Ana SayfaHaberlerGündemPlan mı, sürükleniş mi?

Plan mı, sürükleniş mi?

 

Türkiye’nin kaderini belirleyen siyasi kararların arkasında tutarlı, gerçekçi bir plan mı var, yoksa koskoca ülke başsız bir gövde gibi, karşısına çıkan gerçeklere çarpa çarpa yönsüz bir sürükleniş içinde mi? İdlib bize ne anlatıyor?

 

Bunları kendime sorarken televizyondan odaya dağılan ses “Türkiye’ye İdlib’den çık demek Türkiye’ye yapılacak en büyük kötülük” diyor. Aynı ses, “buradan çıkarsak, göçü nasıl engelleyeceğiz” diye soruyor. Devam ediyor: “İdlib’den çıkarsak, sıra Afrin’e de gelecektir”…

 

O ses ve o ses gibi düşünen milliyetçilerimiz Rusya’ya öfkeli; bu siyasetin gerçek mimarının Putin olduğunu biliyorlar. Bunlarla neyin diplomasisini yürüteceğiz diye soruyorlar. Çünkü konuyu göz ucuyla takip edenlerin bile fark ettiği bir şey var; Rusya, muhaliflerin elindeki yerleri adım adım rejimin kontrolüne girmesini sağlamakta kararlı. Özellikle Fırat’ın batısında rejimin tam hakimiyetini istiyor. O bölgede Türkiye’nin varlığından rahatsız. Türkiye Rusya’yla yürüttüğü görüşmelerden sonuç alamadı. Şimdi, “madem görüşerek olmuyor, o halde savaşırız” deniliyor.

 

Cevabından kaçılan bir soru var ama; eğer Rusya Türkiye’yle, açık, konvansiyel bir savaşa girme pahasına İdlib’i rejim kontrolüne almaya karar vermişse bunu savaşarak engelleyebilir miyiz? Çok ağır zararlar göreceğimizden herhalde kimsenin kuşku duymadığı bu savaşı kazanarak Putin’in iradesine rağmen İdlib’de kalmayı başarabilir miyiz? Daha can alıcı soru da şu: Bu, büyük hasara değer mi? Bu soruya bir cevap bulamıyoruz bu milliyetçi efelenme retoriği içinde. Mehmetçik şehit düşerken oradan çekilemezmişiz? “Neden oradayız” diye soranlar Türkiye’ye en büyük kötülüğü yapıyorlarmış. Artık “Suriye’de ne işimiz var” sorusu eskimişmiş; bugünün sorusu değilmiş.

 

Askerin can kaybına bu kadar duyarlıysanız, çok daha ağır kayıplar verilmesi kaçınılmaz olan Rusya ile savaşın göze alınmasını hangi akılla öneriyorsunuz? 

 

İdlib’de, rejim ve (aslında) Rusya’ya karşı, uçağı tankı topu füzesi, elde ne varsa hepsiyle tam boy bir savaşa girmemizin göçü nasıl engelleyeceğini sormak neden kötülük olsun? Bu insanlar savaştan kaçmıyorlar mı; hayatta kalma peşinde değiller mi? Rejim ve Rus uçakları o yerleşimleri vurmaya; top mermileri karşılıklı yağmaya başladığında göç olmayacak mı? Cihatçılar rejimle çatışırken kaçanlar, daha büyük bir savaşta orada mı kalacaklar?

 

“İdlib’den atılırsak sıra Kürt bölgelerine gelir; önceki harekatlar sorgulanmaya başlar. O halde gerekirse Rusya’yla da savaşalım”… Savaşı savunmanın asıl gerekçesi bu. Sanki savaşılırsa bunun engellenmesi garantiymiş gibi. Rusya ve rejimle askeri boy ölçüşmenin favorisi Türkiye’ymiş gibi.

 

Ortada bilmediğimiz bir plan mı var? Rusya’ya karşı sıcak savaşta, NATO ve Batı dünyası Türkiye lehine askeri ağırlık koyacak beklentisi mi söz konusu? “Dostum Putin, Eyy Merkel, Eyy Batı” çizgisinden; “dost Batı” sularına dönüş mü yaptık?

 

Göçmen riski ve Rusya’nın etki alanının genişlemesi endişeleriyle Batı’nın Türkiye’yi bu savaşta Rusya’nın insafına terk etmeyeceği analizleri mi yapılıyor? Yoksa Rusya’nın Türkiye’yi gözden çıkartan bir kopuş savaşını istemeyeceğine mi oynanıyor? Kumarsa eğer bu, Rus Ruleti’nden büyüğü yok kumarın. Onun da adı üstünde…

 

Ben iktidarın gerçekten savaşı göze aldığına; bunu istediğine inanmıyorum. Üst derecede, inandırıcılığı yüksek bir kararlılık gösterisinden yarar umduğu düşüncesindeyim. Meselenin görüşmelerle çözüleceğine değil ama biraz daha erteleneceğine inanıyorum.   

 

Baştaki soruya dönelim: Gerçekten herhangi bir tutarlı, gerçekçi ve alternatifleri barındıran bir Suriye siyaseti var mı Türkiye’nin? Yoksa, adım adım gücünü aşan, sıkıştıkça sıkışan bir sürüklenişin mi içindeyiz?

 

Bence ikincisi.

 

Buralara nasıl geldik? Bu sorudan devam edeceğim…

   

  

  

- Advertisment -