İktidarın Ayasofya hassasiyetinin billurlaştığı anlar, iktidarın içeride ve dışarıda hangi yönelimler içinde olduğuna dair birer ipucu olabilir.
Nitekim, geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ayasofya’nın yeniden camiye çevrilip ibadete açılması için çalışma yapılması yönünde talimat verdiği haberleri, iç politika yorumcuları tarafından hemen muhtemel bir erken-baskın seçim tartışmalarıyla birlikte ele alındı. Türkiye kamuoyunun iktidara yakın kesiminin bu konudaki hassasiyeti biliniyor, dolayısıyla Ayasofya ile erken seçim arasında irtibat kurmak mantıksız değil.
Erdoğan’ın, bu haberleri izleyen “karar Türk milletinin” içerikli açıklaması, akla “Erdoğan konuyu referanduma mı taşıyacak” sorusunu da getiriyor. Böyle bir referandumda Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) dahil hiçbir muhalefet partisinin teklife cepheden karşı çıkmayacağını, dolayısıyla referandumun “evet”le sonuçlanmasını varsaymak yanlış olmaz. CHP’nin karşı çıkması durumunda, Erdoğan’ın “yerli ve milli” formülünü devreye sokup bunu bir kutuplaşma unsuru olarak kullanacağı da açık.
Fakat Ayasofya vurgusunun her zaman Türkiye’nin dışına da bir mesaj muhtevası taşıdığını unutmamak lazım. Bu mesaj bazen Batı’ya, bazen Yunanistan’a, hatta bazen ne Hıristiyanlık ne de Ortodoksluk hassasiyeti olan İsrail’e karşı bile olabilir. Mesela ABD Başkanı Trump Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığında, Erdoğan tepki olarak Ayasofya’yı (da) hatırlatmıştı.
Bu defa Rusya mı?
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Rus kamuoyundaki hassasiyet nedeniyle Ayasofya’nın camiye çevrilmesine karşı çıktığı ve bu konudaki ilgisini Erdoğan’a ilettiği biliniyor.
Bir seçim mitinginde destekçilerinden gelen “Ayasofya ibadete açılsın” talebine karşılık Erdoğan’ın “hele siz bir Sultanahmet’i doldurun” dediğinde ve böyle bir hamlenin “tuzağa düşmek” anlamına geleceğini hatırlattığında, Türk-Rus ilişkilerinin en iyi dönemini yaşadığını unutmamak lazım.
İstanbul’un fethinin bu son yıldönümünde Ayasofya’da Fetih suresinin okunması ve Erdoğan’ın ardından gelen sözleriyle Türkiye-Rusya ilişkilerinin son aylardaki kötüleşmesi arasında bir bağ olması kuvvetle muhtemel.
İki ülke ilişkileri hem Libya hem de İdlib üzerinden iyice gerilmiş durumda. Türkiye’nin Libya İç savaşına müdahalesi etkili olmuş görünüyor. O kadar ki, Rusya, Hafter lehine savaşa soktuğu paralı askerleri bölgeden çekmek zorunda kaldı.
Rusya’nın Libya’nın faturasını İdlib’de kesmek istediği ve bu yönde hazırlık yaptığı birçok yorumcunun ortak kanaati. İdlib, kendi başına zaten bir gerilim noktası oluşturuyor; Libya’daki gelişmeler, iki ülke arasındaki tehlikeli tırmanışta bir katalizör rolu oynuyor.
Gerek Türk Silahlı Kuvvetleri gerekse Suriye Ordusu, son dönemlerde İdlib’e yeni asker ve gelişmiş silah sistemleri sevk ediyor. Independent Türkçe’ye konuşan Emekli Albay Mithat Işık, karşılıklı sevkiyatları doğruladı ve yaz aylarında İdlib’de yeni bir çatışma olasılığının yüksek olduğunu söyledi.
İktidarın son Ayasofya çıkışları her zaman olduğu gibi Rus basınında yankı uyandırdı. Erdoğan’ın yeni Ayasofya çıkışı, varsayıldığı gibi Rusya’yla bozulan ilişkilerle bağlantılıysa, iki ülke arasında ipler gerçekten de çok gerilmiş, taraflar uzlaşmadan çok çatışmaya odaklanmış demektir.