Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ekonomik hayatın tüm paydaşlarıyla da çalışılarak İnsan Hakları Eylem Planı ve yargı reformuna son hali verilecek” sözlerinin ardından, yargı reformu ile ilgili görüşmeler başladı.
Bu kapsamda dün (27 Kasım) Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, TCMB Başkanı Naci Ağbal, İstanbul Dolmabahçe’deki Cumhurbaşkanlığı ofisinde TÜSİAD yönetimiyle bir araya geldi.
Görüşmeyi, TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski sosyal medya hesabından duyurdu:
“Sayın Hazine ve Maliye Bakanımız @lutfielvan ve Adalet Bakanımız @abdulhamitgul’e bugün sağladıkları istişare ortamı için içtenlikle teşekkür ediyoruz. Ülkemizde ekonomi ve hukuk alanında çözümlerin, yapıcı bir istişare ortamında ele alınmasından büyük memnuniyet duyduk.”
Elvan, Gül ve Ağbal, TÜSİAD’ın ardından bugün de (28 Kasım) TOBB heyetiyle görüştüler. TOBB ile yapılan görüşmeye Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank da katıldı.
Peki, Cumhurbaşkanlığı külliyesinde hazırlıkları sürdüğü söylenen yeni yargı reformu paketiyle ilgili olarak iktidar, Türkiye’deki insan hakları örgütleriyle de görüşmeler yapacak mı?
Türkiye’nin önde gelen insan hakları örgütleri İHD, Mazlumder, Özgür-Der, TİHV ve Hak İnisiyatifi yeni hukuk reformuyla ilgili hükümetten davet almadıklarını söylüyor.
Bu örgütlerin temsilcilerine reforma dair görüşlerini ve yürütülen görüşmeleri sorduk.
İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan: “İnsan hakları örgütleriyle de toplantı yapmalılar”
“Bu reform söylemleri yeni değil biliyorsunuz bizim için. 2018’deki Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra İnsan Hakları Eylem Planı ve yargı reformu hep gündemdeydi. İnsan Hakları Eylem Planı ile ilgili Adalet Bakanlığı Şubat 2019’da bizi toplantıya davet etti. Biz o toplantıya katılıp yazılı rapor sunduk. Yine İnsan Hakları Eylem Planı ile ilgili Aralık 2019’da bizi davet etti, o toplantıya da katıldık ve Ocak 2020’de çok kapsamlı bir yazılı rapor sunduk. Her iki raporumuz da İnsan Hakları Derneği web sayfamızda mevcut. Oradan incelenebilir.
“Adalet reformu ile ilgili ise görüşümüze başvurulmadı. Çünkü Mayıs 2019’da Adalet Reformu Strateji Belgesi açıklandı. O belge açıklanmadan önce görüşümüze başvurulmamıştı fakat biz o rapor açıklandıktan sonra o raporla ilgili görüşlerimizi Adalet Bakanlığı’na yazılı olarak ilettik. Yapılacak çalışmalarda dikkate alınır ya da alınmaz, biz düşüncelerimizi ilettik. Son birkaç haftadır yapılan konuşmalardan sonra henüz bize bir çağrı gelmedi. Bir çağrı gelirse elbette biz de düşüncelerimizi ifade ederiz.
“Şunu ifade etmek gerekir ki, bu tip çalışmalar hep yapılıyor ama önemli olan sivil toplum kuruluşlarının görüşleri ne kadar yansıtılacak? Bu, Türkiye için çok önemli bir konudur. Çünkü diyalog kopuk değil yıllardır, fakat bu diyalog sonucu elde edilecek öneri ve görüşler ne kadar tekliflere yansıtılacak, en büyük problem bu. Bizim en büyük eleştirimiz hep bu oluyor. İnsan Hakları Eylem Planı ile ilgili, en kapsamlı raporu belki de biz sunduk fakat ortada hâlâ bir taslak yok. Bir taslak görebilirsek biz de ona göre katkıda bulunabiliriz. Çünkü sonuçta bizim yıllardır üzerinde çalıştığımız bir konu bu. Tabiri caizse uzmanlık alanımız.
“Yargı reformu meselesinde ise insan hakları örgütlerinin çok ciddi eleştirileri var. Bu eleştirileri karşılayacak ya da göğüsleyecek toplantı ortamları sağlanmıyor maalesef. Bizim evet Adalet Bakanlığı ile temasımız var, görüşlerimizi aktarıyoruz fakat bunlar farklı toplantılar oluyor. Bu nedenle bu süreçte insan hakları örgütleri ile de görüşüp toplantı yapmaları iyi olur ki biz de düşüncelerimizi ortaya koyalım.
“Bu konular iki yıldır konuşuluyor fakat adım atılmıyor. Demek ki şimdi adım atma zamanı geldi ama bu adımlar nasıl atılacak, somut bir taslak yok elimizde. Öneri toplayıp daha sonra o önerileri taslağa çevirseler daha iyi olur.
