Başbakan Davutoğlu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerini Çankaya Köşkü'nde kabul etti. Davutoğlu burada yaptığı konuşmada PKK'nın buradaki ekonomi üzerindeki tahakkümüne izin vermeyeceklerini belirtti. "İşadamlarının mezarlığa götürülüp işkence yapıldığını biliyoruz. Çözüm süreci için sustuk. Bu çakallar harekete geçer de bu ülkenin yiğit evlatları susar mı ? Bir daha kimse şuraya gelin diye sizden haraç isteyemeyecek. 80 milletvekili ile geldiğiniz mecliste konuşmak yerine Cizre’yi silah deposu haline getirmenin anlamı ne ?" diyen Davutoğlu şu konuşmayı yaptı:
"Burası Çankaya Köşkü, başkentin yönetim merkezi, biliniz ki, her birinizin buradaki hukuku 79 milyon diyebileceğimiz kardeşlerinizden farklı değildir. Ankara'nın başkent olarak sizin nezdinizdeki değeriyle Edirne'nin, Konya'nın, Muğla'nın bağrında yaşayan diğer kardeşlerinizin buraya biçtikleri değer arasında bir fark yoktur… Türkiye'nin her bir bölgesini bir bütün olarak görüyoruz, her bir şehrini, ırmağını, dağını birbirinin kardeşi olarak ihdas ediyoruz. Diyarbakır Ulucami'nin Bursa Ulucami'nden hiçbir farkı yoktur. Uludağ'ın Ağrı Dağı'ndan, Fırat'ın Sakarya'dan, Dicle'nin Yeşilırmak'tan farkı yoktur ve onun eteklerinde yaşayan insanların da o kardeşlerin de birbirinden farkı yok"
Vatan topraklarının, her bir vatandaşın eşit şekilde mülkiyet, aidiyet iddia ettiği, kutsal şehitlerin emaneti olduğunu belirten Davutoğlu, "Bir Edirneli'nin Edirne'de ne kadar hakkı varsa Hakkari'de o kadar hakkı vardır. Bir Hakkarili'nin Hakkari'de ne kadar hakkı varsa Edirne'de o kadar hakkı vardır. Her birinin de Ankara'daki hakkı bir ve eşittir. Biz, nasıl Çanakkale Savaşında şehadete yürürken ya da Sarıkamış dağlarında omuz omuza şehadete yürürken birbiriyle hiçbir farklılık gözetmeden aynı ideal için yürümüş ecdadın torunlarıysak bugün de bu topraklarda hiç kimse diğerinin üstünde kendini göremez, hiç kimse diğerinden farklı ya da diğerinden dışlanmış şekilde kendini hissedemez" değerlendirmesinde bulundu.
64. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin başbakanı olarak "bu toprakların bağrında yaşayan her bir vatandaşımızın birbirine eşit olduğu ve birinin diğerinden hiçbir şekilde zihnimizde ve gönlümüzde ayrı bir yer tutmayacağı" taahhüdünü veren Davutoğlu, hiçbir vatandaşın etnik ya da mezhebi aidiyeti dolayısıyla farklı bir muameleye tabi tutulmayacağını vurguladı.
Başbakan Davutoğlu, "Türkiye'nin her bir bölgesini bir bütün olarak görüyoruz, her bir şehrini, ırmağını, dağını birbirinin kardeşi olarak ihdas ediyoruz. Diyarbakır Ulucami'nin Bursa Ulucami'nden hiçbir farkı yoktur. Uludağ'ın Ağrı Dağı'ndan, Fırat'ın Sakarya'dan, Dicle'nin Yeşilırmak'tan farkı yoktur ve onun eteklerinde yaşayan insanların da o kardeşlerin de birbirinden farkı yok" diye konuştu.
