Ana SayfaHaberlerGündemMarmara depreme hazırlıklı olmalı

Marmara depreme hazırlıklı olmalı

Özener, Marmara’da 17 Ağustos 1999’da yaşanan büyük depremin yıldönümünde bir basın toplantısı düzenleyerek, deprem araştırmalardaki son durumu ve bu konudaki bilinçlenmeyi değerlendirdi. Özener, geçen 17 yılda deprem konusunda çok önemli bilimsel bilgi birikimi ve belirli bir bilinçlenmenin oluştuğunu vurguladı. Son 17 yıl içinde araştırmaya ayrılan bütçelerin önemli ölçüde arttığını, farklı ve en güncel teknolojik yöntemlerin uyguladığını, gerçekleştirilen uluslararası işbirlikleri ve projeler önemli ilerlemeler kaydedildiğini belirtti. Bu süreçte köprüler, viyadükler, okullar, hastaneler ve tarihi binalar gibi önemli yapıların depreme karşı güçlendirildiğini, başlanılan kentsel dönüşüm çalışmaları ve yenilenen deprem yönetmelikleri ile depreme dayanıklı yapı konusunda çok önemli adımlar atıldığını belirten Özener, “Ancak bütün bunlar depreme kesin olarak hazırız anlamına gelmemektedir. Önemli olan tüm toplumun; karar vericiler, bilim insanları ve vatandaşların bir bütün olarak üstlerine düşen vazifeleri titizlikle yerine getirmesidir” dedi.

 

Marmara’da büyük bir deprem beklentisi olduğunu, bu depremin hangi fayda olacağı, büyüklüğünün ne olacağı sorularına cevap bulmak amacına yönelik çok sayıda araştırma olduğunu, bu araştırmaların neticesinde zaman zaman da farklı sonuçlar elde edildiğini belirten Özener, “Kandilli bünyesinde halen 20’nin üzerinde uluslararası araştırması projesi devam etmektedir. Bu araştırmalar farklı teknik ve veri setleri ile sürdürülmektedir. Doğal olarak farklı araştırmalarda olası Marmara Depremi’nin özellikleri konusunda farklı sonuçlar ortaya çıkabilmektedir. Ancak bütün araştırmalardaki ortak sonuç, büyük Marmara Depremi’nin olacağı yönündedir. Bunun dışındaki değerlendirmelerin ve akademik tartışmaların daha çok bilimsel yayınlarda ve toplantılarda yapılarak, kamuoyunda gereksiz yere tedirginlik yaratılmasından kaçınılmasının çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Bununla birlikte, biraz önce işaret ettiğim gibi, İstanbul başta olmak üzere çevre illerin de etkileneceği büyük bir deprem yaşanacağı olgusu kaçınılmazdır. “ dedi.

 

Özener, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’ndeki çalışmaları da şöyle özetledi: “Tarafımızdan 70 tanesi Marmara Bölgesi’nde olmak üzere Türkiye genelinde 200’ün üzerinde deprem istasyonu 7 gün 24 saat veri toplamaktadır. Bununla birlikte, üyesi olduğumuz uluslararası veri merkezlerine bağlı bulunan 3000’in üzerindeki sismik istasyondan anlık olarak sağladığımız verilerle ve komşu ülke kurumları ile yapılan ikili anlaşmalarla tüm dünya üzerinde meydana gelen depremlere yönelik bilgiler üretmekteyiz. Ayrıca, İstanbul içinde kurulmuş ve sürekli kayıt yapan 120’nin üzerinde acil müdahale istasyonu, herhangi bir deprem sonrası bir kaç dakika içinde depremin yarattığı yer hareketinin şiddeti ve binalarda beklenen hasar oranlarını gösteren haritalarını otomatik olarak üretebilmektedir. Ayrıca, çok sayıda tarihi bina, yüksek yapı ve altyapı sistemlerinde kurulan yapı sağlığı izleme sistemleri bina titreşimlerini sürekli olarak izlemekte ve olası bir depremden hemen sonra bu yapılarda hasar olup olmadığını belirlemektedir.”

 

Yapılan tüm bu çalışmaların yanısıra, deprem tehlikesinin saptanması ve olası bir depremin yerinin önceden tahmini amacı ile 2015 sonundan itibaren GNSS ölçme tekniğini kullandıklarını belirten Prof. Dr. Özener, bu sistemle aktif fayların üzerindeki enerji birikimlerini saptayıp, buna bağlı olarak da deprem tehlikesini daha hassas olarak ortaya çıkarabildiklerini söyledi. GNSS noktalarından oluşan ağların yardımıyla lokal hareketleri belirleme yoluna gittiklerini ifade eden Özener, “Uydularla yer kabuğu hareketlerinin büyüklüğünü, yönünü, zaman içindeki değişimlerini belirleyerek, nerede, ne büyüklükte bir deprem potansiyeli olduğunu olasılıklarının hesaplanabildiğini” belirtti.

 

 

Deprem tehlikesini oluşturan temel parametrelerini biz belirleyeceğiz

 

Hedeflerinin deprem tehlikesini oluşturan enerji birikimi gibi temel parametreleri belirlemek olduğunu söyleyen Prof. Haluk Özener, “Geçen yıl belirttiğimiz üzere, dünyadaki son teknolojileri kullanarak farklı ölçme yöntemlerini de sisteme ekledik. İstanbul çevresine kurmuş olduğumuz derinkuyu gerinim ölçer sistemleri, fay üzerine tesis ettiğimiz kripmetre istasyonları, Marmara Denizi tabanına yerleştirdiğimiz sismik, elektromanyetik ve ekstensometre gibi jeodezik cihazlarla, yerin sismik ve iletkenlik yapısını, ve faydaki hareketleri izleyebiliyoruz. Ayrıca, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü tarafından çalıştırılan “Deprem Erken Uyarı Sistemi” ile gerçekleşen depremlerin yeri ve büyüklüğünü saniyeler içinde belirleyebilmekteyiz. Erken uyarı istasyonları ile veri merkezi arasındaki iletişim fiber optik hatlar üzerinden sağlanmaktadır, ve tüm bağlantılar uydu alt yapısı ile yedeklenmiştir. Merkeze gelen veriler bilgisayar yazılımları tarafından sürekli olarak değerlendirilmekte ve gerekirse erken uyarı sinyali üretilmektedir. Deprem kaynağının yerine ve sinyalin iletileceği yerin konuma göre 2-16 saniyelik bir erken uyarı verilebilmektedir. Ortalama süre 7-8 saniye olarak kabul edilebilir. Süre çok kısa gibi görünse de insan kararı gerektirmeyen otomatik önlemler (örneğin doğalgaz akışının kesilmesi, tünel ve köprülerin kapatılması gibi) bilgisayarlar yardımıyla alınabilir. Tarafımızdan üretilen erken uyarı sinyalleri İGDAŞ ve MARMARAY’a iletilmektedir” diye konuştu.

 

Özener, “Ayrıca Enstitü bünyesinde bulunan Bölgesel Deprem ve Tsunami İzleme-Değerlendirme Merkezi ile, Kuzey-Doğu Atlantik, Akdeniz ve bağlantılı denizler için Tsunami erken uyarı mesajı üretmekteyiz. Bu kapsamda, UNESCO Hükümetlerarası Oşinografi Komisyonu bünyesinde Tsunami Erken Uyarı Merkezi akreditasyonda sona yaklaştık” dedi.

- Advertisment -