Ahmet Taşgetiren, Karar gazetesinde bugün (25 Aralık) aşağıdaki yazıyı kaleme aldı.
“Nasıl, alıştık mı adaletsizliğe?
“Harp hiledir” anahtarı her kapıyı açıyor, içimize bir ilkeye göre hareket ettiğimiz itmi’nanı – iç doyumu veriyor mu?
Abilerimizin, reislerimizin yargıyı vaziyete göre kullanma biçimi bizi keyiflendiriyor mu?
Kıs kıs gülüyor muyuz kendi aramızda?
“Nasıl da gol atıyoruz” havalarında mıyız?
Ahlâkı unutalı çok mu oldu? Ahlâk kelimesi kullananlara “sen hâlâ oralarda mısın?” sorusu ile mi karşılık veriyoruz?
Bakalım içimize, fetö yöntemlerini çok da yadırgamıyoruz değil mi? Yeter ki bize yarasın. Demek o yöntemlerle değil, onu kullananın biz olup olmaması ile ilgiliymiş sorun.
Yazılı sınavda 100 puan alan öğretmen adayını mülakatta 50 puan artı torpilimizle geçtiğimizde içimiz sızlamıyor değil mi?
Devletten, yüz bilmem kaç kere değiştirilmiş ihale yasası ile ballı ihale alan müteahhit kardeşimiz vakfımıza bir yurt yaptırdıysa onun yuttuğu balı görmemeyi ahlâk haline getirdik değil mi?
Bir zamanlar “Zulüm nereden gelirse gelsin ona karşıydık, mazlum kim olursa olsun onun yanındaydık” şimdi yargı yoluyla zulüm icra ediliyor ve bu, siyaseten bizim işimize geliyorsa “yargı sürecine saygı”yı şiar haline getirdik değil mi? O yargı süreci, sonunda bizi biçiyorsa hiç de saygıya layık değildi bir zamanlar. “Adalet adalet” diye bağırıyorduk. Öyle ki siyasi hareketimizin sembolü haline gelmişti adalet.
Ama şimdi her birimizin, -siyaset öyle gerektiriyorsa- -yargısız infazcı oluşumuzun farkına bile varmayabiliyoruz değil mi?
Ahlâktan söz etmek naiflik oldu, ne dersiniz?
Bu “iktidar hali” bir gün sona ererse -hoş, hiç sona ermeyecekmiş gibi bakıyoruz ve o sebeple çok çok rahatız ya- dünyaya hâlâ vereceğimiz bir mesaj kalacak mı? Böyle bir sorunun cevabını merak eden var mı aramızda?
Elimizde dilimizde daha önemlisi gönlümüzde hangi mesaj kaldı insanlığa sunacağımız?
Her işin “esnaf”ı mı olduk yoksa? Alıyoruz, satıyoruz, yeter ki bedeli olsun.
Bir ara “Mücahittik müteahhit olduk” der hayıflanırdık, şimdi “ne idik ne olduk” diye soracak bir hassasiyetimiz kaldı mı?
Artık adaletten, ahlâktan bahsedeni dışlıyoruz “muhalefet dili ile konuşuyor” diye.
Bunlar rakiplerimizi yargılamak için kullanılabilir, bize hatırlatıldığında haddi aşmak olur değil mi?
Ahmet Taşgetiren, Abdurrahman Dilipak, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Abdullah Gül, daha kimler kimler hep savruldular değil mi? Neden?
Çünkü mahalleyi sorguluyorlar değil mi?
Mahalleyi, Mahalle’nin iktidarını, iktidarın güç kullanma üslubunu sorgulayana Mahallenin gazetelerinde yazı yazdırılmaz, televizyonlarına çıkarılmaz, hatta başka tv’lere verilen listelerde bile “bunları çağırmayın” notu iletilir değil mi? Bir yerde yazacak olsalar orasını reklam ambargoları ile boğmak âdettendir değil mi? Ucundan kıyısından eleştirel üç – beş cümle kuran, trollerin cehennemine atılıyor, sütunu dar ediliyor, bir daha “densizlik” yapmayacağına dair yemin billah ettiriliyor değil mi?
Peki Mahalle yerinde duruyor mu yoksa çoktan göçtü mü başka yerlere?
Vaktiyle, yani bu ganimet paylaşımı işinin artmaya başladığı günlerde, “Uhud’un okçuları” başlıklı bir yazı yazdığımda “cemaatten camiaya sonra da bambaşka bir hale dönüşen” yapının bir mensubu “kim için yazdınız bunu?” diye sormuştu. Söyler misiniz ganimet paylaşımı derdine düşenler kimler aramızda? Yoksa o derde düşmeyen kalmadı mı?
Bizim mahalle, ah bizim mahalle..
…..
Bu haftaki Cuma hutbesinde Bizim Mahalle’nin çok iyi bildiği “Men teşebbehe bi kavmin fehüve minhüm – Bir topluma benzeyen onlardandır” hadisinden yola çıkarak “Yılbaşı” kutlamalarındaki ölçüsüzlüklere karşı uyarıldı insanlar.
Bunu hep yaparız.
Aslında bir hadis daha var, Peygamberimiz o gün insanları yine bir “benzeme” konusunda uyarmış:
“Sizler karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz. Bir keler/kertenkele deliğine girecek olsalar, siz de onları takip edeceksiniz.”
Ne dersiniz, bu hadisi şerifi de mi “yılbaşı” kutlamalarına karşı uyarmak için insanların önüne koyalım?
Yoksa kendimiz için mi okuyalım bu Peygamber ikazlarını? Mesela başka başka taklitlerimiz, kertenkele deliğine girmelerimiz için…