Ana SayfaANALİZLERRekor yağış yok, 10 bin yıldır böyle...

Rekor yağış yok, 10 bin yıldır böyle…

Sanki ilk defa oluyormuş gibi Rize’de rekor yağmur yağdığını anlatıyor yetkililer. Oysa rutubetin yüksek olduğu yaz sıcağında çokça yağmur yağdığını, bunun tedbiri alınmadığında felaketlere yol açabileceğini, bu bölge insanının dedesinin dedesinin dedesi biliyordu. Onlar evlerini buna göre yapıyor, derelerin yatağıyla, suyun akışıyla oynamıyorlardı.

Rize’de yine sel, yine heyelan, yine can kayıpları…

14 Temmuz: Merkeze bağlı Muradiye beldesi ile Güneysu ve Çayeli ilçelerinde 7 kişi öldü, 1 kişi halen bulunamadı.

22 Temmuz: Rize’nin Güneydoğusu ile Artvin’in Kuzeybatısını sel aldı. Rize’nin Ardeşen, Çamlıhemşin ve Fındıklı ilçeleri ile Artvin’in Arhavi ilçesinde etkili olan yağmur dereleri taşırdı, yerleşim yerleri sular altında kaldı. Dere yatağında yapılan ve dere boyunca köylere uzanan yollar taşkınlarla harap oldu. Bir kişi sel sularında kayboldu.

Geçmişten bugüne sel ve heyelanları rekor yağışa bağlamak kolaycılığına kapılıyoruz.

2001’de Rize’de meydana gelen taşkın sonrası Rize Milletvekili Ahmet Kabil; “Rize ve ilçelerinde, 10 Kasım 2001 Cumartesi akşamı saat 24.00’te başlayan yoğun fırtına, ertesi gün saat 17.00’ye kadar devam etmiştir ve metrekareye -hiç görülmemiş- 170 kilogram yağmur düşmüştür. Bu miktar, bir yıllık yağış miktarına yakındırşeklinde açıklama yapmıştır.

20 Haziran 2002’de Ordu, Giresun, Rize ve Artvin’de meydana gelen taşkınları dönemin Giresun Valisi Ali Haydar Öner, yöreye düşen aşırı yağışlara bağlamıştır. Rize Milletvekili Ahmet Kabil, olayın yine görülmedik, şiddetli bir yağmur neticesi” meydana geldiğini ifade etmiştir.

23 Temmuz 2002’de Rize’deki sel ve heyelanlarda 34 kişi hayatını kaybetmiş, Devlet Bakanı Mehmet Kocabatmaz, “Bunlar doğal afet, önüne de geçmemizin imkânı yok”demiştir.1

27 Ağustos 2010’da Rize’nin Gündoğdu beldesinde 12 kişinin hayatını kaybettiği olay, Hürriyet gazetesinde rekor yağış olarak haberleştirilmiştir.2

24 Eylül 2011’de Rize kent merkezi su altında kalmış, haberlerde, 24 Eylül’de Rize’de yağan yağmurun son 30 yılın rekoru olduğu belirtilmiştir.

3 Ağustos 2018’de Rize’de sel ve heyelan olmuş, Vali Erdoğan Bektaş, olayı şöyle anlatmıştır: “Öyle bir yağmur yağdı ki, ben hayatımda böyle bir yağmur görmedim.”

Geldik 2021 Temmuz’una…

Sanki ilk defa oluyormuş gibi Rize’de rekor yağmur yağdığını anlatıyor yetkililer. Oysa bu bölge mikroklimatik iklim bölgesidir, ekvatoral iklim hakimdir. Güney Asya’nın muson yağmurları gibi burada 10 bin yıldır yaz yağmurları yağar. Özellikle Temmuz ve Ağustos aylarındaki yağmur, sel ve heyelanlara neden olur. Yöresel kültürde Temmuz ayı ‘Çürük ayı’ olarak adlandırılır. Rutubetin yüksek olduğu yaz sıcağında çokça yağmur yağdığını, bunun tedbiri alınmadığında felaketlere yol açabileceğini, bu bölge insanının dedesinin dedesinin dedesi biliyordu. Onlar evlerini buna göre yapıyor, derelerin yatağıyla, suyun akışıyla oynamıyorlardı. Evlerini iklim şartlarını gözeterek derelerin içinde değil, yüksekte, kuruyorlardı. Yaşadığı coğrafyanın arazi yapısına ve iklimine göre doğaya, doğal çevreye uygun Karadenizin köylerini süsleyen taş ve ahşap birlikteliği ile yapılan evler, yöresel mimarinin en güzel örneklerindendir.

