Ana SayfaÖZEL HABERRÖPORTAJ | “Bir yıl sonra İnsan Hakları Eylem Planı: 261 hedeften yalnızca...

RÖPORTAJ | “Bir yıl sonra İnsan Hakları Eylem Planı: 261 hedeften yalnızca tali olan 96’sı hayata geçirildi”

DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu, 3 Mart 2021’de Erdoğan tarafından açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı’nın bir yıllık karnesini Serbestiyet’e değerlendirdi: “İnsan Hakları Eylem Planında 1 yıl ve daha kısa süreli 261 hedeften yalnızca 96’sının hayata geçirildiğini tespit ettik. Uygulama alanı bulan 96 hedefin ise çoğu tali konular. Kayda değer 1 yıllık hedeflerin hemen hemen hepsi olduğu gibi duruyor. Son 6 yılda terör örgütü üyeliği ve yöneticiliği suçundan en az bir milyon 600 bin adli soruşturma açıldı.”

Geçtiğimiz yıl, 3 Mart 2021’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılımı ile Adalet Bakanlığı tarafından AB destekleriyle hazırlanan ‘İnsan Hakları Eylem Planı’ kamuoyuna deklare edilmişti. Siz 9 amaç, 50 hedef ve 393 faaliyeti içeren bu planın 1 yıllık çetelesini tuttunuz.  Geride kalan 1 yılda bu plan ne oranda uygulandı? Ulaştığınız verileri bizimle paylaşır mısınız?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilan ettiği, daha sonra Adalet Bakanlığı’nın hedef süreler öngörerek kamuoyuyla ayrıntılarını paylaştığı İnsan Hakları Eylem Planında 1 yıl ve daha kısa süreli 261 hedeften yalnızca 96’sının hayata geçirildiğini tespit ettik. 1 yıllık hedeflerin tam 165’inde hiçbir iyileştirme olmamıştır. Dolayısıyla bu eylem planının yalnızca yarısından da azı uygulama alanı bulmuştur.

Uygulama alanı bulan 96 hedefin ise çoğu tâli konulardır. Örneğin maddi durumu olmadığı için yargı harçlarını ödeyemeyen kişinin adli yardım talebinin e-devlet üzerinden yapılmasına imkân sağlamak, birinci derece mahkemesi olarak Danıştay’da açılacak davaların UYAP üzerinden açılabilmesine imkân sağlamak, raporunu zamanında teslim etmeyen bilirkişiye yeni dosya verilmemesinin öngörülmesi gibi.

Bu hedefler elbette güzel şeyler ama hukukun ayaklar altına alındığı bir dönemde acayip derecede yüzeysel kalan ve maalesef önemsiz konular. Mesela idari yargıda gerekçeli kararın otuz gün içinde yazılması kuralını getirdiler, halbuki idari yargıda zaten hükmün hazır bulunanın yüzüne karşı okunması gibi bir uygulama yok, dolayısıyla oldukça nüans ve hatta belki anlamsız denilebilecek hedeflere yer verilmiş. Nitekim çalışmamızda da ortaya koyduğumuz gibi bunlara ilişkin düzenlemeler yapılmış çoğunlukla.

“Kayda değer 1 yıllık hedeflerin hemen hemen hepsi olduğu gibi duruyor”

Buna karşılık, kayda değer nitelikteki 1 yıllık hedeflerin hemen hemen hepsi olduğu gibi duruyor.

Ayrımcılık ve nefret suçuna ilişkin Türk Ceza Kanunu’nda yeni bir düzenleme yapılması, yargılama sürelerinin kısaltılması, haksız tutuklama ve koruma tedbirlerinin önlenmesi ve eğer haksız bir karar varsa ilgilinin zararının karşılanması, Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’ndaki hükümler başta olmak üzere zor ve silah kullanımına ilişkin uygulamanın uluslararası standartlar dikkate alınarak revize edilmesi, işkence ve kötü muamele iddialarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturmalara ilişkin veri tabanı oluşturulması gibi gayet yerinde ve ciddi hedeflerin hiçbirinde  iyileştirme yapılmamıştır.

“Türkiye hukukta her geçen gün daha kötüye gitti”

Geriye dönüp baktığınızda, ‘İnsan Hakları Eylem Planı’nın duyurulduğu tarihe yani bir yıl öncesine göre Türkiye’nin insan hakları, adalet ve hukuk bağlamında durumunu nasıl görüyorsunuz?

Türkiye, demokrasi ve hukuk devleti standartlarında iyileşmek yerine her geçen gün daha da kötüye gitmiştir. Bu ülkede OHAL kalıcılaşmış durumda. OHAL’de kullanılan ihraç yetkisi 375 sayılı KHK’nın Geçici 35. maddesi ile halen devam ediyor.