Türkiye'nin etrafında yaşanan "ateş çemberi" denilebilecek gelişmelerin tarih, siyaset, ekonomi dersi mahiyetinde olduğunu, bu gelişmelerin her şeyden önce bir ahlak dersi de verdiğini belirten Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Bugün eğer Suriye'de, Irak'ta, Lübnan'da ve daha nice dost ve komşu ülkede şehirler bölünmüşse şehirlerin mahalleleri bölünmüşse insanlar 'sen şu aşiretten ya da bu aşiretten, şu ırktan ya da bu ırktansın' diyerek birbirlerine karşı cephe haline getirilmişse buradan çıkaracağımız en temel ders; bu Anadolu toprakları kim ne oyunu oynarsa oynasın böyle bir cepheleşmeye, ayrışmaya, farklılaşmaya asla zemin ve mekan olmayacaktır. Bizler, birliğin, bütünlüğün, kardeşliğin sesi ve sözcüsü olmaya devam edeceğiz."
Başbakan Davutoğlu, yarın yine Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden gelen STK temsilcileriyle buluşacağını, AK Parti'den seçilen bölge milletvekilleriyle bir araya geleceğini, Çarşamba günü de bölgenin bütün mülki idari amirlerini Ankara'da toplayacaklarını belirterek, gerçekleştirilen toplantılarda alınan görüşler çerçevesinde Bakanlar Kurulu'nda detaylı şekilde ele alınan eylem planında gerekli revizyonların yapılacağını, mülki amirlere gerekli talimatlar verileceğini söyledi.
Davutoğlu, Cuma günü de Mardin'de Artuklu Üniversitesi ve AK Parti İl Danışma Meclisi'ndeki konuşmalarında yeni dönemde, üzerinde durulan projelerle ilgili kanaatlerini bölge insanıyla paylaşacağını söyledi.
Dünyada ve Avrupa’da birçok ülkede büyük çalkantıların yaşandığını, Türkiye'nin hemen yanı başında jeopolitik fay kırılmalarıyla ülkelerin "çatır çatır sarsıldığı"nı ifade eden Davutoğlu, "Büyük bir depremin etkisiyle birçok ülkenin kurumları çöküyor. Siyasi kurumlar ve kamu düzeni çöktüğünde de o ülkelerin ekonomileri de tümüyle berhava oluyor. Baktığımızda da demokrasi kamu düzeni ve kalkınma arasında bir ilişki var. Demokrasinin olmadığı, halkın yönetime eşit şekilde katılmadığı yerlerde kamu düzenini sağlamak mümkün olmuyor. Kamu düzeni sağlansa da bu şiddetli bir otorite ile 12 Eylül döneminde olduğu gibi sağlanıyor" diye konuştu.
Davutoğlu, kamu düzeninin olmadığı yerde iş hayatı düzeni olmadığını belirterek, sözlerine şöyle devam etti:
"Yarın sabah kalktığımızda eğer siz hiçbir çukurun, barikatın olmadığı sokaklardan geçip dükkanınızı açamıyorsanız, nerede hangi mayına basacağınızı bilmeksizin bunu da düşünmeksizin dükkanınıza, işyerinize gidemiyorsanız o zaman hayatın tümü bir şekilde yavaş yavaş etkilenen krize girer. Eğer siz Halep ya da Şam’da yaşamış olsaydınız bir yıl sonrasını değil bir gün sonrasını bile planlama imkanına sahip olmazdınız. Aynı şekilde Yunanistan'da ya da Portekiz'de ekonomik kriz esnasında olmuş olsaydınız yine bu planlamayı yapamazdınız. Türkiye’nin 13 yılık başarı hikayesinde demokratikleşme ve millet iradesi ana omurgadır. Bunu destekleyen diğer sütunlar ise kamu düzeninin tesis edilmesi ve ekonomik kalkınma hamleleridir. Kimse bize 'bırakınız şehirlerimizde kamu düzeni falan kalmasın' derse ve bir müddet sonra daha iyi bir şeyi teklif ederse ona 'bunun garantisi nedir?' diye sorun. Bugün bu topraklarda eğer biz çevre ülkelerdeki krizleri yaşamıyorsak gelecek planlaması yapabiliyorsak, bu üçlü ayak üzerinde bunu gerçekleştiriyoruz."
