Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kabine toplantısı sonrası “faizleri arttırmayacağız, düşürmeye devam edeceğiz” ve Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin basına yansıyan “Dövizi düşürmek için yüksek faiz artışı yapabilirdik. Ama üretim olumsuz etkilenirdi. Enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettik” sözleri ekseninde hükümetin ekonomi politikasını ekonomist İbrahim Kahveci’yle konuştuk.
Pazartesi günü (6 Haziran) Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin “Dövizi düşürmek için yüksek faiz artışı yapabilirdik. Ama üretim olumsuz etkilenirdi. Enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettik” sözleri basına yansıdı. Aynı günün akşamı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “faizleri arttırmayacağız, düşürmeye devam edeceğiz” ve “bizdeki teknik anlamda enflasyon değil hayat pahalılığı” dediği konuşması geldi. Son açıklamalar ekseninde hükümetin ekonomi politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Nebati’nin söylediklerinden benim anladığım hükümetin kafasında kaba bir ekonomi tanımı var. Öncelikle Cumhurbaşkanı’nın etrafında bir ekonomist olduğunu düşünmüyorum.
Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi Başkanı, Aralık ayı sonunda “enflasyonu eksi bekliyorum” demişti. Enflasyon 11,10 geldi.
Yine Sayın Cumhurbaşkanı önceki gün “yüksek faizle cari açık vermek kim ister” dedi. Faizi yükseltirseniz tüketimi dizginlersiniz. Oradan da cari açığı dizginlersiniz.
Cari açığınız varsa azalır, cari fazlanız varsa artar. Daha faizle cari işlemler ilişkisi yanlış kuruldu.
Güncel açıklamalara baktığımızda anlaşılan kur artışını bilinçli ve programlı bir şekilde istiyorlar. Zaten dikkat ederseniz, kurlar durduğu zaman ya sayın Cumhurbaşkanı ya Hazine ve Maliye Bakanı ya Merkez Bankası Başkanı devreye giriyor ve bir şeyler, bir açıklamalar yapıyor ve kurları arttırıyor.
Yine açıklamalardan anladığım; hedeflenen kur artışı ve ucuz ürün.
Biz Türkiye’de bilimi öldürdük. Bilim ölünce teknoloji öldü. Teknolojinin öldüğünü dış ticaret verilerinden görebiliriz. Türkiye’nin ihracatında yüksek teknolojili ürün payları hiç artmıyor, azalıyor. Keza ithalatında da yüksek teknolojili ürün payları azalıyor. İYİ Partili Ümit Özlale’nin çok güzel bir tanımı var bununla ilgili, “Türkiye vasatlığa mahkûm edildi” diyor.
Türkiye’nin yeni alanı: kalitesizlik. Biz kalitesizliğe oynuyoruz. Sattığımız ürünler kalitesiz, vasıfsız, teknolojik olmayan ürünler.
Eski Sanayi Bakan Yardımcısı Davut Kavranoğlu 2014’te bir konuşmasında “daha fazla hıyar, daha fazla limon satarak ihracatı arttırmanın hükmü yoktur” demişti. Biz daha fazla domates, daha fazla salatalık satmaya çalışıyoruz. Teknolojik ürün satamıyoruz.
Dolayısıyla Türkiye’yi ucuz ürün pazarı haline getirmeniz için ücretleri daha da düşürmeniz lazım. Bütün hedef ucuz emek, ucuz işgücü, ucuz çalışma üzerine.
Milli gelirden ücretlilerin aldığı pay son 1,5 yılda çok ciddi düştü. Çalışan başına gelir seviyesi yüzde 30 daraldı.
Bir insanın maaşının yüzde 30’unu kaybetmesi az buz değil, çok büyük bir rakamdır. Çok acı bir durum.
Son açıklamalar doğrultusunda soruyorum: “Enflasyonla birlikte” bir şekilde üretim kapasitesinin arttırıldığı, ekonomik verimliliğin teşvik edildiği örnekler var mı? Bu tezlerin haklılık payı nedir?
Siz Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Nebati’nin açıklamalarından dolayı bunu soruyorsunuz. Neresini düzeltelim bu açıklamaların.
Türkiye’de her şeyi faizle bağlayıp oradan örtmeye çalışıyorlar.