Terör örgütleriyle irtibatlı veya iltisaklı olma kavramı oldukça geniş bir şekilde yorumlanıyor ve bu ülkede milyonlarca insan, terör örgütüyle irtibatlı veya iltisaklı olma damgası yemiş durumda.

KHK’lıların yaşadıkları sosyal ve ekonomik sorunlar her geçen gün ağırlaşıyor, SGK’da özel kodlarla fişlendikleri ve hemen hemen hiçbir sektörde çalıştırılmadıkları hepimizin malumu.

“Son 6 yılda terör örgütü üyeliği ve yöneticiliği suçundan en az bir milyon 600 bin adli soruşturma açıldı”

Son 6 yılda terör örgütü üyeliği ve yöneticiliği suçlarından en az bir milyon altı yüz bin adli soruşturma açıldı.

İnsan haklarına gelecek olursak orada da tam bir iflas durumu hâkim. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri yaptırılmıyor, barışçıl gösterilere kolluk güçleri müdahale ederek dağıtıyor, dağılmayanlara ise kısa sürede ölçüsüz şiddet başlıyor.

DEVA Partisi olarak dava açtığımız ve yürütmesinin durdurulmasını sağladığımız Emniyet Genel Müdürlüğü’nün toplumsal olaylarda ses ve görüntü almasının engellenmesi genelgesi, zaten iktidarın insan haklarına bakışını ortaya koyuyor. ‘İnsanlara kötü muamele yapayım ancak medyaya yansımasın’ mantığı güdüyorlar.

İfade özgürlüğü oldukça daraltılmış durumda. RTÜK televizyonları ağır idari para cezalarıyla yıldırıyor, Cumhurbaşkanına hakaret suçu ile insanlar yıldırılıyor, keyfi tutuklama kararları ile sosyal medya kullanımı ve gazetecilik yıldırılıyor.

Zorla kaybetme vakaları, işkence ve kötü muamele geçtiğimiz yılda da sürekli bizim gündemimizde oldu.

Ve elbette tüm yetkileri tek kişide toplayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında uygulanan despotizm nedeniyle siyasi davalarda zaten olmayan yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı her gün giderek daha çok zedeleniyor.

Yargı organları tarafsız ve bağımsız karar alamıyor, yargılamalar adil yargılanma ve makul sürede yargılanma haklarına aykırı yürütülüyor. Şeffaflık, hukuki güvenlik ve hukuki öngörülebilirlik ilkeleri hayata geçirilemiyor.

“Maalesef ki korkunç adaletsizlikler Türkiye’nin sıradanlaşmış gerçeği olmuş durumda”

İşte bu nedenle bilerek ve isteyerek bu hale getirilen insan hakları, adalet ve hukuk sisteminin düzelmesine dair ikna edici hiçbir öneri getiremeyen bu Eylem Planı’nın, sorunun kaynağına inerek sistemsel bir iyileştirme gerçekleştirmesi imkânsızdır. Gönül isterdi ki, İnsan Hakları Eylem Planı gerçekten insan haklarını, adaleti koruyabilseydi ama maalesef korkunç adaletsizlikler Türkiye’nin sıradanlaşmış gerçeği olmuş durumda. 

İnsan Hakları Eylem Planı’nın hazırlanmasında rol oynayan Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, planın bir yılı dolmadan ‘görevden affı’nı istedi. Gül’ün istifasının ardından hukuk ve yargıda bir değişim gözlemlediniz mi?

Herhangi bir değişim yok.

Sayın Gül, insan hakları ve hukuk devleti düşmanı bir hükümet içerisinde iyi niyetle hareket etmeye çabaladı. Fakat yalnızca iyi niyetli olmak yetmez ve yetmedi de. İrade olmayınca iyi niyetin fazla bir anlamı olmuyor.  

Onun döneminde çok ağır hukuksuzluklar yapıldı. Yargı organları iktidarın operasyonel aygıtı olmaya devam etti. Kimi zaman Anayasa Mahkemesi iktidardan ayrıksı kararlar verdi. Onda da yine iktidar partisi ve ortağı ağır söylemlerle Anayasa Mahkemesi’ne saldırdı. Sayın Bakan, Anayasa Mahkemesi’nin itibarını ve görev alanını ne yazık ki koruyamadı.

Onun döneminde AİHM kararları, Anayasa Mahkemesi kararları alt derecedeki mahkemeler tarafından uygulanmadı. Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun Başkanı olarak elinde yetkiler de vardı ama bunları kullanmadı veya en azından hukukun üstünlüğünü ve yargı bağımsızlığını kuvvetlendirecek şekilde kullanmasını umut ettiğimiz yönde kullanmadı.

Yeni gelen bakanın ise Cumhurbaşkanı’nın hukuk tanımayan iradesi dışında bir tutum ortaya koyamayacağı biliniyor. Hukuk ve yargıda iyi yönde gelişme beklememek lazım, öte yandan daha ne kadar kötü olabilir diyorduk, belki de onu göreceğiz.

