Reşat Çalışlar, Avrupa gündemi ile ilgili olarak Münih Güvenlik Konferansı’ndaki ABD baskısını; Rusya, Amerika, Ukrayna meselesi ile ilgili gelişmeleri; Almanya ile ABD arasındaki güç çekişmesini, Almanya’daki Evanjelik Kilise’nin tarihi, kilise yurtları, kilisedeki “solculaşma”, “LGBTİ” tartışmaları hakkında konuştu. Bunun ötesinde Çek Başbakanı Petr Fiala’nın hayatının Kafka romanları ile olan benzerliğine değindi.
Reşat Çalışlar:
“Almanya’daki Welt gazetesinin genel yayın yönetmeni Poschardt, birkaç gün önce kilise vergisinin kaldırılmasını istediği bir yazı yazdı. Yazıda kiliselerin sol ideolojinin, aktivizm merkezlerine dönüşmesinden yakınıyor, göçmen propagandası, LGBTİ propagandası yapıldığını, 2020’de, Covid döneminde aşı propagandası yapıldığını, kilise de ‘İsa da aşı olurdu’ gibi abuk sabuk cümleler kullanıldığını ifade ediyor. Diğer yandan antikapitalizm propagandası da yapılıyormuş. Welt gazetesinin analizine göre ve bu yüzden de kilise vergisinin kaldırılması gerekiyor. Zaten birçok Alman, kiliseye artık bağış yapmayı bırakmış bu tür durumlar yüzünden. Bu da ilginç tartışılabilir bir konu.
Kendi geçmişimden bahsetmek gerekirse, ben üniversite dönemimde Almanya’da evanjelik kilisenin öğrenci yurdunda kaldım. Gerçekten Almanya’daki kiliselerin biraz “sol” denilebilecek bir tarafı var. Orada kilise yabancı öğrencileri desteklemeye çalışıyordu. Eğlenceli de bir ortam vardı. Partiler, içkili ortamlar gibi. Türkiye’ye bunu uyarlarsak mesela böyle bir şeyin karşılığı asla karşılığı olmaz tabii ki. Kaldığım Evanjelik Kilise’ye ait yurtta dini bazı toplantılara da katıldığımı hatırlıyorum. Bizdeki anlamıyla bir dini sohbet gibi olmuyordu. Dini sohbete dekolteli kızlar da katılıyordu ve herhangi bir konu hakkında konuşulabiliyordu. Bizdeki ölçütlerle düşünürsek bir dini cemaat sohbetinden çok, neredeyse bir bar sohbeti denilebilecek rahatlıkta bir ortam söz konusuydu. Şu an çok daha ileri, LGBTİ vs. gibi konuların konuşulduğu sohbetler oluyordur büyük ihtimalle. Klasik din çerçevesinden daha da uzaklaşmış şeyler olabilir. Bunlar tabii tartışılabilir bir konular.
Belki Türkiye’de de bundan 50 yıl sonra şu ankinden tamamen farklı bir dini sohbet ya da dini öğrenci yurdu, dini okul anlayışı olacak. Belki de LGBTİ, sosyalizm gibi konuların konuşulduğu, insanların kafede sohbet etmek yerine laik modern gençlerin dini sohbete gitmeyi tercih edebildiği bir durum yaşanacak, kim bilir?”
İzlemek için: