İHH gönüllüleri deprem bölgelerinde aktif çalışma yürütüyor. İHH Başkanı Bülent Yıldırım da ilk günlerden itibaren faaliyetlerde yer alıyor. İHH’nın deprem bölgelerindeki çalışmalarını anlatabilir misiniz?
İHH İnsani Yardım Vakfı kurulduğu zamandan beri hep kriz bölgelerinde, afet bölgelerinde çalıştığı için bu alanda tecrübeli bir kurum. Özellikle son yedi yıldır afet yönetimine ciddi yatırım yaptık, arama kurtarma alanında AFAD’dan sertifikalı eğitimciler yetiştirdik ve bu arkadaşlar tüm illere dağıldılar.
Bu son afette ortaya çıkan çok ürkütücü boyutlarda. Deprem gecesi saat 04:22’de Gaziantep’ten yönetim kurulu üyemiz Yakup Bey aradı, “Büyük bir deprem oldu” dedi. Ben de 04:23’te afet yönetiminden sorumlu yöneticimiz Ömer Bey’i aradım. Daha deprem haberinin medyaya falan düşmediği ilk dakikalarda.
Tuzla’da afet yönetim ve lojistik merkezimiz var. Oradaki arkadaşlarla irtibata geçtik. Bölgedeki arkadaşlardan bilgileri doğruladık ve ilk hazırlıkta kimler yola çıkabiliyorsa ilk ekiplerimiz hemen yola çıktı.
Şu anda halihazırda 3 bin 500 arkadaşımız bölgede. Bin beş yüze yakını arama kurtarma ekipleri. Dokuz ilde 65 ekip olarak çalışıyorlar.
“Bosna Hersek’te, Lübnan’da arama kurtarma eğitimi verdiklerimiz şimdi deprem bölgesinde çalışıyor”
İHH’nın bin beş yüz arama kurtarma eğitimi almış gönüllüsü şu anda deprem bölgelerinde öyle mi?
Evet. Hepsi sertifikalı, eğitimli arkadaşlar. Eğitim ve farkındalığın artırılmasıyla ilgili İHH Afet Akademimiz tarafından eğitimler veriliyor. Birden fazla alanda kendi hazırladığımız müfredatlarla eğitim veriyoruz. Öne çıkan üç eğitim başlığımız ise; doğada arama kurtarma, kentsel arama kurtarma ve suda arama kurtarma.
AFAD’la birlikte koordineli bir şekilde yapılıyor.
Sahadaki arama kurtarma ekibi olarak çalışan arkadaşların hepsi bu sertifikasyon süreçlerinden geçen arkadaşlar. Tüm bölgelerdeki arkadaşlara bu faaliyetler için gerekli olan araçları, ekipmanları da ulaştırdık.
Türkiye’nin afetler, depremler yaşayan bir ülke olmasından dolayı biz mütevelli heyetimizden bu konuda yatırımlar yapma kararı almıştık. Eğitilen ekipleri diri tutmak için tatbikatlar da yaptık.
Bu alanda uluslararası faaliyetlerimiz de var. Bosna-Hersek’te TİKA’yla ortak proje yaparak arama kurtarma eğitimi veriyoruz.
Şu anda Bosna-Hersek’ten o eğitim verdiğimiz arkadaşlar depremin olduğu bölgelerde çalışıyor. Bunlar çok kıymetli. Bizi de duygulandırdı.
Yine Lübnan’da eğitim verdiğimiz arkadaşlarımız da gönüllü olarak geldiler.
Şu ana kadar İHH gönüllülerinden oluşan arama kurtarma ekiplerimiz enkaz altından 265 kişiyi kurtarmış durumda. Halen devam ediyoruz, umudumuzu kaybetmiyoruz.
Türkiye’deki diğer sivil toplum kuruluşları, AFAD, yurtdışından gelen arama kurtarma ekipleri hepsi insan kurtardı.
Arama kurtarma ekipleri dışında kalan 2 bin İHH gönüllüsü de depremzedelere yardım faaliyetlerine mi katılıyor?
O arkadaşlarımız da beslenme ve ayni yardım çalışma grubu, lojistik ve depo yönetimi, bilgi yönetimi gibi alanlarda çalışıyor.
Psikososyal destek gruplarımız, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın belirlediği yerlerde çalışmaya başlayacak.
