Mazlumder Sosyal Haklar Komisyonu, Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnsiyatifi, Barış İçin Kadın Girişimi, İstanbul Hak İnisiyatifi ve Havle Kadın Derneği gibi sivil alanlarda faaliyet gösteren Şehide Zehra Keleş’in 3 Nisan’da Politik Yol’da yayımlanan makalesi:
Siyasi partiler dindar kadınları kapsamaktan ne anlamalı?
Duvarları delerek farklı odalar arasında gezinmek için bir hayli yorulduğumuz Türkiye’den, kapıların biz çalmadan aralandığı ve kendimizi her odanın içinde bulduğumuz bugünün siyasi atmosferine geçişimiz sanıldığı kadar kolay olmuyor. Bir zamanlar sadece kamuda başörtüsü yasakları üzerinden tartışmaya açılan kimliklerimiz, bugün her siyasi tartışmanın içerisinde katman katman didikleniyor.
6284 no.lu Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Yasa gibi tüm kadınların müşterek ihtiyacı olan şiddet karşısında korunma hakkından cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılığa uzanan siyasi gerilimler bir yelpaze gibi açılırken, başörtülü kadınlar kendilerini tartışmaların orta yerinde bulmaktan epey yorgun. Peki, bugüne nasıl geldik?
i) Baskıcı modernleşme politikaları ve kamuda başörtüsü yasakları hem siyasal İslam’ı hem de “irtica” korkusunu eş zamanlı bir şekilde palazlandırdı. Toplumsal kutuplaşma laiklik-özgürlük ekseninde derinleşti.
ii) Adalet ve Kalkınma Partisi, başörtülü kadınların özgürlük probleminin üzerinde yükseldi, başlarda ılımlı görünen politik karakteri ile “irtica” distopyasını bir süre askıya aldı.
iii) AKP, başörtülü kadınların özgürlük probleminin üstüne basarak yükselse de, iktidarının neredeyse 10. yılında kamuda başörtüsü serbestliğini tanıyabildi. Bu süreçte, bizzat AKP içerisinden gelen kadınların da yer aldığı “Başörtülü Aday Yoksa Oy Da Yok” kampanyası sert bir şekilde püskürtüldü, kadınların siyasal katılım talebine Türkiye’nin henüz hazır olmadığı iddia edildi.
iv) Nihayetinde, kamuda başörtüsü sorunu AKP döneminde ve AKP eliyle çözülmüş oldu. Böylece, başörtülü kadınlar kazandıkları özgürlük karşılığında AKP’ye borçlandırıldı.
v) Başörtülü kadınlar yalnızca AKP tarafından değil, toplumsal muhalefet tarafından da makbul kadın kategorisine sıkıştırıldı, hatta giderek AKP’nin günahlarının taşıyıcısı hâline geldi.
Bu, bildiğimiz hikayenin çok kaba bir özeti. Cumhuriyet Halk Partisi’nin helâlleşme hamlesi ise hikayenin yönünü değiştiren bir eşik oldu. CHP’nin asla ulaşamadığını ve oyunu alamadığını düşündüğü, AKP iktidarının cankurtaranı olan, son genel seçimlerde AKP seçmen kitlesi içerisindeki %30’luk payı ile esnafları ve emeklileri dahi arkada bırakan ev kadınlarının %80’inin kendini “dindar” olarak tanımladığı ve büyük oranda başörtülü olduğu biliniyor.[1]
Çok güncel bir araştırma olan Sayılarla Türkiye’de İnanç ve Dindarlık raporuna göre, kadınlar erkeklere kıyasla çok daha dindar ve ülkede neredeyse her iki kadından biri başörtülü.[2] Dolayısıyla, bu helâlleşmenin siyaseten bir karşılığı olduğu ortada. Yine de, 2023 seçimlerine doğru giderken bilhassa kamuda başörtüsü yasaklarının faillerinden olan CHP’nin içinden geçtiği dönüşümden heyecanlanmamak mümkün değil. Bu büyüklükte bir gri alan, hiçbirimiz için tanıdık değil.
Bugün seçime hazırlanan her bir siyasi partinin ajandasında “muhafazakâr genç kadınlar” kategorisinin açık olduğunu biliyoruz. Milletvekili adayları belirlenirken de başörtülü aday göstermiş olmak yaygın bir seçim stratejisi olacak. Ancak, bunun popülist ve geçici bir siyasal stratejinin ötesine geçerek kapsayıcılık siyasetine dönüşmesi, genç dindar kadınların oyunu kazanmanın ötesinde bir biraradalığı hayal etmeyi gerektiriyor. Öyleyse, bizi kapsamak ne demek?
- Şeklimiz değişir, hikayemiz değişmez
CHP’nin bugüne kadar kapsayamadığı şey başörtümüz değil, hikayemizdi. Çocuk yaşta örtünen, örtülü bir çocuk olarak çocuk parklarına gitmekten utanan, başörtüsüyle okuyabilmek için üniversiteye kadar karma olmayan ve niteliksiz eğitim ortamlarında öğrenim görmüş, her yaz bir başka cemaatin yatılı kuran kursunda inziva ergenliği yaşamış, yıllarca siyah dışında bir renk giymemiş, hiç denize girmemiş, bisiklete binmemiş, konsere gitmemiş ve İstanbul’un birkaç semti dışında kendini özgür hissetmemiş bir kadın olarak, bugün başım yarım örtülü olduğunda veya başörtümü çıkarttığımda hikayem değişmeyecek.
