Türkiye’de ve özellikle İstanbul’da kiralar bir süredir olağanüstü bir yükseliş içinde. Kentsel dönüşüme giren evler, pandemi nedeniyle kapalı olan ve şimdi yeniden açılan üniversitelerde okumak için şehir değiştiren öğrenciler, fiyatlar arttığı için ev değiştirmek istemeyenler… Hepsi bir araya geldi ve İstanbul’da fahiş fiyatla bile ev bulmak çok zor artık.
Bu durumun başta gelen mağdurlarından biri de üniversite öğrencileri.
Pandemi süresinde aile evine dönen öğrenciler evlerini kapatıp gitti, yeni başlayacak olanlar ya da geçtiğimiz sene okula online devam edenler ise henüz evlerini kurmadı.
Üniversite eğitimi görmek için aile evinden çıkıp farklı şehirlere giden öğrencilerin iki seçeneği var: Yurtta kalmak ya da kendi evine çıkmak.
Kiralık ev bulmak zor fakat yurt seçeneğinde de büyük sorunlar var. Kredi ve Yurtlar Kurumu’na (KYK) ya da belediyelere ait yurtların kapasitesi sınırlı, özel yurtların da birçoğunda yer yok. Yer olanlarda ise 3-4 kişilik oda fiyatları yemek hariç ortalama bir kira bedeline (öğrenci başına 2 bin TL) yaklaşmış durumda.
Özetle, üniversite öğrencileri başta İstanbul olmak üzere birçok şehirde büyük bir barınma problemiyle karşı karşıya.
Bir grup öğrenci sorunlarını gündeme getirebilmek için dün akşam (19 Eylül) Kadıköy’deki Yoğurtçu Parkı’nda bir “yatma eylemi” başlattı.
Erdoğan: “Abartılacak bir sorun değil”
Cumhurbaşkanı Erdoğan yine dün (19 Eylül) ABD’ye uçmadan önce Atatürk Havalimanı’nda yaptığı açıklamada Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuyla ilgili eleştirilerine cevap verdi: “Hiçbir dönemde olmadığı kadar yoğun bir şekilde yalan atıyor. Bir sene içerisinde bu sorunu bitirecekmiş. Zaten abartılacak bir sorun yok ki. Ne abartıyorsun. Sizin döneminizde öğrencilerin yaptığı protestoları unutmadık. Yurt konusunda Türkiye’de bugüne kadar hiçbir iktidarın yapmadığı yatırımları yaptık. Şu anda bir milyona yakın yatak kapasitesi olan yurtlarımız var.”
İstanbul’da Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun 14’ü kız, 8’i erkek olmak üzere 22 yurdu bulunuyor. Bu yurtların toplam kapasitesi 13 bin yatak civarında.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından belediye tarihinde ilk kez yapılan yurtlarda 625 kız öğrenci konaklayabiliyor.
İstanbul’da öğrenim gören üniversite öğrencilerinin sayısı ise 2 milyona yakın.
Bu da benim barınma hikâyem…
Üniversite öğrencilerinin barınma sorununu bu şekilde özetledikten sonra; kendi tecrübemden yola çıkarak meselenin görünmeyen bir yüzünü anlatmak istiyorum.
Üç yıl önce memleketim Sakarya’dan İstanbul’a üniversite eğitimi için geldiğimde ben de her öğrenci gibi “kalacak yer” arayışına girmiştim.
O zaman evlerin kiraları şimdiye göre “komik” denebilecek kadar ucuzdu fakat birlikte eve çıkacağım bir arkadaşım olmadığı için ilk sene yurtta kalmaya karar vermiştim.
İlk olarak KYK yurtlarına başvurdum. Sonuçlar açıklandı. Bilmem kaçıncı yedek olduğum bilgisi geldi.
Yurt arayışına girdim. Zaten az yurt olan İstanbul’da, Anadolu yakasında erkek yurdu bulmak imkânsız gibiydi. Var olan yurtların büyük bir kısmı ise çeşitli cemaat ve vakıflara aitti.
Cemaat ve vakıflarla ilişkili olmayan yurtlar barınma dışında hiçbir imkân sunmamalarına rağmen (yemek vs.) çok pahalıydı. İlişkili olan yurtlar ise tam tersine, üç öğün yemek dahilken bile çok ucuzdu.
Öyle ki, 3 yıl önce bir özel yurtta yemeksiz barınma bedeli aylık 1000-1500 lira civarındayken, cemaat ve vakıf yurtlarında bu ücret, üç öğün yemek dahil, 400-600 lira arasında değişiyordu. Ucuzluğun temel sebebi, bu vakıf ve cemaatlere devlet tarafından “Kamu Yararına Çalışan Kurum” statüsü verilmesiydi.
Cemaat ve vakıflar bu statü sayesinde hem birçok vergi yükünden kurtuluyor hem de devletten maddi destek alıyorlardı. Bu sayede de öğrencilerden 400-600 lira gibi “düşük” ücretler alarak yurtlarında barındırıyorlardı.
Ben de kendime kalacak bir yer ararken, bu yurtlardan birkaçını gezdim. Oraların idarecileri ile şartları konuştum.
Konuştuğum bir yurt müdürü bana akşam ezanında yurtta olmanın kural olduğunu, sakallarımı kesmeden yurtta kalamayacağımı, önce kendilerinin verdiği kitapları, daha sonra onların izin verdiği kitapları okuyabileceğimi söyledi.
Bir başka yurtta ise, “Kursumuza hoş geldiniz” denilerek karşılandım. “Ben burayı yurt sandım” diye masumca konuya girdiğimde bıyık altından gülüşmelerle karşılaştım.
Başka bir yurtta ise okul saatleri dışında yurtta olmam gerektiği, dışarıda bir işim varsa ya da herhangi bir etkinliğe katılacaksam öncesinde yurttan izin almam gerektiği, onların uygun görmediği etkinliklere katılamayacağım söylendi.
Beş vakit namaz kılma, Kuran okuma, sohbetlere katılma vb hepsinin ortak kurallarıydı.
Bu yurtlarda kalan bir arkadaşım, oranın hapishaneden farksız olduğunu fakat ailesinin maddi durumunun başka bir yere yetmediğini, o yüzden de kalmak zorunda olduğunu söylemişti.
Ben o yurtlarda kalamayacağımı anlayınca, son çare olarak bir özel yurtla anlaşmış ve bir süre sonra da kendi evime çıkmıştım.
İstanbul’da yaşanan “barınma” sorunu şu anda birçok öğrenciyi bu yurtlarda kalmaya zorluyor.
Devlete ya da belediyeye ait yurtların yetersizliği bir tarafa, devletin cemaat ve vakıf bağlantılı yurtlara verdiği destek sayesinde diğer özel yurtlar onlarla yarışamıyor.
Ayrıca yönetimdeki öngörülemez uygulamalar, girişimcilerin önünün kapanması, onların engellenmesi de yeni özel yurtların açılmasını, rekabetin gelişmesini ve fiyatların düşmesini engelliyor.
Durum böyle olunca, birçok öğrenci üniversite okumaktan vazgeçecek aşamaya geliyor.
Şu anda yakın çevremden de tanıdığım birçok genç ya parasının büyük bir kısmını kiraya, yurda verip geri kalanı ile geçinmeye çalışıyor ya da üniversite okumaktan vazgeçmeyi düşünüyor.