin üniversite imtihanlarına. Üniversite imtihanında da sosyalde, sayısalda başarı durumun neyse bu başarıya göre girmen gereken yer nereyse girersin. Bindirilmiş kıtalara dönüyoruz. Olmaz. Bir de ister istemez anneler babalar ne yapıyor? 'TEOG sınavı, çocuğumu kursa göndereceğim.' Bunlardan artık bizim sıyrılmamız lazım. Yapmamız gereken şey nedir? Bir, okullardaki seviyeyi yükseltmek. Başbakanlığım döneminde de bunun talimatını verdim. Hafta sonlarında biz bazı okullarımızda Milli Eğitim'in kendi öğretmenleri vasıtasıyla takviye dersleri verelim. Bu öğretmenlerimize bunun karşılığında da bir bedel ödeyelim. Hem öğretmenlerimiz bunun karşılığında da 3-5 kuruş daha fazla bir imkan elde etmiş olur hem de bu takviye kurslarına gelmek isteyen öğrenciler gelir, seviyelerini daha da yükseltirler. Öyle gidip 'Birilerine imkan sağlayalım, avanta sağlayalım?' Böyle bir şey olmayacak. Bunu da Nabi Bey'in döneminde başlattık. Bunun şimdi yine aynı şekilde yürümesi lazım. Durup dururken birilerini ihya etmenin anlamı yok. Kendi öğretmenlerimiz bize yeter. Devlet olarak da bizim devletimiz bunu karşılayacak güçtedir. Hiç birilerini abad etmenin, ihya etmenin yolu da yok."
TEOG'a yönelik süreç konusunda da Erdoğan, "Kaldırılacak hemen, kaldırdık, bitti. Bunun kararını verecek olan hükümettir. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı olarak bunu Bakanıma, Başbakanıma bir kere söylerim olur biter. Ama ben Sayın Bakan'a söyledim, yarın zaten Sayın Başbakanımızla da burada görüşmem var, kendisiyle bunu paylaşacağım. Bak böyle böyle. Hafta başı bu böyle başlamış veya önümüzdeki hafta devam edecek, bu konuda artık kararı kesinlikle süratle alalım Başbakanım, bunlardan kurtaralım bu ülkeyi. Biz artık böyle ilkel bir durumda değiliz, o geçmişte kaldı, neler çekti bu ülke yetti artık." dedi.
Erdoğan, sınavsız nasıl devam edileceğiyle ilgili soru üzerine, "Aynen devam edecek. Eğer farklı okullara gitme durumu falan olursa her okul kendisi, kendi imtihanını yapar, o okula geçmek isteyen de o okulun imtihanına girer, kazanırsa devam eder. Bunlar zor şeyler değil. Bunların hepsi aşılır. TEOG'la aslında işi zorlaştırıyoruz. Bu merkezi bir sistem olduğu için de zorlaştırma oluyor. Ne lüzum var bunları yapacağız. Farklı bir okula gitmek istiyorsa o okulun kendi açtığı imtihanına girer, kazanırsa devam eder. Eğer istiyorsa böyle bir şeyi… Eğer istemiyorsa, 'Ben kendi okulumda devam edeceğim…' Orada da zaten herhangi bir sıkıntı söz konusu değil, devam eder. İşin en rahatı, en kolayı da aslında bir yerde de o." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, tablet bilgisayar ve akıllı tahta konularının Milli Eğitim Bakanlığı koordinesinde yürütüleceğini bildirdi.
Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nun adeta "kavga etmek için yaratıldım" havasında olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:
"Biz seviye için, sevgi için geldik. 15 yıldır bunun mücadelesini verdik. Birliğin, beraberliğin, dayanışmanın, barışın egemen olması için bir mücadele sürdürüyoruz. Bütün bu hedeflerimiz sevgi ve barışı arayanlar içindir. Şu an Gabar, Cudi'de orada benim vatandaşlarıma saldırı yapanlar şu an hangi tuzakları kuruyorsa o tuzaklara aynı tuzaklarla karşılık vermesini de biliriz. Şu anda bizim karakterimiz bunu gösterir. Sayın Kılıçdaroğlu da aynı anlayışıyla yoluna devam etsin. Biz de bu anlayışla yolumuza devam edeceğiz. Çünkü benim ülkemin birlik, beraberlik anlayışı hamdolsun çok iyi bir hale geldi. Artık eski Güneydoğu ve Doğu yok. Şu an Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da bütün kentsel dönüşüm çalışmalarımızla yeni bir atmosfer oluşturuyoruz. Oralarda geceleri sokaklara çıkamamak gibi bir şey yok. Artık benim vatandaşım geceleri de sokaklara çıkabiliyor. Oralardan müjdeli haberler geliyor. Bakın biz orada kongrelerimizi yapıyoruz yoğun bir şekilde. Ben de bizzat oralarda bu kongrelerimize katılacağım. Açılış programlarına devam edeceğiz."
Diğer siyasi partilerin de bu demokratik süreci güçlendirerek sürdürmesini temenni ettiğini vurgulayan Erdoğan, "Kılıçdaroğlu'nun bu sözlerini çok dikkate almıyorum, varsın o kavga arayışında yoluna devam etsin çünkü bizim kavgayla kaybedecek vaktimiz yok. Biz üzerimizdeki yükün ne kadar ağır olduğunun bilincindeyiz. Bu görev bilinciyle yolumuzu güçlendirerek devam ettireceğiz. Bu yolda Türkiye muasır medeniyetler seviyesinin de üstüne çakacak. Ekonomide geldiğimiz nokta ortada. Şu anda Çin ve Hindistan'dan sonra dünyada 3. sıraya çıktık. İlk çeyrekte 5,2, 2. çeyrekte 5,1 ve büyük ihtimalle 3. çeyrekte de 6'ya dayanacağız." dedi.
"ÇOK ÇOK YANLIŞ BİR YAKLAŞIM TARZI"