Davutoğlu, demokrasiden taviz verdiğinizde ekonomik kalkınmanın olmadığını, ekonomik kalkınma ihmal edildiğinde ise demokrasinin yaşanmaz hale geldiğini, kamu düzeni olmadığında ise ne demokratik özgürlüklerin yaşanabildiğini ne de ekonomik planlamaların yapılabildiğini dile getirdi.
Başbakan olduktan bu yana ve daha önce de hep "kamu düzeni" ifadesini kullandığını vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Bunu özellikle seçerek kullandım. Devlet otoritesi demedim. Devlet otoritesi dendiğinde bazıları devlet ile milletin ayrı düşünüldüğünü ve devletin tam anlamıyla bir otorite olarak milletin üzerinde tahakküm ettiği dönemlere de atıfla bu yapılabilir. 28 Şubat'ta, 12 Eylül'de olduğu gibi. Kamu düzeni dediğimizde şu masa etrafındaki bütün hepimizin paylaştığı bir düzen demektir. Hepimizin menfaatlerini, ideallerini özgürlüklerini yaşayabildiği bir düzen. Hepimiz ona sahip çıkarsak bu yaşanabilir olur.
Biz 13 yıllık iktidarımız döneminde önce bir zihniyet değişimi yaşadık. Demokratikleşme ile yasaklanan birçok şeyi yasaklı kategorisinden çıkardık. Bütün ülke sathında herkesin kendi kimliğini rahatlıkla ifade ettiği, anasından öğrendiği güzel Türkçe’yi, Kürtçe’yi rahatlıkla konuşabildiği, dinlemek istediği türküyü, şarkıyı kardeş türküler olarak Türkçe ve Kürtçe versiyonuyla dinleyebildiği, siyasi propagandada halka Kürtçe ve Türkçe hitap edebildiği bir ortam hazırladık. Ben de bazı şehirlerde halkımızla Kürtçe bildiğim kadarıyla hitap edebildiğim bir ortam sağladım.
Kimsenin dilinin, örfünün, kültürünün, düşüncesinin, hayat tarzının aşağılanmadığı, dışlanmadığı bir Türkiye inşa etmeye çalıştık, çalışıyoruz. 28 Şubat-12 Eylül şartları yok. Bir zihniyet değişimi yaşadık. Bu değişimden biliniz ki bir adım geri gitmeyeceğiz. Birileri 90'lı yıllara Türkiye'yi döndürme gibi bir iddiada bulunuyorsa bilsin ki biz o şartlara bu ülkeyi döndürmeyeceğiz. Fakat birileri eğer Türkiye'yi Suriye'deki şehirlerin görüntülerine mahkum etmek isterse bilsinler ki son nefesimize kadar onlara karşı da mücadele eder Türkiye'nin bir kriz, kaos ülkesi haline getirilmesine izin vermeyiz."
AK Parti iktidarında bütün yasakları kaldırdıklarını anlatan Davutoğlu, "AK Parti kurulduğu esnada yazılan bütün raporlara bakınız. Kürt sorunu şeklinde yazılan raporlarda dile getirilen hususların neredeyse tümü hayat geçirildi. Ne istenirse. Olağanüstü halin kaldırılmasından, Kürtçe üzerindeki yasakların kaldırılmasına kadar çok ciddi bir demokratikleşme hamlesini yaptık. Bununla da kalmadık. Büyük bir ekonomik hamle yaptık. Biz bunları yaparken kimseye bir lütufta bulunmuyoruz. Biz bunları borcumuz olarak yaptık" diye konuştu.
Kaynak: AA