“Reform çok iddialı bir kavramdır. Biz bu sürece reformdan ziyade düzenleme, tadilat adını vermiştik. Türkiye’de reform yapılabilmesi için Anayasa’dan başlamak üzere çok kapsamlı değişikliklerin yapılması gerekiyor ve Türkiye’nin temel problemlerini çözecek ciddi ve sağlam bir siyasal iradenin ortaya konması gerekiyor.
“Temel problemler dediğim de yine anayasa ile bağlantılı problemlerdir. Çatışma sorununun çözümünün sağlanması, ifade özgürlüğü sorunu, adem-i merkeziyetçilik sorunundan tutun da bir dizi konudur bunlar. Eğer bir reform yapılacaksa, bu Anayasa’dan başlamalıdır.”
MAZLUMDER Genel Başkanı Ramazan Beyhan: “Önemli olan fiiliyat”
“Adalet Bakanı ile daha önce bizzat görüşmelerimiz, toplantılarımız oldu İstanbul’da ve Ankara’da. Fakat yargı reformu ile ilgili değildi bu toplantılar. Yargı reformunun sadece iş dünyasıyla sınırlı kalmaması gerekir. İnsan hakları açısından bunun ciddi bir önemi var ve mutlaka bu alanda çalışma yapan paydaşların da dinlenmesi, onlarla görüşülmesi gerekir.
“Adalet, sadece ekonomi üzerinden düşünülebilecek bir şey değildir. Çünkü insan unsuru vardır. Barış, adalet, özgürlük, güvenlik gibi kavramlardan bağımsız bir yargı reformu düşünülemez. Teşebbüs hürriyeti, örgütlenme hürriyeti, ifade hürriyeti gibi temel konularda uzlaşılması gerekir.
“Bu manada gazeteciler, kanaat önderleri, siyasetçiler, akademisyenler ve herkes için ifade hürriyeti sağlanmalıdır.
“Gerçek manada bir yargı reformu ancak bu şekilde gerçekleşebilir. Ancak ülkemizde bu ne kadar böyle işler, emin değilim. Her ne kadar bakanlık bu konuda adımlar atsa da, önemli olan sahada, fiiliyatta olan şeylerdir. Biz mesela Adalet Bakanı ile görüştüğümüz zaman bize OHAL’in kalktığını söylüyor, evet OHAL kâğıt üzerinde kalkmıştır fakat fiiliyatta o anlayış devam ediyor.
“Yargı reformunun uygulama ile birlikte mutlaka denetlenmesi gerekiyor. Tüm kurumların buna inanması ve içselleştirmesi gerekiyor. Hukukun üstünlüğünün bu açıdan temel olması gerekmektedir.”
Özgür-Der Başkanı Rıdvan Kaya: “Gündeme getirilme biçimi garipti, yürütülme biçimi de tartışılacağa benziyor”
“İktidarın hukuk ve ekonomide reform adıyla başlatacağını ilan ettiği süreç, gündeme getiriliş biçimiyle gariplik taşıdığı gibi yürütülme biçimiyle de tartışılacağa benziyor.
“Konu hakkında bilgilendirme toplantılarına iş çevreleriyle başlanması, önceliğin yargı alanında yaşanan çarpıklıkların düzeltilmesi yerine yerli ve yabancı iş çevreleri nezdinde yaşanan güven kaybının giderilmesi olduğunu göstermekte.
“Türkiye’nin 15 Temmuz sonrası sürüklendiği otoriter atmosfer ve hukuk devleti ilkelerinden uzaklaşma halinin iktisadi planda ciddi sıkıntılara yol açtığı malum. Doğal olarak sermaye çevreleri de güvensiz bir ortamdan ürkerek yatırımdan uzaklaşıyor ve bu da ekonomik alanda daralmaya yol açıyor. Bu anlamda iş çevrelerinin de talebi olan hukuk devleti ilkelerinin güçlendirilmesi toplumun yararınadır. Ama reform adı verilen sürecin insan hakları alanında yaşanan bunca olumsuzluğu, kötü gidişi, mağduriyet ve feryadı atlayıp yatırım ve istihdam eksenine sıkıştırılması hiç hoş bir manzara ortaya çıkarmıyor.
“Umarım bu durum sadece ‘yanlış yaptık, insanları mağdur ettik’ diyememekten, yani olağan iktidar kibrinden kaynaklanan bir taktik mantıktan kaynaklanmıştır. Umarım süreç artık maalesef sıradanlaşan insan hakları ihlallerinin telafisi çabalarıyla ve insan hakları örgütlerinin görüş ve eleştirilerine başvurulmasıyla devam eder.”
