Filistin çocukluğumuzdan beri canımızı yakan gündemlerden biri. Fakat televizyonda izlenen mezalim karşısında dökülen gözyaşlarıyla, düzenlenen gösterilerdeki haykırışlarımızla orantılı bir bilgilenme düzeyinden mahrumuz ne yazık ki. Filistinli düşünür Edward Said 1980’de Amerika’da Filistin Sorunu adlı eserini yayınlarken özellikle Batıdaki akıl almaz bilgi eksikliğine dikkat çekiyordu. Kitabında 1880’de ilk siyonist dalgaların kıyılarına vurmaya başlamasından bu güne oluşan tarihi, daha çok da yaşanan, gelecek kuşaklara aktarılan hissiyatı merkeze alıyor. Pınar Yayınları Alev Alatlı çevirisiyle 1985’te kitabı yayınladığında, kahretmenin ötesine geçip ilk aydınlanmayı yaşadığımızı hatırlıyorum. Daha sonra birçok telif tercüme eserle buluştuk. Fakat en sert eleştirilerin bir kısmı tanıklık ve delilleriyle birlikte bazı Yahudi yazarlardan geldi. Birinci ve İkinci İntifadalarda olup bitenleri, haksız işgalin hemen son bulması için çabalayan ve kendi hayatını da riske atan gazeteci Gila Svirsky’den de takip ediyordum mesela. Bütün ailesini nazi kamplarında kaybeden biri olan Norman Finkelstein’ın mücadelesini, Holokost Endüstrisi kitabını hepimiz biliriz. Bunlara birçok kitapla birlikte Noam Chomsky’nin kitaplarını, yazılarını ve konuşmalarını da ekleyebiliriz. Hepsi de Avrupa’nın Yahudilere yaptıklarının aynısını İsrail’in Filistinlilere reva görmesinden duydukları utancı anlatmaya devam ediyorlar.
Mimar ve görsel kültür profesörü Eyal Weizman’ın Oyuk Topraklar, İsrail’in İşgal Mimarisi kitabı ise Filistin’in başına gelenleri anlatırken, bütün işgalcilerin yöntemlerine de ışık tutuyor, kitap ilham verici kavramlarla dolu; esnek coğrafya, dikeylik politikası, medusa bakışı, eski şehrin yeniden üretimi, ihlal birimi, banliyö matrisi, kum perdesi, kalıcı geçicilik, Gazze’nin “haussmanlaştırılması”, banliyö sömürgeciliği, protez egemelik, balata saldırısı, mültecileri kampsızlatırmak, imha ederek tasarlama, akıllı yıkım ve daha nice zalimane emrivakiler.
Geçtiğimiz yıllarda İstanbul Düşünce Evi’nde dinlediğimiz işgale karşı bütün dünyayı dolaşan Miko Peled’in kitabında da çok önemli ayrıntılar var. The General’s Son, Journey of An İsraeli in Palestine kitabını önemli insan hakları savunucusu Alice Walker’ın önsözünden başlayarak okumak çok ufuk açıcı. Burada Filistinlilere yaşatılan kötülükler o kadar saklanamaz boyutta ki Yahudi gençleri de yaralayıp insanlıklarına kastediyor.
Kitaplar, belgeler, konuşmalar, fotoğraflar, videolar, sararmış tapular, veriler, belgeseller, filmler, şarkılar, rep müzik kayıtları, haritalar, edebi metinler, şiirler, İslam dünyasında ve Batıda bu konuda üretilmiş bütün eserler, anılar, biyografiler hepimizin evlerinde, kimi kurumlarda, derneklerde, hatta dünyada dağılmış vaziyette. Daha önce de bir Filistin Enstitüsü’nün acilen kurulması gerektiğini yazmış ve önermiştim. İstanbul’da güzel bir yapının tahsis edilmesiyle birkaç dilli bir kütüphane kurulabilir. Modern ir yapılanmayla müziklerin dinlenip videoların seyredileceği güncellenen alanlar oluşturulur. Bu birikim zamanla belki Orta Doğu kütüphanesine doğru genişler. Mekan nice kültürel etkinliğe, kitap, film, söyleşi, müzik, resim çalışması ve sanatın her dalına ev sahipliği yapar. Enstitü barış adalet eşitlik ve paylaşma duygusuyla herkesi kucaklar ve İslam dünyasından yükselecek kıymetli tekliflerin, iddiaların önerilerin dünyaya ulaşmasını sağlayan merkezlerden biri olur. Yüzyılın Planı adıyla önümüze konan Filistin önerisi, yüzyılın korkunç işgalini onaylamaktan, haritalarla yok edilen Filistin’i birbiriyle bağlantısız son küçük noktalara hapsetmekten başka bir şey değil. 1947’deki BM genel Kurulunda, yüzde 7 nüfusa sahip olan Yahudilere toprağın yüzde 55’i verilmişti, şimdi de Filistin’in yüzde 15’e o da delik deşik edilmiş toprağa razı olması dayatılıyor. Kudüs bütünüyle ilhak ediliyor.
Filistin için güçlü adımlar atılması lazım. Bunun sadece inişli çıkışlı siyasetle yapılması mümkün değil. Politikaların sağlam bir zemine yaslanması gerekir ki bu da Filistin hakkında sanat felsefe edebiyat siyaset toplum ekoloji ve şehir bağlamlarında yapılacak çalışmalarla mümkün.
Enstitünün merkezi felsefesi eşitlik, adalet, antiemperyalizm ve ortak insanlık değerleri üzerine olmalı. Filistin halkının en büyük acıları yaşadıklarında bile Yahudi düşmanı olmayan, sadece İsrail’in fiillerine karşı mücadele eden ruhu insanlığa iyi gelir, hakikatle buluşmada, geleceği kurmada önemli bir yol gösterici olur bu erdem.