Alevi kurumlarına Muharrem ayında başlayan saldırıların ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere çok sayıda siyasetçi cemevlerini ziyaret etti. Türkiye’de bir fay hattı olarak görülen Alevi-Sünni gerilimini, son zamanlarda cemevlerine yapılan saldırıları ve bunun toplumsal arenadaki izdüşümlerini, doktora tezini “Alevi sekülerleşmesi” üzerine yazan Dr. Volkan Ertit’e sorduk.
Son zamanlarda cemevlerine düzenlenen saldırılarla ne amaçlanmış olabilir?
Geçtiğimiz aylarda, aramın oldukça iyi olduğu, benden yaşça büyük bir hocam beni Bursa’da düzenlemek istedikleri bir konferansa davet etti. Konferansın içeriği hem din felsefesiyle ilgiliydi hem de “eski” bir konuydu. Davet direkt ondan geldiği için katılmak istemediğimi belirtemedim. Hocamı ve muhtemelen Türkiye’nin toplumsal tarihini beraber yaşadıkları bir kitleyi heyecanlandıracak bir konferanstı ama 90’lar için yazılması çizilmesi ve üzerine paneller yapılması heyecanlı olabilecek konunun benim nezdimde heyecan yarattığını ifade edemem. Hatta ben yine Y kuşağı mensubuyum, heyecanlanmasam da konuyu biliyor ve üzerine okuma yapma şansım olmuştu. Z kuşağı ise muhtemelen konunun ne olduğunu bile anlamayacak, bu “boomerlar” burada niye toplanmış diyeceklerdir.
Çok merak ettim bu toplantının konusunu, neler konuşulduğunu…
Cemevlerine saldırı haberini duyduğumda ve ardından birkaç gün boyunca gösterilen ya da gösterilmeyen tepkilere baktığımda aklıma hocamın düzenlemek istediği o konferans geldi. Yani Alevi-Sünni gerginliği çıkartmak isteyenlere karşı gösterilen toplumsal refleksle hocamın paneline dair hissettiklerimin benzer olduğunu hissediyorum: Kayıtsızlık ve heyecansızlık.
Açabilir misiniz hocam? Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan dahil neredeyse tüm liderler cemevlerini ziyaret ettiler ya da Alevilerle yüksek sesle dayanışma gösterdiler. İktidar ve muhalefetin hızlı şekilde aksiyon aldığı bu olaya kayıtsız kalındığı iddianızı nasıl temellendiriyorsunuz?
Buradaki kayıtsızlıktan kastım siyasi figürlerin tavırları değildi. Toplumsal kayıtsızlıktan bahsediyorum. Birincisi, yapılan orijinal bir şey değil. Daha önce de Türkiye’de Alevi-Sünni gerginliği defalarca kaşınmak istendi. Ne yazık ki bunda başarılı olamadıklarını ifade etmek güç. Aksine Maraş, Çorum ve Sivas Katliamları ve Gazi Olayları bu gerginliği kaşımak isteyenlerin gerektiğinde nasıl gözlerini karartabileceklerini ortaya koymuştu.
Ama sene 2022, ve ilk yirmi beş yılını devirmesine rağmen günlük yaşam koşuşturmacasında Alevi-Sünni gerginliğini kendisinden önceki kuşaklar gibi yaşamayan, konuya uzak milyonlarca genç var. Ayrıca gençler için toplumsal fay hatları özellikle son yıllarda Alevi-Sünni gerginliğini kapsamıyor. Gelecek kaygısı ile şekillenen gündelik yaşamlarında Aleviliği ya da Sünniliği “nasıl daha iyi yaşarım” ya da “korurum” gibi konular yerine nasıl var olabilirim, nasıl iş bulabilirim, nasıl yurt dışına gidebilirim gibi konular daha öncelikli sanki.
O nedenle cemevleri özelinde sahnelenen şeyin yeni kuşak Alevi ve Sünni gençler için hem kurgusunun kötü olması hem de içeriğinin heyecanlı olmaması sanırım bu kayıtsızlıkta rol oynuyor.
Ayrıca 21. yüzyılın ilk çeyreği biterken, Alevi ya da Sünni kimliğinin toplumsal alandaki yansımasına bakınca, acaba “Gerilecek Alevi ya da Sünni genç kaldı mı ki?” diye de sorulabilir.
Kastınız yeni kuşakların Alevilikten ve Sünnilikten uzaklaşıyor olmaları mı?
Doktora tezimi Çorum, Dersim ve Adana bölgelerinde kümelenmiş Alevilerin sekülerleşmesi üzerine yazmıştım. Hem alan araştırmamda hem de yaptığım okumalarda benzer şeylerle karşılaştım: Alevilik, inanç ve ritüel bağlamında kendisini sonraki kuşaklara aktarmada başarılı olamamış görünüyor. Bu çözülmenin ardında devlet ya da Aleviliğe düşman Sünni gruplar yok. Tahmin edeceğiniz gibi modernleşme sürecinden bahsediyorum. Alevilerin tarımsal alanlardan çekilmesi, kırdan kente göç, yükselen bireycilik, günlük yaşam aktivitelerinin rasyonelleşmesi, üniversitelilişme, hayatta kalabilmek ve hem kendilerine hem de çocuklarına daha iyi yaşam şartları sağlayabilmek için öncelenen şeylerin değişmesi… Rıza Yıldırım’ın Geleneksel Alevilik kitabında ortaya koyduğu temel kurumların ve figürlerin artık Alevi gençlerin günlük yaşam aktivitelerini şekillendirdiğini ifade etmek kolay değil. Böyle bir dönüşümün izdüşümleri de bu son cemevi saldırılarında kendisini gösteriyor. Hem oyunculukların kötü olmasının hem de birbirine düşürülmek istenen aidiyetlerin gün geçtikçe silikleşmesinin geride konuya kayıtsız ve heyecansız bir kamuoyu yarattığı kanısındayım. Günün Hollandalı gençleri kendilerinden önceki kuşakların Protestanlık ve Katoliklik adına girdikleri çatışmaları tarih kitaplarında öğreniyorlar. Ümit ederim benzer bir dönüşüm bizim için de yaşanır.