Eylem planında “Her yıl ‘Türkiye İnsan Hakları Raporu’ hazırlanacak ve kamuoyu ile paylaşılacaktır” ifadesi dikkat çekiyor. Bir yılı dolmasına rağmen bu yönde bir rapor yayınlanmadı. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Nasıl paylaşsınlar? Paylaşmaya yüzleri yok ki…

Kayda değer yapısal iyileştirmeler içermeyen İnsan Hakları Eylem Planından 1 yıl sonra Türkiye, demokrasi ve hukukun üstünlüğü standartlarında iyileşmek şöyle dursun, çok daha da geriye gitmiştir.

‘Türkiye İnsan Hakları Karnesi’ sıfırlarla doludur.

Geçtiğimiz günlerde Anayasa Mahkemesi Başkanı, Anayasa Mahkemesi önünde bekleyen tam 90 Bin başvuru olduğunu söyledi. Sadece son bir buçuk ayda Anayasa Mahkemesi’ne 24 bin civarında bireysel başvuru yapılmıştır. Bu rakamlara göre Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin toplam 47 ülkeden aldığı kadar başvuru almaktadır. Bu istatistik, başlı başına, insan hakları ihlallerinin geldiği noktayı ortaya koymaktadır. Yani Türkiye’de insanlar, insan hakları ihlalleri nedeniyle feryat eder hale gelmiş ve mahkeme kapılarını aşındırarak Anayasa Mahkemesi’ne kadar ulaşmışlardır.

Ne acıdır ki; ülkemiz Hukukun Üstünlüğü 2021 Endeksinde Rusya’dan, Çin’den çok daha geride yer alıyor. Sudan, Kongo, Nijerya gibi ülkelerle aynı kategoride. Aynı paralelde uluslararası demokrasi endekslerinde de en gerilere düştük; Benin, Gambia ve Haiti gibi üçüncü dünya ülkeleriyle aynı kategorideyiz.

AİHM kararlarının uygulanmaması neticesinde Avrupa Konseyi tarafından hakkımızda ihlal prosedürü başlatıldı. Türkiye’nin konsey üyeliğinin sonlandırılmasına kadar gidebilecek bir sürecin önü açıldı.

Böyle bir tablo varken çıkıp da neyin raporunu yayınlayacaklar?

“Yakın zamanda ‘Bağımsız, Tarafsız ve Adil Yargı Eylem Planı’mız ile yargı reformu hedeflerimizi kamuoyuna ilan edeceğiz”

Yargıda yapılması gereken reform adımları nelerdir? Siz DEVA Partisi olarak yargıda ne tür reformları hayata geçirmeyi vaat ediyorsunuz?

Bu çok kapsamlı bir soru. Öncelikle kuvvetler ayrılığı olmadan insan hakları söylemlerinin ancak sözde kalacağı unutulmamalıdır. Biz DEVA Partisi olarak kuvvetler ayrılığının sağlanması için çözüm önerilerimizi Demokrasiye Geçiş Eylem Planı ile Ekim ayında kamuoyu ile paylaştık. Yakın zamanda ise ‘Bağımsız, Tarafsız ve Adil Yargı Eylem Planı’mız ile yargı reformu hedeflerimizi kamuoyuna ilan edeceğiz. Bu eylem planında ayrıntılı ve somut çözüm önerilerinde bulunuyoruz.

Yargıya ilişkin reformlarımızın ana hatlarını ifade etmek gerekirse, en başta yargının bağımsızlığını sağlayacak yapısal değişikliklere odaklandığımızı söyleyebilirim. Örneğin; hâkim ve savcılık mesleklerine girişi tamamen yazılı sınav usulüne bağlayacağız. Meslekteki hâkim ve savcıların görevlendirilmelerini, terfilerini objektif standartlara bağlayacağız. Hâkim ve savcıların teminatlarını güçlendireceğiz. Disiplin suçlarının öngörülebilir ve net olmasını sağlayacağız. Coğrafi teminat getireceğiz. Böylece nitelikli bir hukukçu mesleğe tamamen kendi liyakatiyle girebilecek ve kendisine herhangi bir yerden baskı yapılsa bile teminatları nedeniyle çekinmeden karar verebilecek durumda olacak.

Anayasa Mahkemesi, yüksek yargı mahkemeleri ile HSK gibi yargı organlarında yapısal değişiklikler yaparak yargının yasama ve yürütme organından bağımsız faaliyette bulunabilmesini sağlayacağız.

Adil yargılamayı sağlamak üzere avukatların yargılama süreçlerine aktif katılımlarına imkân verecek şekilde avukatlık mesleğini anayasada düzenleyeceğiz, hak ve yetkilerini artıracağız.

Birçok konuda madde madde çözüm önerilerimizi yakında eylem planımız ile açıklayacağız. 

- Advertisment -