Psikososyal destek de çok önemli bir alan. Depremde en büyük sorunlardan biri de insanların yaşadığı travmalar.
Acil ihtiyaçlar ilk günden beri karşılanmaya çalışıyor. Kaosun büyüklüğünden sıkıntılar elbette var. Bu kadar geniş bir coğrafyada yaşanan bir afette olmaması da mümkün değil zaten. Ama Türkiye’nin her yanından insanlar yardım göndermeye çalışıyorlar. İnsanımız hassas ve duyarlı.
“Suriye’nin kuzeyinde yok denecek sağlık hizmeti 5 bin yaralı gelince tamamen çöktü”
Suriye’nin kuzeyinde depremden etkilenen bölgelerde de İHH’nın çalışmaları var. İHH Başkanı Bülent Yıldırım kendisi de gitti. İmkânlar daha da kısıtlı olduğu için orada da büyük problemler var. Oradan nasıl bilgiler geliyor?
Oradaki imkânlar çok kısıtlı. İlk günden itibaren İHH orada da çalışıyor. Reyhanlı ve Kilis’teki merkezlerimizle, oradaki ekiplerimizle devamlı irtibat halinde olduğumuz için, bizim arkadaşlarımızdan da bir kısmı orada olduğu için hemen bilgi gönderdiler.
Ciddi bir yıkım var orada da. Arama kurtarma ekipleri daha çok olsaydı daha fazla insan hayatta kalabilirdi. Hem rejim tarafında hem kuzey tarafta 3 bin 500 insan hayatını kaybetti.
En büyük sorun, oradaki insanlar zaten çok iptidai şartlarda yaşıyor. Enkaz çalışmaları bitmiş şu anda ama yaralılar ve hastane hizmetleri şimdi büyük sorun.
İdlib ve birkaç yerdeki hastaneler de zarar gördü. Zaten hastaneler çok kısıtlı imkânlarla hizmet vermeye çalışıyor. Orası çok daha çaresiz. Çünkü zaten olanak yoktu olanlar da hasar gördü.
Orada depremle ilgili faaliyetleri Türkiye’ye bağlı, TSK’ya bağlı birimler mi yürüttü?
Yok. Orada kendi yerel yönetimleri, yerel meclisleriyle koordine ettiler.
Bizim de kendileri de Suriyeli olan ve orada yaşayan 180’e yakın arkadaşımız var. Yıllardır çalışmalarımıza destek veren arkadaşlar.
Yıkılan binalardan kurtulanlara battaniye, gıda dağıtmaya çalıştık fakat orada da ihtiyaç çok fazla. İmkânsızlık çok kötü bir şey. Oradaki depolarımızdan ihtiyaçları ulaştırmaya çalışıyoruz. Hava çok soğuk, kar var. Karın altında mücadele veriyorlar. Zaten yok denecek sağlık hizmeti 3-5 bin yaralı gelince tamamen çöktü.
Garip bir şey söyleyeyim size. Depremin olduğu günden itibaren Suriye’deki fırınlardan Türkiye’ye dünya kadar ekmek getirdik. Kendileri zor şartlarda yaşayan Suriyeliler, fırınlarda ekmekleri pişirip bizim tarafa gönderdiler biz de Hatay’da, Antep’te o ekmekleri dağıttık. Bu da beni çok duygulandıran bir şey.
“İhmallerin de bedelini ödüyoruz”
Sahada ne tür problemlerle karşılaşıyorsunuz?
Olumsuzluklar elbette oluyor. İzmir depremi döneminde herkes birlik olmuştu, hayat kurtarmak için mücadele veriyordu. İzmirliler de bizi bağrına basmıştı. Buradan da ayrıca ben İzmirlilere teşekkür ediyorum. Hepsine saygılarımı, sevgilerimi, muhabbetlerimi gönderiyorum. İzmirlilerin bizi bağrına basmasını hiçbir zaman unutmuyorum.
Ama şimdiki deprem on ili birden çok etkiledi. Çok büyük bir yıkım var. Buna ne senin arama kurtarma ekiplerin yetişebilir ne devletin.
Kaosun ilk çıktığı anlarda yollar çok büyük sorundu. Köprüler, viyadükler çökmüş. Yollar yarılmış. Gidemiyor ekipler. Valisi, kaymakamı yolu açmaya çalışıyor.