Her yıl tekrarlanan olaya doğal afet denmez

Peki, bu bölgede geçmiş yıllarda hiç doğal afet, sel ve heyelan olmuyor muydu, bütün suç şimdiki yönetimin midir? Elbette oluyordu, dünyanın her yerinde doğal afetler meydana geliyor. Ama bu bölgede 20 yılda bir 30 yılda bir 40 yılda bir oluyordu. 1929’da Trabzon Of’ta 146 kişinin öldüğü heyelandan 30 yıl sonra 1959’da Giresun, Trabzon ve Rize’deki taşkınlarda 13 kişi hayatını kaybetmiştir. 1929-59 arasındaki 30 yıl içinde afet niteliğinde bir olay yaşandığına dair kayıt bulunmuyor. Günümüzde Doğu Karadeniz Bölgesinde Samsun’dan Sarp’a kadar olan şehirlerin merkezlerinde ve iç kesimlerindeki ilçelerinde belde ve köylerinde her yıl 3-4 kez sel ve heyelanlar yaşanıyor. Daha 1,5 ay önce Serbestiyet’teki yazımda buna değinmiş; Temmuz-Ağustos aylarında benzer olayların yaşanacağını, yetkililerin bunu “rekor yağışa” bağlayacaklarını ama gerçeğin öyle olmadığını, bunun Allah’ın işi değil, şeytana uyan kullarının işi olduğunu anlatmaya çalışmıştım.

Rize merkez Muradiye beldesi, Güneysu ve Çayeli’de ölümlerle sonuçlanan sel ve heyelan olaylarının ardından Rize’ye üç Bakan geldi. İçişleri Bakanı, Çevre ve Şehircilik Bakanı ile Altyapı ve Ulaştırma Bakanı. Bu üç bakanın aynı yere aynı anda üç ayrı uçakla intikal etmesi bir başka yazının konusu olsun. Biz açıklamalara bakalım; rekor yağış!

Beton sever milletiz hamdolsun!

Teknolojinin gelişmesi ve yapı malzemelerinin çeşitlenmesi sonrası dedelerinden öğrendiğini kenara koyan Karadenizliler betonun cazibesine kapıldı. Arazi yapısından dolayı yerleşim yerleri dağınık olan Karadeniz’de evler yamaçlara serpilmiş durumdadır. Her evin kapısına özel yol yapılmazsa siyasetçiler, yerel yöneticiler puan kaybeder, gözden düşer! Bu nedenle bıçakla her yeri delik deşik edilmiş bir duvar halısı gibidir Karadeniz ve tel tel dökülmektedir.

Yağışlarla birlikte sel, su baskını ve heyelanlar bu bölgede hep olmuştur, bundan sonra da olacaktır. Eğer 20-30 yılda bir olsa buna doğal afet, aşırı yağış vs. demek mümkün olabilirdi ama her yıl bazen aynı yıl içinde birkaç kez, aynı bölgede sürekli tekrarlanıyorsa bunun adı doğal afet olmaz. “Allah’ın takdiri, yapacak bir şey yok” diye de geçiştirilemez. Her yıl yaşadığımız felaketlerin sorumlusu rekor yağış değil, aymazlığın, sorumsuzluğun rekor kırması olabilir.

AK Parti inşaat konsorsiyumu gibi

“AK Parti siyasi parti midir yoksa bir inşaat konsorsiyumu mu?” sorusu ile muhatap olsanız ne cevap verirdiniz? Öncesinde de her şey harika değildi fakat bu iktidar döneminde Türkiye’nin dağlarına, yaylalarına, ormanlarına, denizlerine, derelerine; moda tabirle, hoyratça çökülmüştür. Köylere, yaylalara giden yolları gerekli gereksiz tünellerle, viyadüklerle doldurmak halkın ihtiyacından değil, Hazine’den fonlanması gereken müteahhitlerin ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Yine olur olmaz deniz doldurulması, dolgu malzemesi için dağların, köylerin taş ocağına çevrilmesi, yeni yeni inşaatlar çoğunlukla bu ihtiyacın giderilmesine yöneliktir. Yollar, köprüler halkın ihtiyacı olsaydı Hazine’yi 25-30 yıl yükümlülük altına sokan yolcu ve araç garantileri verilmesi gerekmezdi. Üniversite Hastaneleri, Devlet Hastaneleri kapatılıp hasta garantili Şehir Hastaneleri yapılmasına gerek duyulmazdı.

