Ocak 2015 – Mart 2016 yılları arasında Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu Başkanlığını yürüten, halen Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu Türkiye Temsilcisi olan Suriyeli Türkmen siyasetçi Halid Hoca, Türkiye’nin Suriye politikasındaki son durumu ve Türkiye’nin Suriye kontrolündeki bölgelerde Türkiye’ye yönelik gerçekleşen protesto gösterilerini Serbestiyet’e değerlendirdi.
Önce Erdoğan Soçi ziyareti ve bu ziyaret dönüşünde Putin’in kendisine Suriye konusunda ‘Mümkün olduğunca meseleleri rejimle birlikte çözme yolunu tercih ederseniz çok daha isabetli olur’ tavsiyesinde bulunduğunu açıkladı. Ardından da, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Suriye Dışişleri Bakanı ile 2021’de görüştüğünü belirterek, “Sonuçta orada da biraz önce söylediğimi söyledim. Suriye’nin tek çıkar yolu siyasi uzlaşı. Teröristlerin temizlenmesi lazım. Kim olursa olsun, adı ne olursa olsun…Diğer taraftan muhalif Suriyelilerle rejim arasında bir barışın olması gerektiğini, Türkiye olarak böyle bir durumda buna destek olabileceğimizi de söyledik” dedi. Siz bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bence bu gelişmelerden önce 2020 yılına dönmek lazım. İdlip’te Erdoğan ile Putin arasında bir ateşkes sağlanmıştı. Erdoğan’ın yine Soçi ya da Moskova ziyareti olmuştu o zaman. O ziyaretin akabinde yine çok ilginç ama herkesin dikkatini çekmeyen bir açıklama yapmıştı Erdoğan Cuma namazı çıkışında. Demişti ki, “Bu ateşkes ile Müslümanın Müslümana karşı olan savaşını bitirmeyi umuyoruz.” Yani Esad rejimi ile ÖSO arasındaki savaşı iki Müslüman arasındaki savaş olarak nitelendirmişti. Çok ilginç bir açıklamaydı.
Arkasından, hem dışişlerinden hem de farklı kurumlardan isimlerle yaptığım görüşmelerde daha öncesinde de böyle bir temayül olduğunu öğrendim. Gerçekten Putin’in o zamandan beri Erdoğan’a rejimle yaklaşma ve diyalog kurma teklifinde bulunmuş. Yani bu süreç yeni değil. Astana sürecinde de zaten bu durum gözükmüştü. Çünkü ateşkes öncesinde Rusya yine Astana sürecini ihlal edip muhaliflerden 2 bin kilometrekarelik bir alanı ele geçirdi anlaşmaya rağmen. Hem de bu saldırıyı 34 askerimizi şehit ederek başlatmıştı. O günden sonra Putin merkeze oturdu. Putin’in çizdiği yoldan gitmek zorunda kaldı Türkiye. Başka bir seçenek kalmadı.
Protestolarda açılan pankartlardan biri: “FETÖ ile barışın belki sonra Esad ile barışalım”
Öbür tarafta ABD’nin desteklediği Suriye Demokratik Güçleri var. İran ve Rusya’nın rejimin yanında sabit bir duruşu var. Türkiye’nin ise Suriye’nin kuzeyinde sıkıştığı bir alan var. 5 milyon nüfusu olan bir alan. Burada da bir göç sorunu var yaklaşık 4 milyona yakın. Türkiye artık öncelikli olarak bu sorunu çözmek istiyor. Türkiye artık öncelikli olarak Suriye devrimini desteklemek değil, kendi yaşadığı sorunlardan (göçmen ve terör) kurtulmak istiyor. Bu noktada da Putin farklı bir seçenek sunmuyor.
Putin, Türkiye’ye bir emrivaki yapmış oldu. Rejim ve muhalefet bir araya gelip bir anayasa komitesi oluşturacak, bir anayasal reform olacak ve hem Esad hem de muhalefet seçimlere katılacaktı. Fakat bu anayasa komitesi kendi çalışmasını tamamlamadan iki sene önce seçimler oldu ve Esad yine seçildi. Bundan sonraki seçimler için anayasa komitesi devam eder dedi, 7 sene sonraki seçimler için. Türkiye’nin ise bu kadar bekleyebilme şansı yoktu. Bu defacto durumdan sonra Türkiye Esad’la görüşmek zorunda kaldı. Sayın Cumhurbaşkanının da açıkladığı gibi bu görüşmeler istihbarat düzeyinde başlamıştı ama son Soçi görüşmesinde resmi kanalları devreye sokarak bir yaklaşma sürecini önermiş Putin.
Sayın Çavuşoğlu, Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad’la geçen sene görüşmüştü. Bunu hatırlatması, dile getirmesi, ‘Muhalefet ile rejimi bir araya getirebiliriz’ demesi aslında bu süreci hızlandırmak ve hızlandırmadan önce biraz nabız yoklamak gibi oldu.
Bu açıklamanın ardından Suriye’deki Türkiye’nin kontrolündeki bölgelerde protesto gösterileri gerçekleşti. Suriye muhalefetinin farklı kollarından açıklamalar yapıldı ve bu teklife karşı çıkıldı. Siz bu tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce Türkiye bu duruma rağmen bu konudaki tutumunu sürdürebilir mi?
Çavuşoğlu’nun nabız yoklamak için yaptığını düşündüğüm açıklamanın cevabı dün (12 Ağustos) Cuma namazından sonra Türkiye’nin kontrol ettiği bütün bölgelerde protesto eylemleri ile verildi. Suriye halkı, bunu kesinlikle kabul etmeyeceğini ve bu teklife karşı çıktığını göstermiş oldu.
Suriye’de muhalefetin eli de Soçi Süreci’nden sonra zayıfladı. Muhalefet adeta zapturapt altına alındı. Bu yüzden şu anda yurtdışına göç etmiş Suriyeliler, gerek Türkiye denetiminde olan kurtarılmış topraklardaki Suriyeliler zaten mevcut olan muhalefete itibar etmiyor. Özgür Suriye Ordusu’nun yapısının değiştirilip kurulan Suriye Milli Ordusu’nun şu anki haline de güvenmiyor Suriyeliler. Çünkü maalesef devrimin zirveyi gördüğü dönemlerde istenmeyen kişiler şu anda Suriye Milli Ordusu’nun başına geçirilmiş durumda. Dünkü protesto eylemlerinde bu da dile getirildi. Yolsuzluk, fitne, fesat… Maalesef her türlü kötülük var şu anda. Çavuşoğlu’nun açıklaması bunun üzerine tuz biber oldu. Bu protesto eylemleri, bu patlama sadece Çavuşoğlu’nun açıklamasına karşı değil aynı zamanda zorla kabul ettirilmiş olan muhalif yönetime karşı da bir öfkeydi.
Aslında sadece muhalefete bakmamak lazım Suriye’de. Kurtarılmış topraklarda 5 milyona yakın insan yaşıyor. Türkiye’de yine 4 milyona yakın Suriyeli var. Yurtdışında 6,5 milyona yakın insan var. Bu, Suriye halkının yarısından fazlası demek. Bunlar dayatılan bir süreci kabul etmiyorlarsa bu sürecin işlemesi mümkün değil. Suriye halkıyla Suriye rejimi arasındaki ip kopmuş durumda. Bunu bir şekilde tekrar bağlamak mümkün değil. Eğer BM Güvenlik Konseyi’nin kararları gereğince geçiş yönetimi oluşmazsa, yaşanan onca şeyden sonra siyasi geçiş gözardı edilirse, bu yöndeki her türlü yaklaşım işlemeyecektir. Olay budur.