Bunlar biraz geciktikçe doğal olarak insanlar strese giriyor. İnsanların canı var enkaz altında. Kesicilerin, hiltilerin yetişmesi gerekiyor. Ekipmanlar olmadan insanlar bir şey yapamaz.
Yurtdışındaki ekipler de bir anda olamaz orada. Onlar da birkaç gün sonra geldiler.
En büyük sorunlardan bir diğeri havanın bu kadar soğuk olması. Giden ekipler de bir taraftan ısınmaya çalışıyor. Ekipler çalışıyor çalışıyor yoruluyor. Kalacak yer dahi yok. İlk günlerde çadırlar da henüz gitmemişti. Ekipler biraz dinlenip yeniden çalışmaya başladılar.
Gıdaların ulaşması, haberleşmedeki problemler, koordinasyonla ilgili olayın ilk şokundan dolayı ciddi bir sıkıntı yaşandı. Sonra birkaç gün içinde koordinasyon toparlanmaya başlandı.
Türkiye, son on yılda afetlere hazırlıkla ilgili ciddi bir atılım sergiledi. AFAD bir sürü tatbikatlar yaptı. Biz İstanbul’da bir sürü okula gittik, deprem tatbikatları yaptık.
Ama tabii deprem kuşağında yaşadığımız için millet olarak topyekûn bir teyakkuz içerisine girmemiz gerekiyor. Afetlerle ilgili bilinçlendirme çalışmalarının aralıksız bir şekilde devam etmesi gerekiyor.
İmarla ilgili bir sürü düzenlemeler çıktı ve bunların çok sıkı bir şekilde takip edilmesi lazım. Keyfekeder bırakılmaması lazım. Beton kalitesinden bina duruma kadar yönetmelikler çok net. Bunlardan taviz verilmemesi lazım.
İnşaatların denetlenme süreçlerinin çok daha ciddi takip edilmesi lazım. İhmallerin de burada ciddi bir karşılığı var. Onların da bedelini ödüyoruz millet olarak. Devlet olarak, millet olarak yönetmeliklerde, kanunlarda ortaya konanların ciddi bir şekilde üzerine gidilmesi lazım.
Depremin her zaman kaosu vardır. Bu depremde ilk günlerdeki kaosun bu kadar büyük olmasının nedeni ise felaketin çok büyük bir alanda olması.
İlk günlerde enkazlara müdahalede yetersiz kalınmasında TSK birimlerinin devreye sokulmasının geciktiğiyle ilgili eleştiriler yapılıyor.
İlk başta da çalışmalara katılan askerler vardı. Hepsinin bir anda çıkması için gerekli bilgilerin de olması lazımdı. Ama ikinci gün daha fazla asker çıktı.
Askeriyelerden kışlalardan da zarar görenler oldu. İlçesinde yıkım olmuş kendi kışlasında bir şey olmayan bir askerimizin olmasını düşünebilir miyiz bu mümkün değil. Bizim ordumuz da vicdanlı.
“İHH’sı, AHBAP’ı bu vatanın evlatlarıyız”
Yardım faaliyeti yürüten kuruluşlardan Haluk Levent’in öncülüğündeki AHBAP için bazı eleştiriler yapılıyor. Bu tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz Rahmetli Erbakan hocamızın dediği gibi her hayrın önünün açılması taraftarı olan bir kurumuz. Kim nerede bir iyilik bir hayır yapıyorsa önünün açılması lazım.
Hele afet dönemlerinde herkes bir şey yapmaya çalışıyor. Sahada olan, olamayıp evinde dua eden herkes bir şey yapmaya çalışıyor.
Kimisi İHH üzerinden yapıyor, kimisi AHBAP üzerinden yapıyor. Ama insanlar bir şeyler yapmaya çalışıyor.
Bu kurumların kuruluş amaçları, süreçleri, devlet denetimleri belli. Bunları bir kenara bırakıp herkesin iyi işlere odaklanması lazım ve iyi işleri desteklemesi lazım.
İHH’sı, AHBAP’ı, diğer kurumları biz bu vatanın evlatlarıyız. Bu vatan için, insanlık için varız. Bu iyilik sürecinde birbirimize destek olacağız.