Dere içinde yüzlerce konut devlet tarafından daha yeni yapıldı

Bir de kabahati vatandaşa yüklemenin dayanılmaz hafifliğine kapılan yöneticilerimiz var. “Efendim, dere yataklarına ev yapmayın.” Yani bütün suç rekor miktarda yağan yağmurda ve dere yataklarına ev yapan vatandaşta, öyle mi? Binalarını dere içine yapan kamu kurumlarını da biliyoruz, bakanlıkları da biliyoruz, belediyeleri de biliyoruz. 2019’da Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’ne ait Güneysu Konakları denilen yüzlerce konuttan oluşan üniversite lojmanları Güneysu Deresinin içinde yapılmıştır, tamamlandığı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bakanları tarafından âlây-ı vâlâ ile duyurulmuş, kurdele kesilerek açılış yapılmıştır.3  

Öte yandan “bunca yollar gerekli mi değil mi” yahut “bu kadar dinamit patlatılırsa şöyle sakıncaları olur” demeyen kamu kurumlarının yöneticilerinde, dereleri daraltmakta sakınca görmeyen şehir plancılarında, buraları imara açan, vatandaş ruhsat için başvurduğunda “hayhay” diyen belediye başkanlarında-valilerde, buralarda işyerlerini, depolarını kuran işadamlarında hiç kabahat yok! Tek suç, evini dere yatağında yapan vatandaş ve bir de rekor miktarda yağan yağmur! Olmaz, böyle gitmez.

Vatanseverlik nedir?

“Irmağının akışına ölürüm” türküsü eşliğinde ırmakların akışına tahammül edemeyenlerin ülkesinde 2005 yılı Ağustos ayı içinde çeşitli tarihlerde Rize ve Trabzon’da meydana gelen sel ve heyelanlarda 14 yurttaş yaşamını yitirmiş, DSİ Genel Müdürü olan Veysel Eroğlu 3 Eylül 2005’te bir kampanya başlatmıştı; ‘Derene sahip çık.’

“Zamanında yeterli tedbirleri alırsak ve tabiatı bir plan çerçevesinde kullanırsak yaşanan bu felaketlerin çoğu acı ile neticelenmeyecektir” diyen Eroğlu, kampanyayı şöyle tanıtmıştı:

“DSİ’ye: Yatakları düzenle… KGM’ye: Güzergahı iyi tespit et… OGM’ye: Köklü bitkiler yetiştir… Valiliğe: Dere yatağını koru… Vatandaşa: Dereye ev yapma.” 4

İlk kez bu tarihte Karadeniz’deki sel ve heyelanlara ilişkin yetkili bir ağızdan ‘aşırı yağış, rekor yağmur’ bahanesine sığınmadan cesur bir yaklaşım görmüş, umutlanmıştık. Ne var ki, daha sonra Orman Bakanlığı yapan Eroğlu, kendi kampanyasına sahip çık(a)madı ama İkizdereliler Eroğlu’nun o kampanyasını Eskenci Vadisinde ormanına, doğasına, deresine sahip çıkarak sürdürmek istedi. Karşısına jandarmayı çıkardılar; ne hainlikleri kaldı, ne satılmışlıkları. Vatansever kim hain kim; çok merak ediliyorsa; ormanını koruyan, deresine, doğasına, yaşam alanlarına sahip çıkanlardır vatanını sevenler. Gerisi boş hamaset ve kirli işlerin perdelenmesinden ibaret.

***

  1. https://www.evrensel.net/haber/132859/rize-de-urkuten-bilanco
  2. https://www.hurriyet.com.tr/gundem/rize-de-de-sel-felaketi-12-olu-15647332
  3. https://www.iletisim.gov.tr/turkce/yerel_basin/detay/cumhurbaskani-recep-tayyip-erdogan-rizede-toplu-acilis-torenine-katildi

https://www.hurriyet.com.tr/gundem/derene-sahip-cik-347034

- Advertisment -