Eşit Haklar İzleme Derneği Koordinatörü Nejat Taştan: “İktidar ekonomik sıkışıklığı gidermek için göstermelik bir şeyler yapmak istiyor”
“Görünen o ki, bir ekonomik sıkışıklık hali dolayısıyla iktidar göstermelik bir şeyler yapmak istiyor. Çok açık bu adımların göstermelik olduğu. Çünkü Adalet Bakanının reforma ilişkin açıklamalarından sonra Diyarbakır’da avukatların çoğunlukta olduğu bir grubu gözaltına almak ve sonrasında İstanbul’da barışçıl bir gösteriye çok sert bir müdahale ve Cumartesi Anneleri hakkında dava açılması. Ben açıkçası Diyarbakır’da yapılan uygulamaya İstanbul Emniyeti’nin bir cevap verdiğini düşünüyorum.
“İnsan hakları standartlarının düşük olduğu Türkiye gibi ülkelerde, hükümetin amaçladığı dış yatırımı daha çok çekmek mümkün değil. Buna yönelik bir şeyler yapmak istiyorlar. Asıl niyet demokratik standartları, insan hakları ve özgürlüklere ilişkin standartları yükseltmek değil.
“Kaldı ki işte Bülent Arınç’ın sürecini de birlikte takip ettik. Aslında Bülent Arınç’ın söylediği şeyler ortalama bir demokrasinin ve ortalama düzeyde hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir ülke için son derece makul şeylerdi ama buna bile tahammül gösterilmedi ve istifası alındı. Dolayısıyla hükümeti reform konusunda samimi bulmuyorum.
“İnsan hakları örgütleri olarak biz daha önce Adalet Bakanlığının reform toplantısına davet edilenler içerisindeydik. Başka insan hakları örgütleri de vardı. Orada da şöyle bir samimiyetsizlikle karşılaşmıştık; toplantılara çok sayıda katılımcı çağırarak, insan hakları örgütlerinin toplantılarda sesini kısmaya çalışmışlardı. Biz bunu da ilettik.
“Görüşlerimizi zaman zaman açıklıyoruz. Zaman zaman kendimiz, zaman zaman diğer örgütler, bazen hep birlikte. Talep ettiğimiz şeyler bizim, evrensel standartlar. Herhangi bir gelişme yok Türkiye’de maalesef. Bu gidişle de olması çok mümkün değil.
“Anlaşılan mevcut iktidarı sürdürmek meselesi, insan hakları ve özgürlüklerden daha önemli bir seçenek mevcut iktidar için. Dolayısıyla bunu yapıyorlar. Yani TÜSİAD ve TOBB’un söyleyeceği şeyler de çok önemli bence. Onlar da muhtemelen hukukun üstünlüğüne vurgu yapacaklar. Bu ülkede hukuk güvencesi olmadan herhangi bir sermayeyi, herhangi bir iş ilişkisini doğru yapılandırmak mümkün değil. Dolayısıyla TÜSİAD ve TOBB’un bunlara vurgu yapacaklarını umut etmek istiyorum.
Rawest Araştırma direktörü Reha Ruhavioğlu: “AK Parti’nin MHP ile ilişkisi müsaade etmiyor”
“Bir reforma ihtiyaç olduğu duyurusu, işlerin bugüne kadar iyi gittiği söylemini de yanlışlıyor. Özellikle hukuk alanında yanlış bir gidişin kabul ve ikrar edilmesi önemli.
“Öte yandan reform; bütüncül ve kalıcı olmak zorundadır. Stratejik bir dönüşümdür. Oysa Bülent Arınç’ın bazı sembol durumlar için söylediklerinin hükümet nezdinde gördüğü karşılığa bakıldığında bütüncül bir reform hazırlığı olduğunu söylemek pek mümkün değil. Önümüzde sadece ekonomiyi iyileştirmeyi amaçlayan, yani motivasyonu yatırım çekmek olan, kalıcı olup olmayacağına dair güvence vermeyen bir reform söylemi var.
“Bütüncül ve kalıcı olmadığı için, hükümetin üç muhatabı olan Avrupa, piyasa ve kamuoyunun bu çıkıştan kısmen heyecan duymakla birlikte güven duydukları söylenemez. Türkiye’nin son birkaç yıldır hukuk ve demokrasi endekslerinde otoriter ülkelerle birlikte anılıyor olması, ekonomi sorununun da ekonomiden önce hukukla ilgili olduğunu gösteriyor. İş dünyası ile ekonomik süreçlerin görüşülmesi olağan ama Türkiye’nin hukuk ve demokrasi sorunu muhalefetle, hak örgütleriyle, sivil toplumla konuşularak çözülebilir.
“AK Parti’nin MHP ile mevcut ilişkisi Türkiye’nin ihtiyacı olan bütüncül bir reformu gerçekleştirmeye müsaade etmiyor. Öte yandan MHP ile girilen ittifakın AK Parti’yi dönüştürmüş olması, AK Parti’nin reform gerçekleştirmeye uygun bir dokusunun kalıp kalmadığını da tartışmaya açıyor.”