“O onu yaptı, bu bunu yaptı” karşılaştırmalarını doğru bulmuyorum. Bunlar en azından İHH’nın gündeminde olan şeyler değil.
Benim için şu anda öncelik arama kurtarma ekiplerinin morali motivasyonu. Oraya ulaştıklarında ekiplerimiz 24 saat aç kaldı. En azından ona bir tas çorba ulaştırmam lazım ki çalışmalar devam edebilsin. Diğer meseleler, o tartışmalar dikkat ettiğim meseleler değil.
Allah herkesin hayrını versin. İyilik yapanlarla yol yürümeye devam edeceğiz. Bu vatanda kim taş üstüne taş koymaya çalışıyorsa hepsinin başımızın gözümüzün üstünde yeri var.
“İnsanlar sizi bir yere konumlandırır belki ama bizim kendimizi konumlandırdığımız yer; insani ve vicdani olarak doğru ve hak bildiğimiz şeyleri söylemek”
İHH özellikle muhafazakâr kesiminde yakından tanınan ve çok desteklenen bir kurum. Toplumun bazı kesimlerinde ise olumsuz hatta şüpheli bulunan bir kurum. Mesela Suriye’deki faaliyetlerinin oradaki birtakım örgütlerle bağlantılı olduğunu düşünenler var -hatta MİT tırları meselesinde onları “İHH tırları” diye okuyanlar bile oldu. İHH’nın kuruluş sürecinden de kısaca bahsederek bunlarla ilgili neler söylemek istersiniz?
İHH İnsani Yardım Vakfı, Bosna Savaşı başladığında gönüllülerin harekete geçirdiği bir yapıydı. Sonra 1995 yılında resmi hüviyetine büründü.
O zamandan bu zamana afet ve savaşların olduğu kriz bölgelerinde mücadele eden bir kurum. Bu mücadele hem insan hakları savunuculuğu hem de insani yardım çerçevesinde devam etti. Bundan hiçbir zaman vazgeçmedik.
Bir yere insani yardım yapıyorsanız orada hak ihlali olduğunu duyurmazsak amacın eksik kaldığını düşünüyoruz. Çünkü insanlar o hak ihlalinden dolayı mağdur duruma düşmüş. Hak ihlallerini de kamuoyuna duyurmak istiyoruz ve duyuruyoruz da.
İnsanlar sizi bir yere konumlandırırlar belki ama bizim kendimizi konumlandırdığımız yer; insani ve vicdani olarak doğru ve hak bildiğimiz şeyleri söylemek.
Zor bir coğrafyada çalışıyoruz. Bir ülkeye yardım götürdüğünüzde, bundan bir kısım insan mutlu oluyor bir kısım insan mutsuz oluyor.
Başkanımız Bülent Bey’in ifade ettiği gibi, biz Yahudi de olsa Hıristiyan da olsa zulme uğrayanın zulümden kurtulması için mücadele eden bir kurumuz. Meşrebi, mezhebi önemli değil, bunu söylemekten de hiçbir zaman çekinmedik.
Bir insan inancından ötürü, kimliğinden ötürü baskı görüyorsa; bunu uluslararası platformlarda dahil her platformda duyurmaya çalışıyoruz.
Burada insanların bakış açıları devreye giriyor, sizi bir yere konumlandırabiliyorlar ama en nihayetinde insani bir şey yapmaya çalışıyoruz.
Suriye’de çalışma yaptığımız için bazı şeyler söylenebiliyor. Ama insanlar görmediği için, bilmediği için veya bir kare görüntüden bir yorumlara varıldığı için bunlar oluyor.
Biz “gelin, görün” diyoruz. “Götürelim Suriye’deki koordinasyon merkezimizi görün. İnsani yardım dağıttığımız kamplar hangi kamplar gelin görün. Gelin o çadırda yaşayan insanları görün” diyoruz. “Çadırda yaşayan on binlerce insana götürdüğümüz o kolileri gelin beraber verelim. Yaptığımız 25 bin tane briket evi gelin görün şahit olun” diyoruz. “Ama bir fotoğraf karesiyle, bir yerden alınmış bir görüntüyle yargılamayın” diyoruz.
Suriye tarafında ağlayan analar, bu karda çadırlarda terliklerle dolaşan çocuklar… Bir yardım kuruluşu olarak biz buna nasıl kayıtsız kalabiliriz.