Ekonomik kalkınma için öngörülebilirlik ve istikrar çok önemlidir. Biz bunu ekonomi için şu kelimeyle de ifade edebiliriz: güven.
Aynı noktadan yarışa başlayan beklentisi iyi ve beklentisi kötü iki yarışçıyı düşünün. Belirli bir süre sonra beklentisi iyi olan yarışmacı, iki kat daha iyi olur.
Beklenti demek ekonominin yarısı demek. Mevcut veriler ekonominin yarısı ise beklentiler diğer yarısını oluşturur. İnsanlar beklentilere göre hareket ederler.
Bir örnek vereyim. 2017 yılında Kredi Garanti Fonu üzerinden bir kredi genişlemesi yapıldı. Suni şekilde talep arttırıldı. O dönemde başta otomobil fabrikaları olmak üzere birçok fabrika üç vardiya çalıştı. Kapasite kullanım oranları yüzde 80’lere geldi. Yani kapasiteler çok zorlandı. Ama kimse yatırım yapmadı. Niye yatırım yapmadılar? Çünkü işverenler, Kredi Garanti Fonu üzerinden talep canlandırılmasının geçici olduğunu gördü.
Kalıcı talep olmadan herhangi bir yatırımda bulunmadılar. Nitekim de doğru çıktı, 2018-2019’da talep düştü.
Bir başka örnek verelim. 2019 yılı ikinci yarısında Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya “laf dinlemiyor” diye görevden alındıktan sonra faizler düşürüldü. Hatta 2020’nin başlarında faizler tek haneye düştü.
2015’te duran makine teçhizat yatırımı, 2020’de faizler tek hanedeyken bile artmadı. Makine teçhizat yatırımı ne zaman arttı? 2020’nin ikinci çeyreğinde pandemi nedeniyle yurtdışındaki parasal genişlemenin oluşturduğu talep artışı görüldü. Bu talep artışının bir süre devam edeceği anlaşıldı.
Türkiye’de faizler tek haneden yüzde 14-15’lere çıktı; ardından Naci Ağbal gelip faizi önce 17’ye sonra 19’a çıkarttı.
Faizler yüzde 19’a gelirken, 2015’te duran makine teçhizat yatırımı patladı.
Ekonomide neden sonuç ilişkisini görmeden, teşhisi koymadan, ekonomiyi anlamadan neyi çözebilirsiniz.
Yeni Şafak o dönem “kimin hizmetindesin” diye manşet atmıştı.
Rakamlara, verilere baksalar, o veriler ne diyor bir inceleseler anlayacaklar. Bakamıyor, göremiyorlar.
Enflasyonla “kalkınma” diye bir şey yok. Deniyor ki “enflasyonla ‘büyüme’ sağladık.” Ama kimin büyümesi? Hep zenginin büyümesi.
Türkiye’nin temerrüde düşme ihtimali olduğundan söz eden iktisatçılar var. Siz bunu olası görüyor musunuz?
KKM, Türkiye hazinesini bir anda iflas etme riskiyle karşı karşıya bırakır. Tabii devletler iflas etmez; para basar.
Bu da bir bakıma iflastır. Nitekim şu anda da kısmen yapıyoruz.
Dövizde de aynı durum var. Türkiye’nin temerrüde düşme olasılığı o kadar artıyor ki. Hem yurtdışı temerrüt hem yurtiçi temerrüt.
Türkiye’nin hem döviz temerrüdü hem de TL temerrüdü riski var. TL temerrüt riski “borcu ödeyemiyorum” diye olmaz, aşırı para basmayla olur.
1 milyon liranın üzerinde parası olan kişi sayısı 545 bin.
Yaklaşık 84 milyon insan çalışıp bir güzel bu 545 bin zengine bu paraları ödeyeceğiz. Hepimize hayırlı uğurlu olsun.
Robin Hood zenginden alıp fakire verdiği için kahraman ilan edilmiş. Kahramanlık o değil ki. Fakirden alıp zengine vereceksin ama fakir de seni çok sevecek esas kahramanlık bu.
AK Parti, fakirden alıp zengine veriyor ama fakirlere de kendini sevdiriyor. Helal olsun, bu çok büyük bir başarı.
KKM’nin toplamda 200 milyara yaklaşmakta olduğunu da göz önünde bulundurursak Türkiye’nin hem dövizde hem TL’de temerrüde düşme ihtimali var.