Bir kitabınızda Alevi gençlerin düşkünlük kurumunu bilmediğini, dedeleri tanımadığını ya da tanısa bile günlük yaşamlarında önemsemediklerini söylüyorsunuz. Bunun temel sebebi ne, genç nesiller neden Aleviliğe ilgi duymuyor?
Yukarıda ifade ettiklerimden daha farklı bir şey yok aslında. Modernleşmenin tek bir çeşidi yok ve farklı coğrafyalarda deneyimlenen modernleşme süreçleri farklı dinamiklerden besleniyor. Ancak bu farklı modernleşme süreçlerinin sekülerleşme özelinde ortaya çıkardığı sonuçlar toplumdan topluma, ülkeden ülkeye, dinî gruptan bir başka dinî gruba değişmemektedir. Doğaüstü alan bazen sessizce bazen de savaşarak geri çekilmek durumunda kalıyor.
Benzer şeyleri Sünni gençler için de ifade edebilir misiniz?
Sanırım benzer şeyleri, doğaüstü anlatıya sahip diğer tüm kimlikler için ifade edebiliriz. İfade ettiklerimin genellemeci olduğunu ve toplumsal alanın tamamını kapsama hassasiyeti göstermediğinin farkındayım. Bu anlamda hem iddia ettiklerim yanlışlanmaya açık hem de burada ifade ettiğim kadar keskin çizgilerle bu izdüşümü takip etmek de mümkün olmayabilir. Ama en azından Z kuşağı özelinde, ya da son 25 senesi bu toplumda geçmiş kişiler özelinde, eğer bir kimlik savaşı ya da gerginliği çıkartılacaksa bunun ‘iyi’ bir yolunun Alevi-Sünni gerginliği gibi arkaik bir tartışma alanı olmadığı kanaatindeyim.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun adı cumhurbaşkanlığı adaylığı için geçerken kimi çevreler Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliği sebebiyle seçilemeyeceğini söyledi. Toplumda geniş bir sekülerleşme olduğunu söyleyen ve bunun üzerine çalışmalar yapan bir akademisyen olarak sizce bu sekülerleşme oy davranışlarına da yansır ve bu kimlik bir mesele olmaktan çıkabilir mi?
Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğinin seçimlerin sonuçlarına etki edecek bir oy kaymasına sebep olacağına dair bir izlenimim olduğunu söyleyemem. Ama bu iddiamın hem doğru olup olmadığını görmek hem de iddianın ardında yatan sebebin sekülerleşme olduğunu ifade edebilmek için hem seçim sonuçlarını beklememiz gerekiyor hem de nicel yaklaşıma sahip çalışmalara ihtiyacımız var. Özellikle siyaset sosyolojisi alanında çalışan meslektaşlarımız için çalışılması heyecan verici olabilir.
Hem Sünni hem Alevi sekülerleşmesi iki tarafın dindarları için bir problem olarak görülse de siz sık sık bu değişimi “problem” olarak değil “betimleme” olarak anlattığınızı vurguluyorsunuz. Peki bu sekülerleşme süreçleri devam ederse, geleceğe dair öngörünüz ne olurdu?
Hiçbir şey. Sosyal bilimciler gelecekte ne olacağını bilme şansına sahip değildir. Disiplinin doğası gereği bir gelecek projeksiyonu çizilememektedir. “Gelecek” bilinemeyeceğinden, bugünden geleceğe dair söylenecek herhangi bir iddia, yakın zamanda ortaya çıkacak ve tahmin edilemeyecek yeni gelişmeler ile geçersizleşebilecektir. Benzer şekilde, tüm kalıpları, yargıları ve yaşam şekillerini kökten değiştirecek yeni bir ‘şey’le de karşılaşmayacağımızı bilmiyoruz.
Örneğin 2000’li yılların başında, henüz sosyal medya araçları ortada yokken geleceğe dair edilmiş ‘büyük sözler’in şu anda elden geçirilmesi gerekmektedir. Çünkü sosyal medya araçları tarihe yeni bir yön verdi. Modernleşme süreci devam ettikçe sekülerleşmenin devam etmesi beklenmektedir ama bunların hepsi beklenti ve tüm beklentilerimiz yarın yeni gelişmelerle revize edilmek durumunda kalabilir.
_____________
Dr. Volkan Ertit lisansını Orta Doğu Teknik Üniversitesi Felsefe bölümünden, doktorasını ise Radboud Üniversitesi’nden ‘Alevilerin Sekülerleşmesi’ konulu teziyle aldı. Ertit’in çalışma alanları arasında sekülerleşme teorisi, Batı modernleşmesi tarihi, Aleviler ve Türkiye’de sekülerleşme yer alıyor.