Biz insanların kimliklerine bakmadan Nepal’e gitmişiz, Haiti’ye gitmişiz. Yıllar önce Katrina Kasırgası’nda Amerika’ya gitmişiz.
Nepal depreminde 15 kişilik arama kurtarma ekibimizi beş saat içinde 1,5 ton malzemesiyle hazır ettik ve yolladık. Japonya’daki tsunamiden sonra ekiplerimiz hemen ertesi sabah oraya vardıklarında Japonya’dakiler şaşırdı. “Siz nereden geldiniz” dediler.
Japonya diye, Haiti diye, Nepal diye gitmeyelim mi? Bakın şimdi hepsi buraya geliyor. Ayşe Teyze’nin çocuğunu, Remzi Amca’nın kızını kurtarmak için mücadele ediyor bu insanlar. Bakın Yunanistan’da insanlar “Türkiye ile beraberiz” diyor.
Bu insani konulara daha farklı bakılması lazım. Vicdani olarak da düşünmek lazım.
İHH’yla ilgili olumsuz düşünceleri olan insanlarda son yıllardaki siyasi iklimin etkisi de var. İHH’nın “AK Parti destekçisi” olduğunu düşünenler var. İHH, AK Parti destekçisi ya da AK Parti’ye yakın bir kurum mu?
İHH’ya her kesimden yardım geliyor. Sadece bir kesimden yardım geldiği sanılıyor. Her siyasi partiden yardım eden var bize.
Çünkü biz Filistin diyoruz, Doğu Türkistan diyoruz, Haiti diyoruz, Nepal diyoruz, Myanmar diyoruz, “Türkiye’de afet var destek verin” diyoruz.
Bunların her birinden, İHH’nın faaliyetlerinden herkes kendinden bir şey bulabilir. Çünkü dünyanın her tarafında, Afrika’sında Asya’sında faaliyet yapıyoruz.
Kimi yerde su kuyusu açıyoruz, kimi yerde sağlık kurumu. Kimi yerde okul yapıyoruz kimi yerde yetimhane yapıyoruz. Bizim elli küsur ülkede 135 bin tane yetim eğitim sponsorluğumuz var. Açtığımız kırktan fazla yetimhane var.
170 binin üzerinde katarakt tedavisini sağladığımız insan var. 2007’de kataraktla ilgili çalışmalara başladık. Başta Afrika ülkeleri olmak üzere birçok yerde ücretsiz olarak bu ameliyatların yapılmasını sağladık. Bu bizim için gurur kaynağı.
Hangi siyasi görüşten olursa olsun sağlıkçı bir vatandaşımız yurtdışında bir yere gittiğinde, “Bizim ülkemizde bir kuruluş var, Afrika’da Asya’da 170 bin insanın katarakt ameliyatını yaptı” diye gururla söyleyebilsin istiyoruz.
Afganistan’ı nasıl görmezden gelebiliriz? Doğu Türkistan’ı nasıl görmezden gelebiliriz?
Biz merhametliler topluluğu olsun istiyoruz. İnsanlar merhametini kaybetmesin. Kalplerde merhamet, vicdan eksildiği zaman insan biraz şeditleşiyor. Birbirimizi anlamakta zorlanmaya başlıyoruz. Birbirimize karşı anlayışımız, bakış açımız, konuşmamız, iletişim kurmamız çok daha zor hale geliyor.
O yüzden gelin, konuşalım. Bir fotoğrafla veya bir arkadaşımızın bir cümlesiyle yargılamayın. Hangi görüşten olursanız olun gelin konuşalım, anlatalım. Bir hatamız, eksiğimiz varsa da düzeltmeye çalışalım. Günün sonunda merhamet ve iyilik kazansın.
İHH’nın maddi kaynakları nelerdir?
İHH İnsani Yardım Vakfı bireysel bağışçıların desteğiyle yürüyen bir vakıf. Üç milyondan fazla tekil bağışçımız var. Bunun yüzde 85’i bireysel bağışçılardır. Geri kalan kısmı kurumsal.
Bir de donör kuruluşlar dediğimiz yurtdışından bizim kampanyalarımıza destek vermek isteyen yardım kuruluşları var. Ama kaynağımızın kahir ekseriyeti Türkiye’deki bireysel bağışçılarımızdan gelir.