İnsanlık tarihi en önemli dönemeçlerinden geçtiği bir sınav veriyor. Koronavirüs salgınından bizde payımıza düşeni alıyoruz ve almaya da devam ediyoruz. Elbet bu virüsün tedavisi bulunacak, insanlık verdiği hasarı zamanla telafi ederek ileriye gidecektir. Ülke olarak dünyayı saran virüsten korunmak ve geleceğe daha az hasar alarak çıkmak için çaba harcıyoruz. Fakat toplumun tüm damarlarına işleyen virüs var ki, işte bundan nasıl kurtulacağız? Gelecekteki en önemli meselemiz bu olacak. Korku iklimi oluşturularak susma ya da zorunlu konuşma meselesi. Koronavirüs iyileştirilebilir bir hastalık, bu iyileştirilebilir mi? Emin değilim.
Dün sosyal medyada bir video ışık hızıyla yayıldı. Bana da birçok kanaldan geldi. Videoyu izlediğimde aklıma ilk gelen “İnşallah bunları anlatan doktorun başına bir iş gelmez” demek oldu. Daha sonra bunu yakın arkadaş gruplarında sosyal medya üzerinde konuştuk. Onların da aklına ilk gelen benim düşündüklerim olmuş. Konuştuğum insanlar, ülke gündemini takip eden, fikir üreten insanlar. Böyle bir kaygı duyuyorlarsa toplumun her yerini bu ‘korku virüsü’ sarmış demektir.
Videoda koronavirüsle mücadele eden doktor ki videoda ismi belli değildi yüzü net olarak görünmüyordu. Virüsle mücadele edecek sağlık çalışanlarına, mücadele sırasında nelere dikkat etmeleri gerektiğini anlatıyordu. Kapalı toplantıda doktor, Türkiye’deki vakaların sayısının açıklanandan fazla olduğunu belirtiyor. Durumun giderek vahimleşeceğinin üstüne basarak, olayın önemini vurguluyordu. O toplantıda brifinge katılan sağlık çalışanlarına mücadele sırasında azami dikkat etmeleri gerektiğini anlatıyor, durumun ciddiyetini vurguluyordu.
Çok geçmedi, bizim arkadaş guruplarında konuşup korktuğumuz şey doktorun başına geldi. Doktorun çalıştığı Ankara Üniversitesi İbni Sina Hastanesi apar topar bir açıklama yayınlayarak Uzman Doktor Güle Çınar hakkında soruşturma başlatıldığını kamuoyuyla paylaştı. Bu soruşturma yetmemiş olacak ki, videoda konuşma yapan doktordan apar topar bir mektup alınıp özür diletilerek kamuoyu ile paylaşıldı. Doktor Çınar özür mektubu açıklamasında: ”.. Hizmet içi eğitim sırasında kullandığım bazı hatalı sözcüklerin toplumda farklı algıya sebep olabildiğini gördüm. Çok üzgünüm. Bundan sonraki süreçte daha dikkatli olacağım. Hastalarıma, üniversiteme, ülkeme hizmet için yoğun çalışmalarıma devam ederken sözcüklerimi daha özenle seçeceğim. Toplumsal olumsuz bir algıya neden olduğum için de herkesten özür diliyorum.” dedi.
Hizmet içi eğitim sırasında söyledikleri nedeniyle hayatını ortaya koyarak çalışma yapan bir doktoru böyle bir ‘özür’ açıklaması yapmaya zorlamak bana Faşizm ile ilgili yapılan bir tanımlamayı hatırlattı. Faşizm sadece susmak değil, aynı zamanda konuşmak zorunda olmaktır. Olağanüstü zamanlardan geçtiğimiz korona günlerinde bu hastalıkla mücadele eden bir doktorun söyledikleri nedeniyle soruşturmaya uğraması ve toplumdan özür diletilmesi herkese normal geliyor. Aksi olsaydı anormal gelirdi herhalde. Başta söylediğim gibi dünya ve ülke olarak daha çok dikkat ederek bu virüsü atlatacağız. Dilerim daha az hasarla atlatırız. Ama bu ortama yayılan ‘korku virüsünü’ atlatmamız epey zor ve zaman alıcı olacak.