Burak Dalgın’ın açıklamalarından öne çıkan satırlar şu şekilde:
“Bu bir sansür yasası. Bir ördek eğer bir ördek gibi yüzüyorsa, bir ördek gibi suya dalıyorsa bu bir ördektir. Bir yasa sansür yasası gibi işliyorsa da bu bir sansür yasasıdır. Bu yasanın getirdiği üç tane şey var: Birincisi yasaklıyor, ikincisi yoksullaştırıyor, üçüncüsü ise yalnızlaştırıyor. Hatırlarsanız bundan yirmi sene önce mevcut iktidar partisi de ‘3 Y’ ile iktidara gelmişti. Şimdi gene bir ‘3Y’ ile iktidardan gidiyorlar diyebiliriz. İlki, yasaklıyor. İfade hürriyetini yasaklıyor. Genel olarak insanların birbirleriyle iletişim kurmasını yasaklıyor. İkincisi yoksullaştırıyor. Neden? Siz sosyal medyayı baskıladıkça Türkiye’de internet gibi gençlerin önünü açan, girişimcilerin önünü açan çok ciddi yatırım gelmesini sağlayan bir sektörü baltalıyorsunuz. Girişimleriniz, start-uplarınız, erken aşama girişimleriniz yurt dışına gidiyor. Yatırım yapacak olan şirketler Türkiye’ye gelmemeye başlıyor. Doğal olarak bu bir yoksullaşmaya sebep oluyor. Sosyal medyadan, internetten reklam verecek olan KOBİ’leriniz, girişimcileriniz de bu alanı kullanamamaya başlayacak bir noktadan sonra.Demek ki yoksullaştırıyor. Üçüncüsü de yalnızlaştırıyor. Çünkü siz bu tip hareketler yaparak Türkiye’yi dünyada yalnız bir noktaya doğru itiyorsunuz. Mesela bugün Türkiye internette özgür olmayan ülkeler kategorisinde. Bangladeş’in altında, Zimbabbe’nin altında, Kolombiya’nın altında. Demek ki yasaklıyor, yoksullaştırıyor, yalnızlaştırıyor.”
“Neyin doğru, neyin yalan olduğuna kim karar verecek?”
“Batı dünyasındaki düzenlemeler genelde ırkçılık, nefret söylemi, şiddet eğilimi, siber zorbalık gibi odaklarla yapılıyor. Türkiye’de bol bol konuşulan ama çok da eleştirilen Alman internet kanunu on uzmandan oluşan bir kurulla başladı. İtirazlara yeniden düzenlendi. Sosyal medya platformlarıyla, sivil toplumla, girişimcilerle konuşuldu. Ancak iki senede toparlanabildi. Bizim kanun küt diye getirildi. Yani demek ki odak ve üslup bir problematik. Muhalefet karşı çıktı, ‘Konuşmadınız bizimle’ diyerek. Basın örgütleriyle tartışmadınız dendi. Birincisi bu odak ve üslup. İkincisi düzenlemeyi yapan iktidarın hak ve özgürlükler karnesi nedir? Buna bakalım. Ne niyetle geliyor? Twitter’dan içerik kaldırmada dünyada ikinciyiz, basın özgürlüğünde dünyada yüz kırk dokuzuncuyuz; şimdi Allah aşkına kaç tane ülke var zaten yani? Şöyle bizim altımızda kimlerin olduğunu bir düşünün. Demokrasi endeksinde yüz dokuzuncusunuz. Hukukun üstünlüğüne yüz on yedinci. Demokraside yüz dördüncü. İnternet özgürlüğünde demin bahsettiğim Zimbab ve Bangladeş gibi ülkelerin altında ve özgür değil kategorisindesiniz. Demek ki bu yasayı yapan iktidarın karnesinde de problem var. Biz hukukun üstünlüğünde ilk onda olsaydık, demokraside ilk onda olsaydık, internet hürriyetini ilk onda – yirmide olsaydık herhalde çoğu insan o niyet, bu niyet diye konuşmayacaktı değil mi? Başka bir yaklaşım bekleyecekti. Üçüncüsü neyin doğru, neyin yalan olduğuna kim karar verecek? Türkiye’de enflasyonun yüzde seksen mi, yüzde yüz seksen mi olduğuna kim karar verecek?”
“1984 romanında da neyin gerçek, neyin gerçek dışı olduğuna hükümet karar veriyordu”
“Bu iş bir noktada yürütmenin istemediği haberlere dezenformasyon demesine doğru gider. New York Times’ın kullandığı bir slogan var meşhur: ‘İnsanları rahatsız eden şeyler haberdir. Geri kalanı bir halkla ilişkiler faaliyetidir.’ Yani zaten haber dediğiniz şeyin bir kısmının iktidar sahiplerini, bu şirketler olabilir, siyasi iktidar olabilir. Yani ülkeyi idare edenler neyin doğru, neyin yanlış olduğuna da söz sahibi olursa zaten çok ciddi bir problem var. İşin kötüsü hani sosyal medyada şakaydı, gerçek oldu diye bir ibare var ara ara kullanılıyor. Bunun yazılmışı var. George Orwell’in bundan yetmiş küsur sene önce yazdığı 1984 romanındaki gerçek bakanlığı tam da bu işi yapıyordu. Hükümet neyin gerçek, neyin gerçek dışı olduğunu karar veriyordu. Aynı noktaya gelmiş olmak pek mantıklı bir şey değil tabii.”
“İnsanlar bu yasakları gerekirse emoji kullanarak aşar”
“21. yüzyıldayız. Bununla sonuç alınamaz. Bu iş tamamen baskılanamaz. İnsanlar bunu emoji kullanarak da aşarlar. Belli karakterleri, belli kelimeler için kullanarak da aşarlar. Herkesi yargılayacak imkanınız yok zaten. Bu tutmaz. Sadece Türkiye’ye zaman kaybettirir. Lüzumsuz yere insanları strese sokar. Bir miktar da otosansüre yol açar. Ama insanlar onu oraya yazamadıkça fikirleri değişir mi? Hiç zannetmiyorum. Yani o anlamda kısmi bir etkisi belki olabilir. Ama kalıcı bir etkisi olmaz.”
UBER’e uygulanan yasak kaldırılacak mı?
“Bu tip girişimlerin ödeme sistemleri dahil, taşımacılık uygulamaları dahil hepsinin önündeki yasakları kaldıracağız.”