Evlilik ve annelik gibi büyük yükleri yüklenme konusunda seçeneksiz bırakılmış, hayatının iplerini eline almaya dair yaptığı her hamlede korkutulmuş ve utandırılmış, cemaatten cemaate gezip kovulmuş, kadınlığı ve kulluğu arasında bir tercihte bulunmaya zorlanmış, hiçbir yerde ve zamanda unutulma hakkını kullanamamış, herkes için ve her yerde bir şekilde başörtüsü üzerinden tanımlanmaktan kaçamamış kadınlar için bu deneyim başörtüsü şekil değiştirdiğinde veya ortadan kalktığında buharlaşıp uçmuyor.
Biz helâlleşsek ve unutsak da zaman geriye doğru akmıyor. Tıpkı annem başörtüsü yasakları sebebiyle yarım bıraktığı üniversiteyi 52 yaşında tamamlayabildiğinde, 52 yaşına kadar belirlenmiş olan sosyal ve ekonomik statüsü, aile içerisindeki pazarlık gücü ve kendi yapabilirliklerine dair yara almış inancı değişmediği gibi.
Tam da bu nedenle, siyasi partiler şekli değil hikâyeyi kapsamanın peşine düşmeli. Hele ki bugün genç dindar kadınlar arasında başörtüsünü çıkarma eğilimi bu kadar yaygınken. Elbette, başörtülülerin hikayesi baskı ve şiddetten ibaret değil. Ancak, dışarıda kalma ve sıradanlıkta buluşamama deneyimimiz ortak. Boğaziçi gibi özgürlükçülüğü ile bilinen bir üniversitede dahi başörtülü bir kadın olarak unutulmanız, sıradan ve vasat bir muamele görme şansınız olmuyor.
- Dindar kadınların dönüşüm hikayesi sürerken, partinizin dönüşüm hikayesi duramaz
Bugün kadınların, bilhassa genç dindar kadınların AKP’den hızla koptuğu biliniyor. Ancak, AKP’den kopmak beraberinde her zaman muhalefet partilerine yönelmeyi getirmiyor. Kendinizi AKP’nin bacılar siyasetinden yorulan kadınların tek seçeneği olarak konumlandırmadığınızı, bu nedenle sancı çektiğinizi biliyoruz.
Yine de tarihi kendinizce bulduğunuz çözüm yoluyla başlatıp bitirmeyeceğinizden emin olmalıyız. Bizimle helâlleşirken kendinize dair hangi temsil ve anlatıları aşındırmayı amaçladığınızı bilmeliyiz. Bu helâlleşmeye kameralar kapandığında hangi duyguların arabuluculuk ettiğini bilmeliyiz. Toplumsal barışı kurmak, bir çarşaflıya rozet takmak kadar kolay olmayacak.
- Bizi paketlemeye çalışmayın, sığmayız
Kapsamaya niyet ettiğiniz kadınların dindarlığı da başörtüsü de artık daha fazla çeşitlilik arz ediyor. Bir tür ezbere dayanan kapsayıcılık fantezisi ile hareket ettiğinizde hayal kırıklığına uğrama ihtimaliniz çok yüksek çünkü helâlleşme çağrısı gibi gri alanlar yaratma çabasını ilk duyanlar zaten o alana en yakın yerde konumlanmış kadınlar olacak.
Dindar veya başörtülü kadınlara dair yarattığınız kategorilerden, varsayımlardan ve kapsayıcılık fantezilerinden vazgeçtiğinizde helâlleşme ve diğer tüm demokratikleşme açılımları faydacı bir siyasal proje olarak değil, sahici bir biraradalık hayali olarak daha fazla kabul görecek.
Siz dindar aile baskısı altındaki Nursema’nın oyuna talipken Nursema erkek şiddetiyle tanıştı, başka mahallelerin kadınları ile başka ortaklıklar kurdu, odadan odaya çoktan geçti. Kısacası, AKP’nin bizi içine sıkıştırdığı, sizin de aynı sınırlılıkla devraldığınız “başörtülü” paketi bize dar geliyor.
Bu nedenle, dönüşüm birkaç başörtülünün aday listesinde kendine yer bulmasından değil, seçeneksiz bırakılmış tüm kadınlar için gri alanlar yaratmaktan ve kadınların kendi hayatlarının ipini eline alma/alamama hikayelerinin tümünü sünger gibi emebilecek esneklikte bir siyaset yaratmaktan geçiyor. Birbirimize geçtiğimiz, hiç esnemeyen kaskatı omurgamızı kamburlarından kurtardığımız akrobatik bir Türkiye[3] mümkün.
[1] KONDA (2007). Gündelik yaşamda din, laiklik ve türban araştırması.
KONDA (2018). Seçmen kümeleri: Ak parti seçmenleri.
KONDA (2019). Türkiye’de toplumsal cinsiyet raporu
[2] TİDA (2023) Sayılarla Türkiye’de İnanç ve Dindarlık.
[3] Amargi’li kadınların “akrobatik feminizm” tartışmasından mülhem bir Türkiye hayali: https://bianet.org/biamag/kadin/120930-benim-feminizmim-akrobatik-feminizm.